Toplumsal travmalar, bireylerin ruhsal dünyasında derin izler bırakan olaylar olduğu kadar bir milletin ortak hafızasında da büyük yaralar açar.
Bu tür travmalar yalnızca o anı yaşayan bireyleri etkilemekle kalmaz gelecek kuşaklara da taşınır ve toplumun genelinde bir bellek oluşturur.
Travma anında yaşananlar toplumun her kesiminde farklı şekillerde hissedilir ve bir süre sonra bu acı deneyim toplumsal kimliğin bir parçası haline gelir.

Bir doğal afet ya da büyük bir şiddet olayı sonrası bireylerin yaşadığı psikolojik acı toplumsal düzeye taşındığında yas ve kayıplar toplumun genelinde bir dayanışma ve empati duygusu yaratır.
Ancak bu duyguların tam anlamıyla işlenememesi durumunda travmanın etkileri yıllar boyu sürebilir.
İnsanlar kendi acılarının başkaları tarafından da paylaşıldığını bilmekten bir nebze teselli bulur.
Bu paylaşım, travmanın bireyler üzerindeki etkilerini hafifletebilir.
Ancak toplum travmayla baş etme yolları konusunda yeterli mekanizmalara sahip değilse bireysel travmaların daha da derinleşmesi ve toplumsal bir patlama yaşanması olasıdır.

Toplumsal travmalar genellikle aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkar.
Bu tür olaylar insanların kendilerini güvende hissettikleri sosyal ve psikolojik yapıların sarsılmasına neden olur.
Bir birey için güvenlik duygusu ne kadar önemliyse bir toplum için de aynı derecede hayati bir öneme sahiptir.
Toplumsal bir travma yaşandığında bireyler yalnızca fiziksel olarak etkilenmekle kalmaz aynı zamanda psikolojik olarak da büyük bir güvensizlik hissine kapılırlar.

Bu güvensizlik geleceğe dair belirsizlik ve kaygıyı da beraberinde getirir.
Bir toplumun kolektif hafızasında yer eden bu tür travmatik olaylar gelecek kuşaklara da aktarılır.
Ebeveynler yaşadıkları travmaların izlerini çocuklarına istemeden de olsa aktarabilirler.
Bu aktarım sadece anlatılan hikayelerle değil aynı zamanda çocukların aile içindeki duygu durumlarından etkilenmesi yoluyla gerçekleşir.
Dolayısıyla travmanın izleri sadece o olayı yaşayanlarla sınırlı kalmaz aynı zamanda bir sonraki nesli de etkileyebilir.
Bu toplumun genelinde bir kaygı ve güvensizlik duygusunun nesiller boyu sürmesine yol açabilir.
Toplumsal travmalarla başa çıkmak bireylerin ve toplumun birlikte hareket etmesiyle mümkündür.

Bu süreçte toplumun ruh sağlığı profesyonellerine ve destekleyici toplumsal yapılarına büyük görevler düşer.
Travmanın etkilerini azaltmak ve bireylerin iyileşme süreçlerini desteklemek için toplum genelinde psikolojik dayanıklılık geliştirilmeli bu travmalarla yüzleşmek için uygun mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Psikolojik destek hizmetlerinin erişilebilirliği artırılmalı, bireylerin yaşadıkları travmaları paylaşabilecekleri güvenli alanlar yaratılmalıdır.
Toplumsal travmalar bireyler üzerinde derin yaralar açsa da bu yaraların iyileşmesi mümkündür.
Ancak bunun için travmaların inkâr edilmeden, bastırılmadan kabul edilmesi ve toplumun bu acıları birlikte taşıyıp, birlikte iyileşmeye çalışması gerekir.