Ekonomi yönetiminin dümenine geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek daha ısınmadan kendi kalesinde iki gol...
Ekonomi yönetiminin dümenine geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek daha ısınmadan kendi kalesinde iki gol gördü ve üstelik her iki golü de rakip takımın değil kendi takımının oyuncuları attı.
Hatırlayalım Mehmet Şimşek ne demiş, ne yapılması gerektiğini söylemişti? Daha görevi devralırken ki ilk konuşmasında “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır” demiş ve konuşmasının devamında şeffaflık ve öngörülebilirlik vurgusu yaparak, “Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacak” da demişti.
Bakın Şimşek ilk golü Milletvekili seçilen Can Atalay’ın derhal salıverilmemesi üzerine yedi! Düşünün bir hem kural ve öngörülebilirlikten bahsedeceksiniz ve hem de seçilmiş bir milletvekili anayasa ve yasaların açık hükmüne rağmen keyfe keder salıverilmeyecek.
Böyle bir durumda kurallı ve öngörülebilir ekonomi hikâyesine kimi ne kadar inandırabilirsiniz?
Mehmet Şimşek’e ikinci golü de TÜİK atmış bulunmaktadır Hazine ve Maliye Bakanının güven oluşturacak kurumsal yapılardan bahsettiği, rasyonaliteye dönüş mesajları verdiği bir anda TÜİK kimsenin inanmayacağı bir enflasyon verisini açıklayarak ben bildiğim yoldan devam ederim deyiverdi.
Şimdi bu ilk dakika gollerinden sonra Mehmet Şimşek ne yapacak sessiz kalıp kulağının üstüne yatarak ben işime bakarım mı diyecek bunu da izleyip göreceğiz elbette. İşin açığı ben Mehmet Şimşek’e biçilen rolün vitrin süsü olmaktan öteye geçmediğini düşünüyorum.
İktidar Şimşek’ten bir Kemal Derviş olmasını, sorunları çözecek köklü reformlar yapmasını ve ciddi önlemler almasını beklemiyor gibime geliyor.
İktidarın Mehmet Şimşek’ten beklentisi daha ziyade bizim Memed dünyadaki finansçıları iyi tanır, dil, yol yordam ve usul erkân bilen çocuktur ihtiyacımız olan borcu bulur getirir seviyesinde diye düşünüyorum.
Bakın aynı yoldan Osmanlı’da geçmiş borç bulacağını umduğu Londra ve Galata bankerlerini iyi tanıyan kişileri paşa yaparak makam mevki dağıtmış, lakin sonucunda Düyun-u Umumiyelik olmaktan kurtulamamıştı.
Açıkça söylemek gerekirse ben Mehmet Şimşek’in başarılı olmasını Türk ekonomisinin yapısal ve kronik sorunlarını çözebilmesini gerçekten de çok isterim. Tüm ekonomi kariyerim boyunca Türk ekonomisinin çağdaşı diğer ekonomilerle rekabet edecek bir üretim gücüne kavuşabilmesi için çalıştım. Çalıştım derken de sadece işin sadece teorik ve akademik tarafında kalıp yazıp çizmekle yetinmedim birçok defa üretim tesislerini yönettim, yapılandırdım, teknoloji transferlerine ve birçok inovasyona imza attım.
Şunu çok iyi biliyorum bizim halkımız sanayi devrimini kaçırdı ve kaçırmasının bedelini de çok ama çok ağır bir şekilde ödedi.
Bakın şimdi gene devrimsel bir sürecin içinde yaşıyoruz, sanayi çağı bitiyor ve yepyeni bir çağ; bilgi çağı başlıyor.
Bana inanın bu yeni başlayan çağda güç dengeleri ile yaşam biçimlerimiz kökten değişecek ve bu çağa ayak uyduramayan tüm halklar yok olmaya mahkûm olacak. Bu yok olma gelişmiş toplumlar tarafından fiziken yok etme, buharlaştırılma aşamasına dahi gelebilir ama en iyimser olasılıkla bile asimile etme boyutunda kalacaktır.
Ülkemizin bu büyük değişimde geri kalması, nal toplaması hepimiz, dahası sadece bu gün var olan bizler için değil gelecek nesillerimiz için de çok ama çok büyük bir tehdittir.
Türkiye’nin bu devrimi kaçırmaması lazım lakin bu sözle olmuyor, malum lafla peynir gemisi yürümüyor. Türk Milleti’nin bu devrimi kaçırmaması için gerekli toplumsal iklimin oluşması, basiretli bir siyaset ve ekonomi politikaları uygulanması gerekiyor ki bu da siyasetin işi. İşte Şimşek böyle bir hedefe mi odaklanacak yoksa günü kurtarmak, algı operasyonları yürüterek muktedirlere seçim kazandırmakla mı uğraşacak bunu gerçekten de çok ama çok merak ediyorum.