Bu hafta yaşadığım bir izlenimimi aktarmak istiyorum…Ankara/Keçiören 19 Mayıs Mahallesi Muhtarlığına gelen yardımlar EMEKÇİ KADINLARIMIZ tarafından...

Bu hafta yaşadığım bir izlenimimi aktarmak istiyorum…

Ankara/Keçiören 19 Mayıs Mahallesi Muhtarlığına gelen yardımlar EMEKÇİ KADINLARIMIZ tarafından tasnif ediliyor, ben de Muhtar Ali Gölpunar ile kapının girişinde gelen yardımları içeriye aktarıyoruz.

Tesettürlü, utangaç bir kadın geldi. Destek için ayırabildiği parayı bırakıp kaçacak! gözlerindeki acıyı belli etmeyecek. Ayağının biri geri çekiyor yorgun gövdesini, diğer ayağı ileride. Belli ki televizyonda izledikleri insan yüreğini harekete geçirmiş. Belli ki sofrasına koyduğu çorbasını kaşıklarken boğazından geçmemiş. Belli ki çocukları sıcak evinde otururken, okuluna gidip gelirken, gülüp eğlenirken deprem bölgesindeki çocuklar gözlerinin önüne gelmiş. Belki de sofradan fırladığı gibi, gerisini düşünmeden, birkaç günlük harçlığını, ekmek parasını deprem bölgesindeki ihtiyacı olan insanlara vermeye gelmiş.

İnsan insanın gerçek duygusunu en çok gözlerindeki bakışlarından hisseder. Çünkü “gözler yalan söylemez” öylesine duygulu ve utangaç ki gözlerimize zor bakıyor. Gözlerindeki o samimiyet, yüreğindeki acı gözlerinden ha aktı ha akacak. Belki de akıtmakla kalmayıp boynumuza sarılıp ağlayacak… Belki de aceleciliği bundan.

Elini Pardösüsünün cebinden çıkardı; “Bu da benim gücümün yettiği kadar, alır mısın” dedi, Muhtar Ali’ye, elli lira uzattı. Muhtar Ali, “nakit yardım almıyoruz, bacım” diye cevap verdi. Kadın mahcup ve hüzünlü “benden alsanız bari abi” dedi. Ali Muhtar “kimseden almıyoruz bacım” cevabını verice, kadın gözlerime baktı çaresiz! Anladım niyetini, benden yardım istiyor, elindeki parayı vermekte kararlı.

Kadına, verin bacım dedim, parayı verdi. Yan taraftaki markete gittim, iki adet ıslak mendil aldım. Kadının gözlerinde müthiş bir mutluluk. Mimikleri gülmekle ağlamak arası çaresizlikte. Yüzünün rengi, bakışları değişti. Teşekkür etti, döndü gitti.

Belki de o ıslak mendille, anne çocuğunun elini, ağzını silinirken geldi gözlerinin önüne. Belki de bize sırtını dönüp giderken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Islak mendillerle içeri girdim gelen yardımları tasnif edenlerden ilk karşılaştığım Zerrin bacıydı. “Al dedim”, gözlerime baktı. Bu ne dercesine “yardım dedim”, sahibini saklarcasına. Koydu gönderilecek paketlerin içine. Ne göndereni belliydi ne kimin eline geçeceği… “İyilik yapar gibi görünmeyin, iyilik yapın, görünmeyin.”, “veren eli, alan el, görmemeli” sözcükleri usumda dolaşıyordu.

Bizim insanlarımız özünde vefalı, yardımsever ve vicdanlıdır. Maalesef erk sahiplerinin, politikacıların ve çıkarcıların işlerine geliyor, insanları ötekileştirmek, ayırarak taraf etmek, düşmanlaştırmak. Çünkü öyle olunca insanlar birbirini dinlemiyor, dinliyorlarsa da önyargılı davranarak konuşulanların altında maksat arıyor ve anlamak istemiyorlar.

STK’lar: “Sivil toplumun oluşturduğu kurum ve kuruluşlardır. Siyasi partiler, vakıflar, dernekler, meslek odaları, sanayi ve ticaret odaları, sendikalar, spor kulüpleri, platform ve yurttaş girişimleri vb. gibi kuruluşları kapsar. En belirgin özellikleri olarak; hükümetler, merkezi ve yerel yönetimlerden bağımsız olmaları, gönüllülük prensibi içerisinde kamu yararını gözeterek çalışmaları, maddi çıkar beklememeleri ve kâr amacı gütmemeleri, merkezi ve yerel yönetimlerle vatandaşlar arasında köprü görevi görmeleri, yalnız kendi ilgi alanları ile değil tüm toplumu ilgilendiren sorun ve konularla ilgili olarak da faaliyet göstermeleri sayılabilir.”

Gerek mahallemizde gerekse ülkemizde, Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle gecesini gündüzüne katarak seferber oldular. Karınca kararınca, yapabileceklerinin en iyisini kendilerini göstermeden, afişe olmadan yaptılar, yapıyorlar.

Ancak bir başka kesim var ki içler acısı. Deprem bölgesine yardım gönderen kuruluşların isimlerini sökerek, kendi isimlerini takmak isteyenler, gönderilen tırların yolunu keserek haraç almak yağmalamak isteyenler, deprem bölgesinde evleri işyerlerini (ihtiyacı dışında) yağmalayanlar…

Gelmek istediğim konu; bir tarafta çocuğunun ekmek parasından kesip, utana sıkıla (kaldı ki utanmasına sıkılmasına gerek yokken, onur duyması gerekirken) bölgeye yardım ulaştırmaya çalışırken diğer tarafta gerek kişisel gerekse kurum olarak kendini öne çıkarmak, vurgun vurmak, zengin olmak, felaketi ganimete çevirmek isteyenler…

Dilerim ve umarım ki herkes hak ettiğini bulur.

Annem; “oğlum Allah herkese vicdanının ekmeğini yedirsin” derdi. Herkes vicdanının ekmeğini yesin ne diyelim.

Bir kez daha DAYANIŞMA YAŞATIR ilkesiyle, göçük altında kalan tüm canlara bir an evvel ulaşılması umuduyla, yaralılarımıza acil şifalar, yaşamını yitirenlerin yakınlarına ve ülkemize baş sağlığı diliyorum.