Biz, unuttuğumuz bir öfkenin çocuklarıyız. Bir zamanlar ellerinde nasır, gözlerinde isyan taşıyanların torunlarıydık. Şimdi o ellerin yerinde klavyeler, o isyanın yerinde bildirim sesleri var. Bir kuşak olarak, emeğin kokusunu kaybettik; alın teri, artık romantik bir nostaljiye dönüştü.
Sınıf bilinci tozlu raflara kaldırıldı; “sınıf kini” kaba bir kelimeye dönüştü. Çünkü bize herkesin “kendi şansını yaratabileceği” bir dünya vaat ettiler. Ve biz o yalanı, umut sandık.
Artık kimse zincirlerinden bahsetmiyor, çünkü zincirler artık parlıyor. Onlara “özgürlük”, “kariyer”, “kişisel gelişim” adını verdiler. Kendini geliştirmek, network kurmak, kişisel markasını büyütmek… Hepsi aynı masalın yeni cümleleri. Biz, kendi köleliğimizi “özgürlük” diye pazarlayan bir çağın en parlak ürünleriyiz.
Kimi kahvesini yudumlarken “motivasyon” videoları izliyor, kimi akşamları “mental sağlık” konuşmalarına katılıyor. Ama kimse sormuyor: Biz neden bu kadar yorgunuz? Neden bu kadar boşluğa düşmüş hissediyoruz? Neden kurtuluşun tek adresi artık “ben” oldu? Ve neden hiçbirimiz “biz” diyemiyoruz?
Bu yorgunluğun sebebi bireysel değil toplumsal.
Ama biz, düzenin yarattığı uçurumu kendi başarısızlığımız sanıyoruz.
Sistemin yükünü omuzlarımızda taşıyor, yıkımımızın faturasını kendimize kesiyoruz.
Sınıf kini olmadan, sınıf bilinci olmaz. Ve sınıf bilinci olmadan umut, yalnızca bir avutmacadır. Çünkü öfke, bazen adaletin pusulasıdır. Biz o pusulayı kaybettik ve şimdi hiçbir yere varmayan bir huzur arayışıyla oyalanıyoruz.
Bize “öfkesiz olun” dediler. Öfkenin kötü, zararlı, gereksiz olduğunu söylediler. Ama öfke kirli değildir. Öfke, uyanışın diğer adıdır. Yeter ki nereye yöneldiğini bilelim.
Belki de asıl kurtuluş, yeniden hatırlamakta: Kimin emeğiyle yaşıyoruz? Kimin bedeliyle konfor buluyoruz? Kimin sessizliğini satın alıyoruz?
Hatırlamak; çünkü unuttukça köksüzleşiyoruz.
Ve köksüz bir gençlik, hiçbir rüzgâra karşı duramaz.
Artık kendini değil, birbirini kurtarmanın zamanıdır.
Çünkü gerçek kurtuluş, bireysel değil kolektiftir.
Unutulan öfkeyi hatırlayın.
Çünkü o öfke, geleceğin tohumudur.
Ve biz, köklerimizi hatırladığımız gün, yeniden büyümeye başlayacağız.