BİZ GÜZEL ÇOCUKLARDIK
Hikmet Dönmez
1958 Yılı Amasya doğumlu, yazar Hasan Kaplan Kuşadası’nda yaşamaktadır. Hasan Kaplan ile tanışmamız, Genel-İş sendikasında aynı dönemde çalışmamızla başladı. Tanıştıktan sonra aynı siyasi duruşta ve aynı siyasi gelenekten geliyor olmamız ayrı zamanlarda olmakla birlikte, aynı nedenler dayalı olarak Genel-İş sendikasından işten çıkarılmamıza da neden oldu diyebilirim. Hasan Kaplan’la dostluğumuzun devamlılığına; aynı siyasi gelenekten geliyor olmamızın yanında, yazar iki arkadaş olmamızın da etkisi olduğu düşüncesindeyim. Hasan Kaplan’ın iki adet yayınlanmış kitabı var. İlk kitabı, “DİK DUR DEVRİMCİ OL” İlk baskısı 2015 yılında yapılmış ve aynı yıl içinde 3. Baskıya ulaşmış. Kitap ismini içindeki “12 Eylül Askeri Mahkemesi’nde sıra dışı bir Hâkim, Arif Hikmet Korkmaz’ın sözüne dair yazılmış bir öyküsünden alıyor. “Hâkim Arif Hikmet Korkmaz’ın “Oğlum ne yapalım biz yargıcız, siz devrim yapsaydınız, şimdi biz onları yargılayacaktık. Yapamadınız sizi yargılıyoruz” sözü aslında çok şey anlatıyordu.” Kitabın arka kapağında, Çetin Uygur’un anlatımı. Yeniçeltek halkı, Yeraltı Maden İş örgütlülüğü ile sınıfsal bilgilerle tanışıp iş yerindeki hakları için girdikleri mücadelenin boyutları geliştiğinde tüm çevre halkı ile de bütünleşmişti. Öyle ki; mahalle komiteleri kurmaya kadar başarılı adımlar atmışlardı. Buna bağlı olarak da 12 Eylül’de en büyük işkenceyi Yeniçeltek işçileri gördü. Et Balık Kurumu’nda etlerin asıldığı yer işçiler asılarak işkence gördü. Bu insanlar, 12 Eylül’de yargı karşısına çıkarken karşılarında buldukları Hâkim Arif Hikmet, bu yaşananları duyuyor, öğreniyor ve buna karşı gerçek bir yargıç tavrı sergiliyordu. Bu kitapta anlatılanlar bunun güzel bir aktarımıdır. Bunu sağlayan arkadaşlara teşekkür ederim. Kaplan’ın ikinci kitabı BİZ GÜZEL ÇOCUKLARDIK da anı/öykü. İki kitabında da acıları mizahi bir dil kullanılarak ve komik olan öykülerin ara ara serpiştirilerek çoğu yazılı ürünlerde gördüğümüz; acıları trajediye dönüştürmek yerine acıları mizahi bir öyküye dönüştürmüş. Tüm öykülerde derinlemesine bir acı var aslında. En çok kızdığınız, içinizin daraldığı yerde sizin yüreğinizdeki hissettiğiniz acıyı espriye dönüştürerek bilinçle gölgeliyor bir anda. Kaplan, iki kitabında da gözaltı, işkence ve tutuklanma dönemlerinde neredeyse her konuya; vefa, dostluk, yoldaşlık, kendisinden beklendiği halde konuşmayan (çözülmeyen) kendisinden beklenmediği halde (çözülen) insanlara yine mizahi dille yer vermiş. Sözü edilen kişi kendisi olmadığı halde başkası adına işkence gören ve ben o değilim demeyen, yine Elif Ana gibi, başkasının yerine yirmi yıl ceza alıp dokuz yıl yatan ama o ben değilim isim benzerliği var demeyen insanlar. Günümüzde çoğu insanın (istisnalar hariç) sevdikleri, dostum dedikleri insanlar uğruna söz bile işitmeyi göze alamadığı, kendi çıkarına dokunuyorsa, yanlışa, haksıza karşı çıkmayı ya da sessiz kalmayı