Recep Bey "Sayın Esed'e 'ya ülkeme gel ya da üçüncü bir ülkede bu görüşmeyi yapalım' çağrımı 2 hafta önce yaptım. Ve bu konuyla ilgili olarak da Dışişleri Bakanı'mı görevlendirdim. O da muhataplarıyla görüşmek suretiyle inşallah bu dargınlığı kırgınlığı aşmak suretiyle yeni bir süreci başlatalım istiyoruz" dedi…

Bitsin bu hasret kavuşalım artık kıvamındaki bu davete Esad icabet edecek mi, etmeyecek mi bekleyip göreceğiz elbette.

Fakat ister Esad bu davete karşılık versin isterse de vermesin ortada çözümü çok ama çok zor bir sorun var!

Bir kere ne Esad ve ne de Erdoğan bu sorunu çok isteseler bile kendi başlarına çözebilecek güç ve iradeye sahip değiller.

Öncelikle işin içinde Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya var bu iki dev gücü bu iki dev gücün küresel hesaplarını aşıp Türkiye ya da Suriye’nin bölgede oyun kurması pek mümkün değildir.

Diğer yandan ortada farklı farklı silahlı örgütler var ve bu silahlı örgütlerin arkasında da farklı farklı küresel güçler bulunmaktadır. Daha da kötüsü bu silahlı örgütlerin çok önemli bir kısmının farklı farklı terör örgütleri ile de derin bağlantıları bulunuyor.

Yani sonuç olarak bu sorun masa başında kâğıt üstünde kalem oynatarak kolay kolay çözülebilecek bir sorun değildir.

Türkiye açısından konunun son derecede vahim tarafı ülkeye doldurulan mülteciler yüzünden normal şartlar altında sadece Suriye devletinin iç sorunu olması gereken bir sorunun artık Türkiye’nin de iç sorunu haline gelmiş bulunmasıdır.

Daha da kötüsü Türkiye’ye doldurulan milyonlarca mülteciden ciddi bir kısmı Suriye başta olmak üzere bölgede faaliyet gösteren silahlı güçler ve terör örgütleri ile fiili ya da ideoloji bağlantı içinde bulunmaktadır.

Sadece bu kadarla kalsa iyi Kobani olaylarında da açıkça gördüğümüz üzere bölgede çatışan silahlı unsurların ve hatta terör örgütlerinin Türkiye’de siyasi uzantıları ve sempatizanları da bulunmaktadır. Bu uzantılar işler karıştığı anda Türkiye’yi de karıştırabilecek güç ve imkâna sahiptir.

Ayrıca gelişmeler hem Suriye’de ve hem de Türkiye’de milyonlarca insanı etkileyecek. Eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ifadesi ile Türkiye 3 milyonu içeride 6 milyonu dışarıda olmak üzere 9 milyon Suriyeliye bakmaktadır. Bu 9 milyonluk devasa kitlenin Türk Milletinin vergileri ile finanse edilerek birçok masrafı karşılanmaktadır dahası Suriye’ye bile götürülen çok önemli bir hizmet vardır ki eğitim sağlık güvenlik bu hizmetlerin en önde gelenleridir. Bu harcama ve hizmeti birden bire durdurmak nasıl kitlesel bir tepkiye yol açar, Recep Bey’in bunu göze alması kolay mıdır?

Açıkçası bunu kestirmek çok zor ve lakin bu harcama kalemini kapatmadan Türkiye’nin bütçesini denkleştirip, enflasyonu kontrol etmesi asla mümkün olmayacaktır.

İşin birde asayiş ve ulusal güvenlik kısmı var!

Kuzey Suriye’de üç ana bölgede Suriye yönetimine muhalif silahlı güçler var. Bunlardan biri Kürt bölgesi SDG ve YPG kontrolündeki bu bölgede bir Kürt Devleti kurulmasına yönelik girişimler artarak devam ediyor. Bu bölgenin terör örgütü PKK ile ilişkisi de ayan beyan biliniyor. Diğer yandan Kürt bölgesinin Akdeniz’e açılmasının önünü kesmek maksadı ile oluşturulan ÖSO hâkimiyetinde bir bölge var. Türkiye buradaki güçleri destekliyor ve himaye ediyor Esad ile barışmanın ÖSO için bir idam fermanı olması durumunda ÖSO’nun nasıl bir tepki verebileceğini Suriye’de yaşanan son bayrak yakma eylemlerinde gördük.

Diğer yandan hemen sınırımızda milyonlarca insanın yaşadığı El Kaide ve İşid uzantısı Hayʼat Taḥrīr al-Shām (HTŞ) örgütünün kontrolündeki İdlip çok ama çok korkutucu devasa bir sorun kaynağıdır. Burada milyonlarca kişi yaşıyor ve işler karışınca buradan Türkiye’ye doğru yeni bir göç akınının yaşanacağı da kesindir.

Sonuç olarak Recep Bey’in Suriye’de Esad’ı devirip Müslüman Kardeşler İktidarı kurma, Emevi camiinde namaz kılma hayalleri suya düşmüş bulunmaktadır.

Şimdi gün bir hayal peşinde girilen bu bataklıktan en az zararla nasıl kurtuluruzun yolunu bulma günüdür ama şunu da biliyoruz bir sorunu yaratanlar o sorunu çözmeyi başaramaz.