Bin Gönüllüden Biri Sen Ol Derneği (BİNSENDER) tarafından düzenlenen “3. Erişkin Lösemi Hastaları Günü”, lösemi tedavisindeki son bilimsel gelişmelerin, yapay zeka destekli tanı yöntemlerinin ve kök hücre bağışının hayati öneminin vurgulandığı kapsamlı bir farkındalık buluşmasına dönüştü. Amerikan Hematoloji Derneği’nin (ASH) 2025 verilerinin de konuşulduğu toplantıda uzmanlar, löseminin artık “çaresiz bir son” değil, erken tanı ve kişiye özel tedavi yaklaşımlarıyla yönetilebilir, hatta bazı türlerde “tam şifa”nın mümkün olduğu bir hastalık haline geldiğini belirtti.

BİNSENDER Başkanı Çiğdem Kuzucu ise kök hücre donörlerine yönelik çağrısında, sürecin basitliğine dikkat çekerek toplumu duyarlı olmaya davet etti. Kök hücre bağışının hayati öneminin altını çizen Kuzucu, “Bir kayıt bir ihtimaldir, tamamlanan her bağış ise bir hayattır” dedi.

“BİN GÖNÜLLÜDEN BİRİ DEĞİL, BİR HAYATIN MUCİZESİ OLUN”

Etkinlikte konuşan Dernek Başkanı Çiğdem Kuzucu, derneğin kuruluş hikayesini katılımcılarla paylaşırken, oğlunun lösemiyle mücadelesini kaybetmesinin ardından bu çalışmayı bir “umut hareketine” dönüştürdüğünü söyledi.

Ela Rumeysa Cebeci tutuklandı!
Ela Rumeysa Cebeci tutuklandı!
İçeriği Görüntüle

Kuzucu, “Biz, ‘Bin Gönüllüden Biri Sen Ol’ diyerek yalnızca bir sloganı dile getirmiyoruz. Lösemiyle mücadelede bir hastanın elinden tutmayı, ihtiyaç sahibi ailelere destek olmayı ve oğlum Erdi’nin hayalini kurduğu ‘şifa evi’ni gerçeğe dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Ben bir anne olarak oğluma verdiğim sözün, bugün binlerce hastaya uzanan bir umuda dönüştüğüne inanıyorum” şeklinde konuştu.

Her yıl dünyada yüz binlerce kişinin lösemi nedeniyle yaşamını kaybettiğini belirten Kuzucu, Türkiye’de TÜRKKÖK havuzunda gönüllü verici sayısının 1 milyonu aşmasına ve hastaların üçte ikisine ülke içinden donör bulunabilmesine rağmen, tedavide en büyük sorunun “eşleşme sonrası vazgeçme” olduğuna dikkat çekti. Kuzucu, şunları söyledi:

“Kök hücre bağışı modern tıbbın gerçekleştirdiği en somut mucizelerden biri. Ancak eşleşme sonrası vazgeçme, bir hastanın tek umudunun sönmesine neden oluyor. O telefon geldiğinde vazgeçmek, bir insanın ikinci hayat umudunu kırmak demektir. Çağrımız net; sadece gönüllü olmayın, sözünüzün arkasında durun. Bir hastanın ikinci hayat hakkını elinden almayın. Bin gönüllüden biri değil, bir hayatın mucizesi olun.”

“KAN VERMEK KADAR GÜVENLİ VE TOPLUMSAL SORUMLULUĞU BÜYÜK”

Toplumda kök hücre bağışı konusunda yanlış algılar bulunduğunu belirten Kuzucu, bağışın “zor ve riskli bir işlem” olduğu yönündeki kanının doğru olmadığını vurguladı. Kuzucu, sürece dair şu çarpıcı detayları paylaştı:

“Kök hücre bağışı sanıldığı kadar zor ya da riskli değil; çoğu zaman kan bağışına benzeyen, son derece güvenli, kontrollü bir süreç ve toplumsal sorumluluğu da büyük. Sadece 3 tüp kanla bir hayatın kahramanı olabilirsiniz. En büyük ihtiyacımız genç ve kararlı gönüllüler. Havuzdaki bağışçıların bir bölümü yaşlandıkça sistem dışına çıkıyor. 18-35 yaş arasındaki herkes bu sisteme katılmalı. Unutmayın, genetik ikiziniz bir hastane odasında çaresizce sizi bekliyor olabilir. Bir telefon, bir hayat demektir.”

