En kötüsünü baştan söyleyeyim enflasyonun artışında bir üst limit yoktur! Kötü yönetilen, beceriksizce idare edilen ekonomilerde enflasyon daima astronomik seviyelerde artar…
En kötüsünü baştan söyleyeyim enflasyonun artışında bir üst limit yoktur! Kötü yönetilen, beceriksizce idare edilen ekonomilerde enflasyon daima astronomik seviyelerde artar…
Aşağıdaki tabloda size bazı tarihi hiperenflasyon örnekleri vermek isterim:
Yaşanmış hiperenflasyonlar konusunda önemli örneklerden biri olan Almanya, 1. Dünya Savaşı sonrasında savaş tazminatı ödemek zorunda kalmış ve çok büyük bir borç yükü altına girmişti.
Bunun üzerine Alman hükümeti, bütçe giderleri, borç ödemeleri ve döviz alımı için mark basmaya başladı. Hükümet büyük bir meblağa ulaşan bütçe açığını durmaksızın para basarak finanse etmeye çalışıyordu. 1923 yılına gelindiğinde en hızlı para basma makineleri bile ihtiyacı karşılayamıyordu. O kadar çok para basılmaya başlandı ki postanelerde dahi para basılıyordu. Emisyon arttıkça Alman markı da hızla değer kaybediyordu. Fakat kriz asıl Almanya 1923 yılında borç geri ödemelerini yapamayınca yaşandı. 1923 yılının Ekim ayında Almanya’da enflasyon ayda yüzde 29,500’e kadar çıkmıştı ve fiyatlar her üç-dört günde bir ikiye katlanıyordu. O yıl Ocak ayında 250 mark olan bir somun ekmek, Kasım ayında 200 milyon marka satılıyordu. 1923 Şubat’ında 3.400 mark olan bir kilo etin fiyatı, kasım ayında 280 milyar marka kadar çıkmıştı…
Alman Markı Amerikan Doları karşısında dehşet ölçüde değer kaybetti 19 Kasım 1923’te 1 Amerikan Doları 4,2 Trilyon Alman Markı oldu. Ocak 1922’de 1 Mark’a satın alınabilen bir içkinin fiyatı, Kasım 1923’te 192 Milyon Mark’a kadar yükseldi.
Durum o kadar acayip bir hal almıştı ki insanlar paralarını el arabaları ile taşımaya başladılar. Paranın maden değeri zaten kendi değerini geçmişti. Banknotların basım maliyeti bile paranın değerinden daha fazlaydı bir önlem olarak mürekkep maliyeti azalsın denilerek para tek taraflı basılmaya başlanmıştı
Para işlevini o kadar kaybetmişti ki anlatılan hikâyelere göre duvar kâğıdı maliyeti daha pahalıya geldiği için para ile duvarlarını kaplayanlar hatta ısınmak için para yakanlar bile görülüyordu.
Bu döneme ilişkin bazı trajikomik hikâyeler hâlâ anlatılır. Örneğin; İnsanlar maaşlarını bavullarla alıyordu, maaşını eve götüren bir adamın bavulu çalınmış, ama hırsız içindeki parayı boşaltıp bavulu götürmüştü. Başka bir hikâyede ise bir Alman ayakkabı almak için Berlin’e gitmiş ama Berlin’e vardığında elindeki para ancak bir kahve ve dönüş bileti almasına yetmişti. Markete alışveriş için bir çuval para ile giren adamın çıkarken kasada ödeme yapmaya parasının yetmediği de çokça anlatılan hikâyeler arasındadır.
Netice olarak kötü yönetimin de enflasyonun da bir üst limiti yoktur!
Konunun Türkiye ile olan ilgisine gelince; Temmuz ayında ENAG rakamlarına göre yüzde 4,89 ve TÜİK rakamlarına göre ise yüzde 1,80’e çıkan enflasyonun daha da yükselmeyeceğini ummak boş hayal kurmaktır.
Kötü yönetim değişmedikçe, enflasyonist politikalar terkedilmedikçe enflasyon hiçbir şekilde düşmeyecek, tam tersine hızla yükselecektir.
TÜİK tarafından açıklananYurt içi üretici fiyat endeksinin (Yİ-ÜFE) yıllık % 44,92 ve aylık % 2,46 artmış olması da enflasyonun önümüzdeki dönemde artacağının en önemli delilidir.
Demedi demeyin bir hiperenflasyona savrulmamak için çok dikkatli olmak gerekiyor.