Basına yansıyan haberlere göre AFAD gönüllüsü Serkan Ayten, 6 Şubat depremleri sırasında büyük hasar gören Hatay...

Basına yansıyan haberlere göre AFAD gönüllüsü Serkan Ayten, 6 Şubat depremleri sırasında büyük hasar gören Hatay Antakya’daki Özel Defne Hastanesi yoğun bakımında biri bebek 14 hastanın ölüme terk edildiğini, tesadüfen girdikleri hastaneden yaşama tutunabilen 5’ini kurtarabildiklerini anlatmış.

Televizyonlara ve sosyal medyaya da yansıyan Ayten’in hastaneye girdiği andan itibaren kaydettiği görüntüler, kelimelerin tarif edemeyeceği kadar acı, hafızalardan çıkmayacak kadar yakıcı.

Eğer bütün bunlar bir kâbus değil de somut bir gerçekse;

Batsın bu dünya…

Çöksün gökler…

Yarılsın yer…

Koca dünya dâhil bu utancı hiçbir şey kaldıramaz…

Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti üç koskoca gün boyunca bir hastanenin yoğun bakımındaki hastaları kaderlerine tek edip, donarak ölmeye mahkûm etmişse açıkça söylemek gerekir ki:

Öncelikle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca derhal istifa etmelidir…

Sağlık Bakanının İstifa etmesi tek başına bir mana ifade etmez deprem sonrası müdahalenin başındaki kişi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da derhal istifa etmelidir…

Peki, bu iki bakanın istifası yeter mi derseniz?

Elbette yetmez!

Aslında en doğrusu hükümet komple istifa etmeli, biz bu işi beceremedik, çarşafa dolandık, elimize yüzümüze bulaştırdık diyerek Türk Milletinden özür dilemelidir.

Bakın sevgili okurlarım; Bu ülkedeki bütün hastanelere ruhsat Sağlık Bakanlığı tarafından verilmekte ve bütün hastaneler Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenmektedir.

Bir depremde asla ve asla çökmemesi gereken binalar hastanelerdir…

Depremde çöken bir hastaneye kim ruhsat verdi?

Kim bu binaya depreme dayanır dedi?

Bunun öncelikli sorumlusu Sağlık Bakanlığı değil midir?

Fakat bakın ortada bu hastaları kaderi ile baş başa bırakan ve donarak ölmelerine yol açan hastane yöneticileri ve doktorlar da var…

Nerede kaldı Hipokrat yemini?

Doktorlar doktor olurken ant içer ve

Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;

Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma,

Hastanın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,

Hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,

İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,

Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime,

Hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma,

Mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma,

Hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup geliştireceğime,

Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime,

Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma,

Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime,

Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgilerimi, insan haklarını ve bireysel özgürlüklerini çiğnemek için kullanmayacağıma,

Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,

Ant içerim.” Derler.

Soruyorum hangi doktorlar, hangi sağlık çalışanları, hangi hastane sahipleri bu antlarını çiğneyip hastalarını yoğun bakımda kaderlerine terk ettiler?

Kurtarma ekipleri üç gün bu hastaneye niye uğramadı?