UZMANLARDAN KRİTİK UYARI: “KANSERDEN DEĞİL, GEÇ KALMAKTAN KORKUN”

Dernek Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali İrfan Emre Tekgündüz, lösemi istatistiklerinde dikkat çeken bir tabloyu paylaştı. Buna göre; vakalar artıyor, ancak ölüm oranları belirgin şekilde düşüyor. Tekgündüz, bu durumu “tıbbın başarısının somut kanıtı” olarak nitelendirerek şöyle konuştu:

“Artan vaka sayısı kötüleşme değil, erken tanının bir göstergesi. Moleküler testler sayesinde lösemiyi çok erken aşamada yakalıyoruz. Tedavi yanıtlarımız da geçmişe göre oldukça güçlü. Son 20 yılda hedefe yönelik ilaçlarla sağkalım oranları iki katına çıktı. Lösemi tanısı bugün artık ‘kesin son’ demek değil. Doğru merkezde, doğru tedaviyle yönetildiğinde, hayatın devam ettiği ve çoğu zaman yeniden planlandığı bir süreçten söz ediyoruz.”

AKILLI İLAÇLAR, CAR-T VE “NOKTA ATIŞI” YAKLAŞIMLAR

Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan İsmail Sarı, modern tedavi yöntemlerinin bir “sessiz devrim” yarattığını söyledi. Sarı, kemoterapinin yerini giderek daha hedefli ve “akıllı” tedavilere bıraktığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Klasik kemoterapi artık tek seçenek değil. Özellikle son yıllarda immünoterapi yaklaşımları öne çıkıyor. CAR-T hücre tedavisi dediğimiz, bağışıklık sistemini adeta özel olarak eğitip lösemi hücresine yönlendirdiğimiz bir yöntem var artık. Bir de bispesifik antikorlar var; bunlar adeta bir köprü kurarak bağışıklık hücresiyle lösemi hücresini buluşturuyor. Erken tanı, iyi bir merkez ve doğru tedavi stratejisiyle bugün lösemiyi kontrol altına almak mümkün.”

Prof. Tekgündüz de Amerikan Hematoloji Derneği’nin (ASH) 2025 kongresinden örnek vererek, yeni ilaçların başarısını şu sözlerle aktardı: “ASH 2025 kongresinde sunulan bir çalışmada, mutasyonu olan akut miyeloid lösemi (AML) hastalarında yeni bir FLT3 inhibitörü ile yüzde 60’a yakın tam yanıt alındığı açıklandı. Bu sadece bir rakam değil; bu hastaların neredeyse yarısı yıllarca hastalığın geri dönmediği bir döneme girmiş. Yani artık yalnızca tedavi etmiyor, yaşam kalitesini koruyarak uzun dönemli kontrol sağlayabiliyoruz.”

