GONCAGÜL KONAŞ

Arı Hastalıkları Uzmanı Ertaç Tutkun, Türkiye’de arıcılığın tarihsel gelişimini, üretimdeki artışa rağmen artan hastalık risklerini ve alınması gereken önlemleri anlattı. Yaklaşık 50 yıllık deneyimiyle sektörde öncü çalışmalar yürüten Tutkun, Türkiye’nin bal üretiminde Çin’in ardından ikinci sırada yer aldığını ancak hastalıklarla yeterli mücadele edilmediği için yüzde 30’a varan üretim kayıpları yaşandığını belirtti. “Bilinçli üretim yapılmadığı sürece arıcılıkta sürdürülebilir başarı mümkün değil.” diyen Tutkun, virüs, parazit ve bakteri kaynaklı hastalıkların yayılımına dikkat çekti.

TÜRKİYE BAL ÜRETİMİNDE DÜNYADA İKİNCİ SIRADA”

Arazi anlaşmazlığı kanlı bitti
Arazi anlaşmazlığı kanlı bitti
İçeriği Görüntüle

Arıcılığın Türkiye’deki tarihsel gelişimini hatırlatan Tutkun, geçmişten bugüne büyük bir ilerleme kaydedildiğini vurguladı. “Arıcılık 1950’li yıllara kadar basit kovanlarla yapılıyordu. O dönemlerde modern kovanlarımız yoktu. 1950’lerden sonra standart kovanlar üretime geçti. O yıllarda yaklaşık 450-500 bin kovan varken, şu anda 9 milyon 200 bin kovanımız var.” diyen Tutkun, Türkiye’nin dünya sıralamasındaki konumunu da şöyle açıkladı: “Türkiye bal üretiminde ikinci sırada. Çin 450 bin ton bal üretirken, Türkiye 115 bin tonlara ulaştı. Yani onların yaklaşık yarısı kadar bal üretebiliyoruz.”

“HASTALIKLAR AVRUPA’DAN, AMERİKA’DAN, ASYA’DAN TAŞINDI”

Üretimdeki artışla birlikte hastalıkların da yayıldığını belirten Tutkun, küresel hareketliliğin arı sağlığını olumsuz etkilediğine dikkat çekti. “Türkiye’de olmayan birçok hastalık Avrupa, Amerika, Avustralya ve Asya’dan taşındı. Çünkü çok hızlı bir iletişim ve kovan nakli var. Ayrıca ana arı nakilleriyle hastalıklar ülkemize geliyor.” dedi.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gen havuzunu korumak amacıyla ana arı ithalatını sınırladığını belirten Tutkun, “Bakanlık, Türkiye’ye kontrolsüz arı girişini önlemek için ana arı ithalatına izin vermiyor. Ancak buna rağmen yasa dışı yollarla girişler oluyor. Bu da hastalıkların yayılmasına neden oluyor.” ifadelerini kullandı.

“VİRÜS SAYISI DÖRT İKEN ON ALTIYA ÇIKTI”

Viral hastalıkların arıcılıkta en tehlikeli sorunlardan biri olduğunu vurgulayan Tutkun, “2000’li yıllardan önce Türkiye’de sadece dört virüs hastalığı varken, bugün 16 virüs tespit edilmiş durumda. Bu virüslerin öldürücü etkileri çok yüksek. Bir kovan bir hafta on gün içinde çöker hale geliyor.” dedi.

Bu hastalıkların “koloni çökme sendromu” adı verilen tabloya yol açtığını belirten uzman, “Hem viral hastalıklar hem Nosema hem de Varroa bir arada görüldüğünde arıcılık yapmanın imkânı kalmıyor. Kovanlar boşalıyor, arılar sürünerek ölüyor.” diye konuştu.

“ÜRETİM ARTABİLİR AMA YÜZDE 30 KAYBI ÖNLEMEK ZORUNDAYIZ”

Tutkun, Türkiye’nin yıllık 115 bin tonluk bal üretiminde hastalıkların büyük payı olduğunu söyledi: “Eğer bu hastalıklarla mücadele edebilirsek yüzde 30’a yakın ürün kaybını önlemiş oluruz. Böylece üretim 150 bin tonlara kadar çıkabilir. Şu anda 100-105 bin ton civarında seyrediyoruz.” dedi.

Kuraklık ve orman yangınlarının da arı meralarını azalttığını vurgulayan Tutkun, iklimsel faktörlerin üretim üzerindeki etkisini şöyle anlattı: “Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kuraklık ve yangınlar arı meralarını azalttı. Bakanlığımız bu durumu önlemek için ormanlarda bal ormanları kurdu. Eskiden 20-30 civarında olan bal ormanı sayısı şimdi 780’e çıktı.”

