Yetim sırtından doyan doyanaGönül bu oyuna nasıl dayana?Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana Bilmem söylesem mi, söylemesem...

Yetim sırtından doyan doyana

Gönül bu oyuna nasıl dayana?

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana Bilmem söylesem mi, söylemesem mi? (Mahsuni Şerif)

……………

Hadi ben de söyleyeyim.

Yıllar önce yurt dışında marketlerde dilimlenmiş kavun karpuz, tane ile elma, armut, iki domates, üç salatalık alanları görünce çok yadırgamıştım.

Aradan yıllar geçti ülkemiz manavlarında ve marketlerde aynı manzarayla karşılaşınca tamamen özenti diye düşündüm.

“Dilimle karpuz, tane ile meyve sebze mi olur, yabancılara özentide üzerimize yok diye dalga geçmeye başladım.!!

Ülkemizin üzerine çöken enflasyon ve faiz oranları şaha kalkınca her gün değişen etiketler ve hayat pahalılığı tüme evlerde soğuk duş etkisi yaratmaya başladı.

Dolar ve avro yükseldikçe iğneden ipliğe her şeyi etkilemeye üst üste gelen zamlardan dolayı alışveriş için çıkılan marketlerin sadece vitrinlerini seyretmeye başladık.

“En ucuz nereden alışveriş yaparım” diye insanlarda kavimler göçü başladı.

Avrupa’da gördüğümüz bir zamanlar burun kıvırdığımız tane ile alışveriş günlerine biz de merhaba demeye başladık.

Akaryakıta zam geleceğini duyan yurdum insanı gece yarısından önce benzin istasyonlarında kuyruklar oluşturmaya başladı.

“Ben hep yüz liralık benzin alıyorum” devri bitti.

Aklı evvel kişiler “benzin zamlandığı için kuyruklar olmuyor, taşıt fazlası var bu yüzden kuyruklar oluşuyor” diyerek aynı zamanda Aziz Nesin’i anmamızı sağlamış oldu.

Ekmek ve simide gelen zamlardan dolayı yarım simit satıldığını duymak çok acı.

İstanbul’da Sokak röportajlarında bir kişi “biz kapalı çarşıyı sadece geziyoruz. Alışveriş yapanlar sadece turistler” sözü ile ekonominin ve mutfaktaki yangının büyük fotoğrafını bize gösteriyor.

Sınır kapılarından yurdumuza gelip alışveriş yapanların yüzündeki gülümseme ve mutluluk bizim insanlarımızda anlatılmaz bir kaygıyı gözlerimizin önüne seriyor.

Çarşı pazarda insanlar alışveriş mağazaları ve marketleri önünde “sadece vitrinleri seyredip eve dönüyoruz” demeleri tam bir ironi.

Mahalle aralarında kurulan pazarlarda artık geç saatte, artık, çürümüş, bozulmuş meyve ve sebze bile para ile satılmaya başladı.

Etiketlere bakmaya korkuyoruz.

Zeytin ekmek fakirin yemeğiydi artık bunları da alamayan binlerce insanlar var.

Şeker un çuval ile alınırdı artık kilo ile almaya başladık.

Doğalgaza gelen zamlar yüzünden evin tek odası ya da mutfakta oturup tek göz ocak yakılarak ısınmaya çalışan insan manzaraları görmeye başladık.

Kasaplarda sıyrılmış tavuk kemikleri önceden ücretsiz verilirken şimdi parayla satılmaya başladı.

Ekonomi tıkırında ama parası olana. Zengin olan iyice zenginleşti parası olmayan yakında buhar olup tamamen yok olacak kıvama geldi.

Memurlar emekliler asgari ücretle çalışanlar yoksulluk sınırından sınır dışı edilmelerine çok az bir zaman kaldığının farkındalar.

İnsanlar elinde poşetle marketten pazardan dönerken komşularının alışveriş yapamayanlarını görmemeleri için utanç içinde gizli saklı evlerine girmenin yollarını aramaya başladılar.

Uçurum o kadar büyük ki ister köprü ister viyadük yapsalar bu uçurumdan şimdilik karşıya geçmek çok zor.

Çare enflasyonu faiz, frenlemek. İnsanca huzur içinde geçim sıkıntısına bir an önce iyileştirici çözümler bulmak olacaktır.

Tarımı yeniden güçlendirip üretim artırıp dışa bağımlılığa son vermeliyiz. Çalışan üreten bir toplum olmanın fitilini yeniden ateşlemeliyiz.

En kısa zamanda ülkemizin eski günlerindeki sağlık huzur bolluk içinde olmasını istiyoruz.

Çocukken okullarda kutlanan yerli malı haftalarını yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.

Ekmek arası simit değil, ekmek arası balık yemek istiyoruz.

Yetim sırtından doyan doyana

Gönül bu oyuna nasıl dayana?

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi? (Mahsuni Şerif)