YAPAY ZEKA KANSER AVCILIĞINA BAŞLADI: 3 YILIN SONUNDA YÜZDE 100 BAŞARI

Prof. Dr. Hakan İsmail Sarı, yapay zekanın tedavi süreçlerinde oynadığı rolün hızla büyüdüğünü ve artık "bilim kurgu" olmaktan çıktığını ifade etti. Bir hastanın tüm genetik analiz sonuçlarının, milyonlarca veriyle işlenen yapay zeka sistemleriyle karşılaştırılarak en uygun tedavi seçeneklerinin belirlendiğini anlatan Sarı, şu çarpıcı veriyi paylaştı:

“Yapay zekâ, hekimlerin tek başına göremeyeceği mikro düzeydeki değişimleri saptayarak hangi hastanın hangi ilaca daha hızlı yanıt vereceğini öngörebiliyor. Birkaç yıl önce yayınlanan bir çalışmada, düzenli kan tetkikleri ve yapay zeka analizleriyle kişiselleştirilmiş tedavi planı yapılan kronik lösemi hastalarının neredeyse tamamı, üç yılın sonunda hastalıksız kalmayı başardı. Bu çok etkileyici bir sonuç ve gidişat tamamen buraya doğru.”

TEDAVİNİN HEDEFİ ARTIK SADECE YAŞATMAK DEĞİL, “YAŞAMI GERİ VERMEK”

Yeni nesil tedavilerle birlikte lösemi hastalarının yalnızca hayatta kalmadığını, toplumsal yaşama daha hızlı dönebildiğini belirten Sarı, tedavinin psikolojik ve sosyal boyutunu da şöyle aktardı: “Eskiden lösemi tanısı büyük bir şok ve uzun bir kopuş dönemiydi. Bugün ise tablo değişti. Hastalar çalışabiliyor, aile hayatına devam edebiliyor, 'Çocuklarımın düğününe katılır mıyım?', 'Torun sevebilir miyim?' sorularına 'Evet' yanıtını alabiliyor. Hastalara yalnızca zaman değil, umut ve yaşamın kendisi geri veriliyor.”

TÜRKİYE HEMATOLOJİDE “ŞAMPİYONLAR LİGİ”NDE

Türkiye’nin hematoloji altyapısının dünya standartlarında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sarı, kök hücre nakli kapasitesi ve tedaviye erişim açısından Türkiye’nin çok güçlü bir konumda olduğunu kaydederek şöyle devam etti: “Avrupa Kemik İliği Nakli Birliği verilerine göre Türkiye nakil sayısında ilk üçte. Hedefe yönelik ilaçlara erişim, uzman ekipler ve teknolojik altyapı açısından da oldukça iyi durumdayız. Özellikle çocukluk çağı lösemilerinde ve bazı alt tiplerde yüzde 90’a varan başarı oranları elde ediyoruz. Türkiye, hastaya kaliteli yaşam sunma konusunda dünyayla yarışıyor.”

KRONİK LÖSEMİDE “TAM ŞİFA” UFUKTA

Prof. Dr. Tekgündüz, kronik lösemi türlerinde artık hedefin yalnızca hastalığı baskılamak değil, tamamen ortadan kaldırmak olduğunu, hatta bazı durumlarda ilacın bile kesilebildiğini söyledi. Tekgündüz, “Geçmişte tam şifa yerine kontrollü yaşam hedefleniyordu. Ancak bugün modern ilaçlarla genetik kök hedefleniyor. Derin moleküler yanıt sağlanan hastalarda 'Tedavisiz İzlem' (TFR) stratejileri devreye giriyor. Bu hastalar yıllarca ilaçsız ve kanser hücresi aktivitesi olmadan yaşayabiliyor. Kronik lösemide kalıcı şifa artık ikili bir ihtimalden gerçekçi bir hedefe dönüştü” diye konuştu.

CAR-T TEDAVİSİYLE 12 YILLIK HASTALIKSIZ TAKİP

Hücresel tedavilerin gücüne değinen Tekgündüz, “CAR-T, vücudun kendi savunma sistemini aktif bir silah haline getiren canlı bir tedavi yöntemi. Özellikle dirençli vakalarda işe yarıyor. Hatta 12 yıl önce bu tedaviyi almış bazı hastaların hala tamamen hastalıksız olduğunu biliyoruz. Bu, sadece hayatta kalmak değil, gerçek anlamda şifa bulmaktır” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Sarı; açıklanamayan uzun süreli yorgunluk, gece terlemeleri, kolay morarma, burun ve diş eti kanamaları gibi belirtilerin hafife alınmaması gerektiğini belirterek, “Bu bulgular lösemi demek değildir ancak mutlaka bir tam kan sayımı gerektirir. Erken tanı, tedavi başarısını doğrudan belirliyor” uyarısında bulundu.

