Türkiye küllük mü, çöplük mü? Küllük oldu mu, çöplük oldu mu?
Köyde, kentte, köy iken mahalle kapsamına alınan bir yerde yaşıyorsunuzdur mutlaka. Köylü iken birden mahalleli oldunuz, arazileriniz parasal değer kazandı. Ancak, hiç tanımadığınız paralı birilerine komşu oldunuz, arazilerinizi satarak. Köylü iken mahalle haline getirildiği sanılan topraklarınızın aslında değerinin çok azaldığının farkında değilsiniz.
İl ve ilçeye kilometrelerce uzakta mahalle olan köyünüz, gözleriniz görüyorsa, küllük ve çöplük olma yolunda, her gün birkaç adım atıyor. Gözleriniz görüyordur da, yüreğiniz ne yapıyor?
Yıllardır yazıyorum, açıklama yapıyorum, fırsat buldukça konuşuyorum, şimdi de sizlere soruyorum.
Türkiye, gerçekten küllük mü, çöplük mü?
Dışarı çıktığınızda daha evinizden uzaklaşmadan yerlere bakınız, tertemiz bir ortamda yürüyen karınca görebiliyor musunuz, kaç adım atıyorsunuz çöp veya sigara izmariti görmeden, kaç kişi görebiliyorsunuz elinde sigara olmayan, kaç kişi var, çöpünü veya küçük bir çöp olan izmaritini bırakacak çöp kutusu arayan?
Kadın veya erkek, çok kişi gördüm, elindeki çöpü, hiç bakmadan geçtiği veya oturduğu yere atan, utanmadan, çekinmeden?
Gerçekten benim için Türkiye, yerin üstündeki en geniş küllük ve çöplük.
Nereye gitti isem ülkemde, değişen hiçbir şey yok, kirlilik aynı, sadece kirletenler farklı. Ancak kirletenlerin ortak bir niteliği var, kadın veya erkek, genç veya ileri yaşlı, emekli veya çalışan, insan…Evet yanlış yazmadım insan.
2-16 Eylül arasında izinliydim. İzin dönüşü yaşadığım güzellikleri sizlerle paylaşmayı çok isterdim.
Önce güzelliklere kısaca değineyim. İzinli olduğum süre içinde İstanbul’a iki kez gittim. İlk gidişimde 1974-1995 yılları arasında Sporda Demokrasi için mücadele verdiğim bazı arkadaşlarımla kucaklaştım.
İkincisinde, İstanbul’da yaşayan “Büyük Aile” ile birlikteydim. Ağabey, amca ve dayı olmanın canlı gururunu yaşadım. Ayrıca, 1995 yılında, Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanlığı görevini seçimle devrettiğim Hüdaverdi Talay, evlerdeki kahramanlardan eşi Nebahat Talay ve artık birer kır saçlı genç olan oğulları Tunç ve Salim’le kucaklaştım. Diğer evlat Selçuk yurt dışında olduğu için özlem gideremedik.
Şimdi, tanımlamakta zorlandığım ve “güzel, iyi” olmayan örnekleri paylaşıyorum.
Her iki gidişimde de, bir halkın (!) Türkiye’yi küllük ve çöplük haline getirdiğinin ayıplanması gereken, insana yakıştıramadığım somut örneklerini gördüm.
Belki biraz fark vardır, ancak her yer aynı, her yerdeki insanların büyük bir bölümü de aynı. Kirlilik diz boyu. Belediye emekçileri temizliyor, halk, kadın-erkek, genç, ileri yaşlı hızla kirletiyor. Ülkenin; çevre, sağlık, eğitim, adalet, iletişim, güvenlik ve din işlerinden sorumlu kamu kuruluşları, meslek örgütleri ile çevrenin kirletilmesinden rahatsız olmayan halkı sadece izliyor. Utanmak ve bu kirliliği önlemek için daha nelerin olması gerekir?
İstanbul’dan örnek veriyorum.
Sarıyer’de, ormanlık bölgelerine doğru giden uzun bir caddesinde en az yarım saattir yürüyorum. Aman Tanrım, Ankara caddelerinden farksız. Sağda, solda, yeşilliklere neler atılmamış ki. Sarıyer Belediyesi, temizlik emekçilerinin tümünü görevlendirse bir günde temizleyemez. Akıl, vicdan, duygu, bencillik, sevgisizlik bu kadar olabilir. Sigara izmaritleri çok etkiledi yüreğimi. Hani sigara içeni rahatlatıyordu? Sigara içerek rahatlayacağını sanan insan, yeşilliklerin kucakladığı cadde ve kaldırımları, bu şekilde izmarit mezarlığına, çöplüğe çevirebilir mi?
İstanbul’un başka bir yerinden, üstelik Beyoğlu ilçesinden ve ünlü, kalabalık İstiklal Caddesinden bir ayıp örnek daha. Bir çiçeklik çöplük ve küllük haline getirilmiş.
Şile’nin iki farklı sahiline gittim. Kumsal dışında aynı görüntüler. Kumsal nasıl? Aman Tanrım diyorum bir kez daha. Bu kadar sigara izmariti nasıl atılır, kumların üstüne? Neredeyse oturacak yer yok. Bir kumsalda sahili temizledim, insanların kumlara attıklarını, yine insanların denize atarak dalgaların getirdiklerini temizlerken ülkem adına yüreğim sıkıştı. Çöplerin ağırlığından değil, insanların utanmazlığından, doğa düşmanlığından, çevre temizliğinden sorumlu olanların veya işletmecilerin kıpırdamamalarından, uyarmamalarından, oralara gidebilen varlıklı insanların, kadın, erkek, bu denli sorumsuz, vicdan ve akıl dışı olmalarından.
8 gün sonra Ankara’ya döndüm, evim, yurdum, ana-baba ocağım Türkiye’nin başkenti aynı. Yüreğim daraldı, ancak öyle bir yürek ki atışlarını durdurmadı, havayı, suyu ve toprağı kirleten bu görüntüler.
Erkeklerin utanmasını gerektiren düzeye varan kadınlara, çocuklara, doğaya ve hayvanlara yönelik şiddet çeşitleri, örgütlü cinayetler, tacizler, tecavüzler de yüreğimin atışlarına engel olamadı.
Umudunu korudu yüreğim, şiddete karşı şiddetsiz yöntemlerle mücadele eden kadın-erkek kahramanların varlığı.
Türkiye ve Dünya, yakın veya çok uzak gelecekte, “iyi”lerin sevgi ve dostluktan beslenen çabaları sonucu yerin üstündeki gerçek cennet olacak. “İyi” olmayanlar, böyle bir cennette yaşayacaklar, cehennemde değil. Çünkü, “iyi” olmayanları da iyileştirecek, o iyiler. Çünkü onlar birer melek.
Haydi insan melekler, yerin üstündeki gerçek cennet için haydi…
Soldan, Rıza Sümer, Hüdaverdi Talay ve Nebahat Talay.