Yaşamaya anlam katan insanın  duyguları ve duyguların  güçlendirdiği  düşünceleridir. Ancak…Düşüncelerin anlatılamadığı, başkaları ile paylaşılamadığı, ifade özgürlüğünün bulunmadığı  bir yaşam tam bir şiddettir insan için. 

Bu gerçeğin, diğer canlı türlerinde de çok önemli olduğu kanısındayım. Örneğin, uçması, daldan dala, yapraktan yaprağa, çiçekten çiçeğe konması gereken kuşların kafeslere kapatılmasını her zaman ağır şiddet olarak algıladım, seslendirdim. Kafese kapatılan kanatlıların ötüşlerinin tümünü şakıma, şarkı söyleme sanıyoruz, değil mi?  Sanmam. Bir tepki, bir özgürlük ağıtıdır o sesler.

Tasmalar, hayvanat bahçeleri, büyük küçük akvaryumlar, demir parmaklıklar, kesimhaneler, uzak diyarlardan tutsak alınan hayvanların gemilerle, kamyonlarla, trenlerle taşınırken kapatıldıkları yerler, insan soyunun vahşi, vicdansız, utanılacak yanıdır.

Spor, gençlik, sevgi ve dostluk alanlarında gönüllü çalışan birisi olarak, kaygılarını, korkularını, üzüntülerini, sıkıntılarını, acılarını, hatta mutluluklarını paylaşan kadın-erkek birlikteliğine, dayanışmasına, güvenlikten sorumlu kamu görevlilerinin bazı davranışlarını gördükçe mutsuz oluyor, “hayır, olamaz” diyorum.

İnsan birlikteliği, dayanışması diye yazmam gerekirken, kadın-erkek dayanışması diyorum. Toplumun bazı kesimleri o hale geldi ki, kadınlar, öylesine baskı ve tehdit altındalar ki, mutlaka kadın ve erkek vurgusu yapmak gereği duyuyorum.

Güvenli ve düzenli ortamları hazırlaması gereken polislerin veya jandarmaların, duygularını ve düşüncelerini haykırmak isteyenlerin karşısına çıkarılmasını hiç yakıştıramıyorum. Elbette, kentsel alanlarda polisler, bekçiler, kırsal alanlarda da jandarmalar bulunmalıdır şiddetsiz eylemlerde, etkinliklerde, her zaman. Ancak, köylüleri ve kentlileri engellemek, durdurmak için değil, güvenli toplanmalarını, konuşmalarını, evlerine veya işlerine yine güvenle geri dönmelerini sağlamak için. Bir başka deyişle polisler ve jandarmalar, halkın karşısında değil, onların can güvenlikleri ve özgürlükleri için yanlarında olmalıdır.

Ormanları, tarım alanları, koyları, kıyıları, yerleşim yerleri adeta işgal edilen, arazileri, gönülleri alınmadan kamulaştırılan (!) köylülerin ve insanlığa yakışmayan yöntemlerle işten çıkarılan emekçilerin, kentlerinden Ankara’ya yürümek isteyenlerin veya şiddetsiz yöntemlerle konuşmak için toplanan öğrencilerin güvenliğini sağlaması gereken polislerimizin ve jandarmalarımızın, bir çeşit şiddet yapanların yanında yer alıyor gibi görüntü vermelerini, üzüntü ve kaygı ile izliyorum.

Gerektiğinde izin almadan, gerektiğinde bilgi vermeden toplananların, bazı yasal kurallara uymaları konusunda yönlendirilmeleri, onlarla konuşulması, etkinlik sonrası polis-jandarma-öğrenci-işçi-memur, emekli, köylü, kentli, kısaca halk kesimlerinin kucaklaşarak, birbirlerine teşekkür ederek alanlardan ayrılmalarının sağlanması çok mu zor, Tanrı aşkına. Şiddetsiz iletişim mi, itişme, kakışma, kargaşa, ters kelepçe ve zorla araçlara bindirerek Savcılıklara ve Emniyet birimlerine götürmek mi, daha çok yakışır herkese.

Gazetecilerin, hukukçuların, siyasetçilerin, sendikacıların, iş insanlarının, güzel bir güne uyanma umudu ile girdikleri yataklarından, gün ışımadan kaldırılmaları, gözaltına alınmaları, tutuklanmaları, hapsedilmeleri Türkiye’me hiç yakışmıyor, hiç.

4 Haziran 2023 tarihinde İstanbul Valiliğinden İçişleri Bakanlığına atanan sevgili Ali Yerlikaya’dan çok umutluydum. Bu konularda çok kez yazı yazdım ve sevgili Bakanımıza da  gönderdim. Hatta, Taksim Meydanının 1 Mayıs, 1 Eylül, 29 Ekim başta olmak üzere birkaç tarihsel günde mitinglere açılması ile ilgili öneriler de yaptım.

Çok umutluydum, umudum bitmedi elbette. Ancak, canlıların, insanların en değerli kavramı zamandır. İşte o zaman, bir daha geri gelmemek üzere gidiyor, azalıyor veya tükeniyor.

Kimsenin susmadığı, susturulmadığı, susturulamadığı, herkesin şiddet dilini değil, sevgi, saygı, dostluk ve barış dilini kullandığı yerin üstündeki gerçek cennet Türkiye ve Dünya için haydi melekleşmiş insanlar, kadın-erkek dayanışma içinde, haydi. İçişleri Bakanımız  sevgili Ali Yerlikaya, haydi…