“EGE, KARADENİZ VE MARMARA’DA BAL ORMANLARI ÇOĞALDI”

Bal ormanlarının ülke genelinde yaygınlaştırılmasının önemine değinen Tutkun, “Bu ormanlar Ege, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde yoğunlaşıyor. İç Anadolu’da orman az olduğu için sadece Kızılcahamam taraflarında birkaç örnek var. Ancak planlamaya göre bu sayı iki katına çıkarılacak.” bilgisini paylaştı.

Ormanların içine ıhlamur ve akasya gibi ballı bitkilerin dikildiğini belirten Tutkun, “Bu bitkilerin orman ekosistemine dahil edilmesi arıcılık açısından çok faydalı. Hem arı meraları genişliyor hem de ekolojik denge korunuyor.” ifadelerini kullandı.

“VARROA DESTRÜKTÖR TÜRÜ DAHA TAHRİPKÂR”

Arılarda büyük zarara neden olan dış parazitlere de dikkat çeken Tutkun, “Varroa Jacobsoni olarak bilinen parazitin aslında destrüktör türü olduğu, yani daha tahripkâr olduğu anlaşıldı. Şu anda onunla mücadele ediyoruz.” dedi.

Bağırsak içi paraziti Nosema’nın da yaygın olduğunu söyleyen uzman, “Bu konuda 1976’dan beri çalışıyorum. Yaklaşık 50 yıldır arı hastalıkları üzerine çalışıyorum ve bu süreçte 17 ürünün patentini aldım.” ifadeleriyle tecrübelerini aktardı.

“BAKTERİ VE MANTAR HASTALIKLARI HIZLA YAYILIYOR”

Bakteriyel hastalıkların da ciddi tehdit oluşturduğunu belirten Tutkun, “Bakteri hastalıkları büyük ölçüde Varroa ve diğer taşıyıcılarla yayılıyor. Erken teşhis yapılmazsa kovan kayıpları kaçınılmaz.” dedi.

Ayrıca ithal edilen mumların yeni hastalıkları Türkiye’ye taşıdığını vurgulayan Tutkun, “Temel petek üretimi için ithal edilen mumların içinde kireç hastalığı sporları tespit edildi. Gümrüklerde bunu fark edebilecek laboratuvar sistemi olmadığı için hastalık 83 ilimize yayıldı.” bilgisini paylaştı.

“ARICILARIN ÇOĞU TEMEL BİLGİYE SAHİP DEĞİL”

Türkiye’de 97 bin ailenin arıcılıkla uğraştığını belirten Tutkun, üreticilerin büyük bir kısmının temel arıcılık bilgisine sahip olmadığını söyledi. “Bu ailelerin çoğu arıcılığa yeni başlamış ama sadece yetiştiricilik biliyor. Hastalıkla nasıl mücadele edilir, kültürel önlem nasıl alınır, bunları bilmiyorlar. Bir haftalık seminerlerle işe başlayanlar var.” dedi.

Yanlış bilgiyle hareket edenlerin zarar gördüğünü belirten uzman, “Kekik suyuyla Varroa mücadelesi yapılıyor diyorlar, ama dozunu, yan etkisini bilmiyorlar. Bilinçsiz uygulamalar arılara zarar veriyor.” diye konuştu.

“BİLİNÇLİ ARICILAR SAYESİNDE İHRACAT ARTTI”

Buna karşın sektörde bilgi birikimi yüksek üreticilerin de olduğunu vurgulayan Tutkun, “Bazı arıcılarımız 25-30 ton bal elde ediyor. Bu üreticiler sayesinde ihracatımız 5-6 bin tonlardan 25-30 bin tonlara çıktı.” dedi.

Gezginci arıcılığın da üretimin önemli bir kısmını oluşturduğunu aktaran Tutkun, “Türkiye’de toplam 9 milyon kovanın 4 milyonu gezginci. Bu kovanlar Akdeniz sahiline göç ediyor ama yer bulmakta zorlanıyorlar. Bu yüzden bakanlık yeni bir yerleştirme planı oluşturdu.” şeklinde konuştu.

“BİLGİYLE HAREKET EDİLİRSE TÜRKİYE ARICILIKTA DAHA DA ÖNE ÇIKAR”

Arı hastalıklarının ekonomik ve ekolojik boyutuna dikkat çeken Tutkun, “Eğer arıcılarımız bilgiyle hareket eder, hastalık ve zararlılara karşı ortak mücadele yürütürse Türkiye’nin bal üretimi dünya çapında çok daha ileri bir noktaya taşınır. Bilinçli üretim, hem üreticinin gelirini hem de ülke ekonomisini güçlendirir.” İfadeleriyle sözlerini tamamladı.

Muhabir: Uğurcan Bayrakdar