Kamuoyunda Amerikan devrimi, Fransız devrimi ve 1917 Rus devrimi çok konuşulur ama Türk devrimi pek konuşulmaz.
Kamuoyunda Amerikan devrimi, Fransız devrimi ve 1917 Rus devrimi çok konuşulur ama Türk devrimi pek konuşulmaz.
Oysa aydınlanma devrimi sonrasında hanedan ve dinlerin egemenliğine dayalı feodal egemenlik yapısı ilk olarak Amerikan (1765), ikinci olarak Fransız (1789) ve üçüncü olarak da Rusya’da 1917 devrimi ile yıkılmış, yerine halk egemenliğine dayalı cumhuriyetler kurulmuştur.
Doğu toplumlarında ilk egemenlik devrimi ise 1919 tarihinde başlayan süreç ile Türkiye’de yaşanmıştır.
Üstelik Türk devriminin diğerlerinden bazı önemli ve benzersiz farkları vardır, Türk devrimleri:
- İşgal altında bir ülkede, işgal güçleri ile savaşılıp kazanılarak yapılmıştır.
- İşgalci güçler ile işbirliği yapan yerel egemen saltanat ve hilafet ile savaşılıp kazanılarak yapılmıştır.
- İşgalci güçler, saltanat ve hilafet ile işbirliği yapan yerel etnik ve dini isyancılar ile savaşılıp kazanılarak yapılmıştır.
Türk devrimleri her üç cephe de de Türk ulusunun egemenlik haklarını kabul etmeyen düşmanlara ve eski egemenlere karşı savaşmak suretiyle gerçekleştirilmiş ve Türk ulusu egemenlik hak ve özgürlüklerini her üç cephede de silah zoru ile kazanarak, söke söke elde etmiştir.
Türk ulusunu egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşturan sürecin ilk adımı 19 Mayıs 1919’da Samsun’da atılmış, peşi sıra gelen birçok adımdan, kurtuluş ve kuruluş mücadelesinden sonra 29 Ekim 1923’de Türk milleti Türkiye Cumhuriyetini kurarak egemenlik hak ve özgürlüklerine resmen, anayasal bir hak olarak sahip olmuştur.
Ne yazık ki 19 Mayıs tarihinin önemi ve Türk devrimlerinin anlamı başta gençlerimiz olmak üzere Türk vatandaşlarına yeterince anlatılmamakta, bu devrimler ile ne kazandıklarının, hangi hak ve özgürlüklerine kavuştuklarının fark edilmesi engellenmektedir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan 100 yıl sonra bile Osmanlıcı ya da siyasal İslamcı akımların bu topraklarda var olabilmesi, halkımızı etkilemesi ve Cumhuriyet rejimine dil uzatan bir takım aklı evvellerin ahkâm kesebilmesi işte hep bu bilgi noksanlığı yüzündendir.
Bakınız, Türk ulusunun egemenlik haklarına sahip olduğu ilk devlet Türkiye Cumhuriyetidir ve Türk ulusunu egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşturan önder ise Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Türk ulusu Mustafa Kemal Atatürk sayesinde ilk defa kendi egemenliğinde bir devlet kurmuş, vatan sahibi olmuş ve anayasal vatandaşlık haklarını elde edebilmiştir.
Bu devrim sürecinin önderi Mustafa Kemaldir çünkü Mustafa Kemal’in kafasında daha 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken büyük bir plan vardı, bu plan Türk devrimiydi…
Türk devriminin özü ya da temeli egemenlik haklarının işgalcilerin ve hanedanın elinden alınıp halka verilmesidir.
Toplumumuzda egemenlik kavramı çok duyulsa ve kullanılsa da pek tartışılmaz, içeriği bilinmez, üzerinde hiç düşünülmez. Egemenlik en temelinde bir insan topluluğunda kural koyma, kanun yapma, yönetme, denetleme ve yargılama hakkı demektir.
Tarım çağı feodal toplumlarında egemenlik hakkı daima dinlerde ve hanedanlardaydı, halkın egemenlik haklarında paydaş ya da söz sahibi olması hiçbir şekilde söz konusu bile değildi.
Bu dönemde kanun ve kurallar dinler ve hükümdarlar tarafından konurdu, halk tabi olacağı kanun ve kuralların konulması sırasında hiçbir şekilde söz sahibi olamazdı, halka düşen sadece konan kanun ve kurallara itiraz etmeden uymaktı. Yönetme hakkının belirli bir hanedan da olması da bu dönemin temel siyasi yapısıdır.
Bu gün Türk devrimlerini idrak edemeyen birçok kişi Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı Sultanlığının bir devamı olarak anlatmakta ve arada bir süreklilik olduğunu zannetmektedir. Oysa Osmanlı hanedan egemenliğine dayalı, kanun ve kuralların dini temelde konulduğu feodal bir devletti, halk egemenliği söz konusu bile değildi. Osmanlıda sahip olunan topraklar padişahın mülkü, üzerinde yaşayan halk ise kulu ya da kölesiydi. Osmanlı düzeninde vatan ve vatandaş kavramına ise hiçbir şekilde yer yoktu.
Ancak Osmanlı hanedanının egemenliği ortadan kaldırıldıktan sonra bir ulus egemenliği kurulması mümkün olabilirdi, bu durumda bir süreklilikte bahsetmek nasıl mümkün olabilir?
Demedi demeyin; Türk ulusuna ulusal egemenliğin anlam ve önemini anlatmadan, 19 Mayıs tarihinin bu yoldaki rolünü göstermeden Türk ulusunun egemenlik hak ve özgürlüklerin iç ve dış tehditlere karşı korumak hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.