tercih etiklerini gördükçe… … “Bunlardan biri o yıllarda altmış yaşına yaklaşmış dört çocuk anası, torunları olan, önce Yeniçeltek davası sanıklarının, daha sonra bütün devrimci tutsakların “Elif Ana”sı olan Elif Erkorkmaz’dır. Elif Ana olay günü bütün mahalle halkı gibi o da tutuklanan devrimcilere, çocuklarına sahip çıkmak için karakola gitmiştir. Ama ne sopa taşımış elinde ne de sopayla öldürüldüğü iddia edilen polise sopa ile vurmuştur. Polisler, kurgulayıp hazırladığı tutanaklara yazdığı ifadeleri; birçoğu okuma yazma bilmeyen kadınlara, işkenceyle ya imzalatmış ya da parmak bastırmıştır. Polisin işkence yaparak parmak bastırdığı ifadelerde Elif Ana da diğerleri gibi hem kendini hem diğerlerini suçlayan bir ifadeye parmak basmıştır. Mahkemede okuma yazma bilmeyen bir kadının sorgu ifadesi okunur. O ifade de “Elif elinde sopayla komiserin arkasındaydı. Sopayı havaya kaldırmıştı. Polise vurduğunu gördüm” diyordu. Bu ifadeyi okuduktan sonra hâkim, “Bu ifade senin mi? ne diyorsun? Diye sorduğunda, kadın kendisinin öyle bir şey söylemediğini polislerin yazdığını söyleyerek ifadeyi kabul etmez. Hâkim, “Savcılıkta da aynı ifadeyi vermişsin,” der. Sanık kadın; “Efendim benim okumam yazmam yok. Polis yazdı bana parmak bastırdı. Savcıya giderken de bizi götüren polisler, ‘dışarı çıkmak istiyorsanız polis ifadem doğrudur, tekrar ediyorum deyin yoksa çıkamazsınız. Geri karakola getiririz sizi. Gerisini siz düşünün,’ dediler. Ben de savcıya polis ifadem doğrudur dedim,” diye ifade veriyor. Gerçekte kadın, polislere bir Elif’ten söz eder ama bu Elif, Elif Ana değildir. Kadın ifadesindeki Elif’in Elif Ana olmadığını da söyler. Polisin öfkeyle özensiz, mümkün olduğunca çok insanı tutuklatmak çabası içinde olması; kadının söz ettiği Elif’in başka bir Elif olduğunu anlayamaması Elif Ana’yı sanık yapar. Yeniçeltek toplu davasının duruşmalarının yapıldığı günlerde; Elif Ana tutuklu sanıklardan birine durumu anlatır. “Arzu’nun ifadesindeki, Elif ben değilim, Kara Bayram’ın gelini Elif imiş. Arzu bana öyle söyledi. Beni söylememiş yengen Elif’i söylemiş. Ben, şimdi nasıl derim, ‘O Elif ben değilim’ diye. Ben yaşlıyım, O genç kadın, küçük çocukları var. Nasıl derim ‘sizin aradığınız Elif ben değilim, o başka Elif. Onu alın beni bırakın diye” Demedi Elif Ana; o Elif olmadığını. O davadan yirmi yıl ceza aldı. Dokuz yıl yattı. Hem trajikomik uygulamalar hem de sağlam kişilikli insanların zorda da kalsa onurlu davranışının onlarca, yüzlerce örneğini göreceksiniz. Hasan kaplan dostum şimdi de her biri ayrı değer taşıyan şiirler yazıyor. Yolun açık okuyanın çok olsun dostum.
Yorumlar
Trend Haberler

Ankara’da 1 Mayıs üç farklı noktada kutlanacak!

Ankara ve Eskişehir'de öğrenci evlerine baskın: Gözaltılar var!

Hudutsuz Sevda'da beklenmedik ayrılık!

Wanda Nara'dan beklenmedik hamle!

Antalya'da feci kaza; 18'i turist 19 yaralı

Karadeniz Sahil Yolu'nda feci kaza; 1 ölü, 3 yaralı