UMUT VE DAYANIŞMANIN BİRLEŞTİĞİ BİR YOL HARİTASI

Ankara’daki buluşma, löseminin artık “amansız” bir hastalık olarak görülmediğini, bilimin ve toplumsal dayanışmanın birleştiği noktada tedavi başarısının çok daha yükseldiğini ortaya koydu. Uzmanların “Umudunuzu kaybetmeyin, geç kalmayın” mesajı, BİNSENDER Başkanı Çiğdem Kuzucu’nun güçlü çağrısıyla birleşti: “Bir hayat sizden haber bekliyor. Donör olun, 3 tüp kan verin ama daha önemlisi eşleşme olduğunda vazgeçmeyin. Çünkü o telefon, bir başkasının yaşama tutunma biletidir.”

BİR ANNENİN ACISINDAN DOĞAN ŞİFA HAREKETİ

BİNSENDER’in kuruluş hikayesi, aslında yarım kalan bir gençlik hayalinin, bir annenin yasını umuda dönüştürme mücadelesinin öyküsü... Her şey, ailenin tek oğlu olan Erdi Berkay’ın rutin bir doktor kontrolünde lösemi teşhisi almasıyla başladı. O güne kadar hayat dolu olan Erdi ve annesi Çiğdem Kuzucu için hastane koridorlarında zorlu bir sınav başladı.

Whatsapp Image 2025 12 18 At 10.46.35

“SAÇLARI DÖKÜLDÜ AMA UMUDU DÖKÜLMEDİ”

Tedavi süreci ağırdı; kemoterapiler, biyopsiler ve bitmek bilmeyen kan ihtiyaçları... Ancak Erdi, servisteki diğer hastalara moral kaynağı oldu. Saçları dökülse de bu durumu olgunlukla karşıladı ve “fark yaratma” fikrinden hiç vazgeçmedi. En büyük hayali, lösemi hastaları için özel tasarım şapkalar üretmek ve iyileştikten sonra kırmızı bir karavanla Türkiye’yi dolaşarak lösemiyi anlatmaktı.

YOĞUN BAKIMDA BİLE “ŞİFA EVİ”Nİ SAYIKLADI

Hastalık agresif seyretti. Erdi, 21 gün boyunca yoğun bakımda yaşam mücadelesi verdi. Annesi Çiğdem Kuzucu, kapıda bir mucize beklerken; Erdi o zorlu anlarda bile yarı baygın halde “şifa evi” kurma hayalini sayıklıyordu. Mücadelesi sadece kendisi için değil, kader arkadaşlarını yalnız bırakmamak içindi. Genç Erdi, 10 Şubat 2013’te hayata gözlerini yumdu. Ancak bu son, yeni bir başlangıcın fitilini ateşledi.

DERNEĞİN TEMELİ ERDİ’NİN MEZARI BAŞINDA ATILDI

Oğlunu toprağa veren Çiğdem Kuzucu, mezar başında gözyaşları içinde bir yemin etti: “Erdi Berkay Gülmez’in hayalleri gerçekleşmeden ben bu dünyadan gitmeyeceğim.” Bugün binlerce hastaya dokunan “Bin Gönüllüden Biri Sen Ol Derneği”, işte o gün, o mezar başında verilen sözün üzerine kuruldu. Dernek bugün, Erdi’nin kırmızı karavan hayalini, yaşama tutunmaya çalışan hastalar için bir “dayanışma bayrağına” dönüştürerek sürdürüyor.

Muhabir: Haber Merkezi