Merhaba Sevgili Okurlar,

Bu hafta sizlerle fotoğrafın en büyüleyici yönlerinden birini, “bakışların dilini” konuşmak istiyorum. Fotoğrafın sadece bir kareye sığdırılmış görüntüden ibaret olmadığını, aslında insan ruhunun en derinlerine dokunan bir sanat olduğunu düşünürüm hep. Özellikle portrelerde, gözlerin gücü bambaşkadır.

Bir insanın gözlerine baktığınızda ne görürsünüz? Mutluluk, hüzün, umut, hayal kırıklığı… Ya da belki de hiçbir kelimenin ifade edemeyeceği kadar derin bir hikaye… İşte fotoğrafçının görevi, o bakışların ardındaki hikayeyi keşfetmek ve o anı ölümsüz kılmaktır.

Bakışlar ve Sessiz Konuşmalar

Bazen kelimeler yetersiz kalır. Ne kadar anlatmak isteseniz de duygularınızı ifade edemezsiniz. İşte o anlarda gözler devreye girer. Bir bakış, bazen bin kelimenin anlatamadığını anlatır. Çocukken annemin gözlerine baktığımda hissettiğim güven, ya da kaybettiğim bir dostun ardından gözlerimde biriken yaşlar… Hepsi bir hikaye anlatıyordu. Belki de fotoğrafçılığa olan tutkum, o hikayeleri yakalama isteğimden doğdu.

Bir karede en çok neye dikkat ederim biliyor musunuz? Gözlere… Çünkü gözler, ruhun ta kendisidir. Bir fotoğraf çektiğimde o gözlerde ne görüyorsam, izleyiciye de onu hissettirmek isterim. Bazen çaresizliği, bazen umut ışığını, bazen de tarifsiz bir sevgiyi…

Peki gözler neler anlatır bize:

• Mutluluğun En Saf Halini: Parlayan gözler, içten bir gülümsemenin eşlik ettiği huzur dolu bakışlar… Bir çocuğun oyun oynarken ki saf neşesi mesela…

• Hüznün Derinliğini: Geçmişin izlerini taşıyan, kayıpların yükünü omuzlarında hisseden bakışlar… Bazen gözlerdeki o keder, insanın kalbine ağır gelir.

• Güç ve Kararlılığı: Hayatın zorluklarını aşmış, yaşanmışlıkların getirdiği bilgelik ve kararlılıkla bakan gözler…

• Merak ve Keşfi: Dünyayı anlamaya çalışan, her şeye hayretle bakan gözler… Özellikle çocuklarda gördüğüm o saf merak, beni her zaman büyülemiştir.

Fotoğrafçının Görevi ise: O Anı Ölümsüzleştirmektir.

Bir portre çektiğimde, sadece o kişinin görüntüsünü değil, onun hikayesini de yakalarım. Bunu başarabilmek için o anı yaşamak gerekir. Çekim yaparken konuşurum, gülerim, bazen sessizce sadece izlerim. Çünkü o doğal anı yakalamak için karşımdaki kişiyle bağ kurmam gerektiğini bilirim.

Fotoğraf, sadece bir teknik iş değildir. Doğru ışık, doğru açı elbette önemlidir ama duyguyu yakalamadığınızda fotoğraf sadece bir görüntüden ibaret kalır. O yüzden bakışların dili, benim için fotoğrafçılığın kalbidir.

Bir Anımı Paylaşmak İsterim:

Geçenlerde yaşlı bir amcanın fotoğrafını çektim. Gözlerinde öyle derin bir hüzün vardı ki… Fotoğrafı çekerken, yılların yükünü omuzlarında taşıdığını hissettim. Çekim bittikten sonra amcayla biraz sohbet ettim. Meğer o bakışların ardında, yıllar önce kaybettiği oğlunun hatırası varmış. Fotoğrafa baktığımda artık sadece bir kare değil, bir babanın içindeki o tarifsiz özlemi görüyorum. İşte bu, bakışların dili…

Neden Bakışlar?

Çünkü gözler yalan söylemez. Bir gülümseme sahte olabilir ama gözler, duyguları gizleyemez. O yüzden portre çekimlerinde en çok gözlere odaklanırım. Belki de bu yüzden çektiğim fotoğraflara bakarken, kendimi hep o kişilerin hikayelerinde kaybolurken bulurum.

Hayatımız Fotoğraf köşesinde bu hafta, sadece teknik bilgilerle sınırlı kalmak istemedim. Fotoğrafın o büyülü dünyasına, gözlerin ardındaki o derin hikayelere dalmak istedim. Çünkü fotoğrafçılık benim için sadece bir meslek değil, insan ruhuna dokunmanın bir yolu…

Bu hafta, gözlerin dili üzerine düşündük. Belki de siz de bundan sonra sevdiklerinizin gözlerine baktığınızda daha fazlasını göreceksiniz. Çünkü her bakış, kendi hikayesini anlatır.

Bir sonraki yazımızda buluşmak dileğiyle…

Sevgiler…