Cumhurbaşkanı Erdoğan, olimpiyatların açılış törenine tepki göstermiş, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan olimpiyatlara davet aldığını ancak ‘13 yaşındaki torununun, Orada LGBT gösterisi yapacaklar şeklindeki uyarısı üzerine’ gitmediğini söylemişti. İletişim Başkanlığı, Erdoğan’ın Papa’yı aradığını duyurdu ve şu bilgileri verdi:

“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Katolik Hristiyanların Ruhani Lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Fransuva ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Erdoğan, ifade özgürlüğü ve hoşgörü kisvesi altında insanlık onurunun ayaklar altına alındığını, dini ve ahlaki değerlerle alay edildiğini, bunun Hristiyan dünyası kadar Müslümanları da rencide ettiğini, bunlara karşı birlikte ses yükseltmenin ve ortak tutum sergilemenin gerektiğine inandığını söyledi. Görüşmede Papa Fransuva, barış için gösterdiği çaba ve dini değerlerin aşağılanmasına karşı hassasiyetleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etti...”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Papa ile yaptığı bu telefon görüşmesi bana, 1981 yılı 13 Mayıs günü bir Türk terörist tarafından silahlı saldırıda vurulan Papa Ioannes Paulus’u hatırlattı.

Fransa’dan Türkiye’ye turistik gezi düzenleyen Fransız arkadaşın küçük arabası ile Paris’ten hareket etmiş, ikinci gün İtalya topraklarında ilerliyorduk. Ben direksiyondaydım. Fransız, ön koltukta bir bira açtı, yudumlamaya başladı. Sonra eli arabanın radyosuna gitti, İtalyanca bir kadın sesi, heyecanlı, ağlamaklı, hızlı bir şeyler anlatıyordu... Ben, “Maç mı acaba?” diye düşünürken, Fransız, “Aaaah!” diye bir çığlık attı, sonra da ekledi, “Papa’yı vurmuşlar!  Papa’yı vurmuşlar!...”

“Ne var, ne olmuş?” dedim yüksek sesle, merak içerisinde... Fransız arkadaşım, “Papa’yı vurmuşlar!” diye tekrarladı. 

Haber karşısında bir an şok oldum, hristiyan dünyasının dini lideri Papa vurulmuştu, “Neler oluyor?” diye geçirdim içimden, “Yoksa dünyamızda yeni bir karışıklık dönemi mi başlıyordu?..” Radyodaki boğuk kadın sesi, sadece sık sık yinelediği “Mösyö Papa, mösyö Papa!..”  sözlerini seçebildiğim heyecanlı, korkulu ve telaşlı konuşmasını sürdürüyordu.

Üzüntülü, direksiyondaki dikkatimi dağıtmadan Fransız’a, “Ölmüş mü?” diye sordum, “Bilmiyorum, hastaneye kaldırılmış,” dedi. Fransız, eğilerek kulaklarını tümden radyoya vermişti, birden başını kaldırdı, daha da telaşlı bana dönerek;

“Papa’yı vuran bir Türk’müş!” diyerek yine bir çığlık attı, “Saldırgan tespit edilmiş,” dedi.

Ben, “Nee, bir Türk mü?!” diye kendi kendime konuşurken, o, yeniden kulaklarını radyoya vermişti. Üçüncü çığlığını atarken, gözlerini gözlerime dikip, “Yandık” der gibi bağırıyordu:

“Katil hem bir  Türk, hem de gazeteciymiş! Kaçarken pasaportunu düşürmüş, hem Türk, hem de gazeteci!..”

“Yakalanmış mı?” diye sordum, “Hayır,” dedi, sonra da ekledi, “Sen de Türk’sün, pasaport kaydında da mesleğinin jurnalist (gazeteci) olduğu yazılı!..”

Yoldaki söyleşilerimizde Fransız’a, İstanbul’da gazetecilik okulunu bitirdiğimi, gazeteciliği çok sevdiğimi, pasaportumda da meslek kaydında gazeteci yazılı olduğunu vesaire anlatmıştım. Büyük bir korku, telaş ve panik yaşamıştık. Ama, akşam üzeri İtalya topraklarından Yugoslavya sınırına ulaşmış, gümrük memurlarına rüşvet olarak birer paket sigara vererek, Yugoslavya topraklarına girmiştik.

Sonraki günlerde Papa’yı vuran Türk’ün yakalandığı haberleri duyuldu. Mehmet Ali Ağca... 1 Şubat 1979 günü İstanbul’da dönemin ünlü gazeteci yazarlarından Abdi İpekçi’yi vurup şehit eden, sonra da yattığı Maltepe cezaevinden bir takım karanlık güçler tarafından kaçırılan Malatyalı Mehmet Ali Ağca, Bulgaristan, Yugoslavya üzerinden gittiği İtalya’da bir tören sırasında Papa’yı kurşunlayarak ağır yaralamıştı.

Üstelik Mehmet Ali Ağca’nın, Abdi İpekçi’yi şehit etmesi, benim de yaşamımda unutulmaz bir hatıra bırakmıştı. 1970- 1980 yılları arasında ülkemizde yaşanan, kardeşin kardeşe kırdırıldığı sağ-sol olayları sonunda Abdi İpekçi’nin de şehit edilmesi üzerine, Gazeteciler Cemiyeti ve bir kaç üniversitenin ortaklığında Abdi İpekçi anısına “Türkiye’de Terör” konulu bilimsel araştırma yarışması düzenlenmiş, bir yıl süren çalışma sonunda yazdığım kitabı göndererek, üçüncülük ödülüne layık görülmüştüm (Birinciliğe değer yapıt bulunamamış, kitabım ikinci olmuştu). 

Papa Paulus, sağlığını kazanıp hastaneden çıktıktan bir süre sonra, kendisini vuran Mehmet Ali Ağca’yı hapisanede ziyaret ederek, “Ben seni affettim, Tanrıdan da affını diliyorum,” şeklinde bir açıklama yapmış,  dünya basını, Papa’nın bu yüce tavrını öve öve bitirememişti. 

Mehmet Ali Ağca, İtalya’da cezasını doldurdu, iade edildi, bir süre de Türkiye’de cezaevinde yattı, sonra da tahliye oldu.

Fransa’daki olimpiyat törenlerinde dini ve ahlaki değerlerle alay edildiğini belirten, bunlara karşı birlikte ses yükseltme ve ortak tutum sergileme çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, barış için gösterdiği çaba ve dini değerlerin aşağılanmasına karşı hassasiyetleri nedeniyle Papa Fransuva’nın teşekkür etmesi, beni, yıllar öncesine uzanan bu anılarıma götürdü.