Çağdaş kent yaşamı, kalabalık insan toplulukları içinde, birbirini rahatsız etmeden, karşılıklı saygıya dayalı birliktelikler gerektirir.

Çağdaş kent yaşamı, kalabalık insan toplulukları içinde, birbirini rahatsız etmeden, karşılıklı saygıya dayalı birliktelikler gerektirir.

Örneğin toplu taşım kullanacak, yahut da tıklım tıkış bir ofiste, bir çok başka insan ile birlikte çalışacak, müşteri kabul edecek birinin leş gibi ter ve sarımsak kokması, kent yaşamı için son derecede rahatsız edici ve hatta iğrenç bir olgudur.

Kentli insan; sabah kalkar duşunu alır, dişlerini fırçalar, deodorantını yada parfümünü sıkar saçını başını tarar, üstüne başına çeki düzen verir, sokağa öyle çıkar, halkın arasına öyle karışır. Elbette ki çağdaş kent yaşamı, kentli insanlara bu olanakları ve bu olanaklara ulaşacak satın alma gücünü de sağlar.

Hemen hemen hepimiz dolmuş, otobüs, metro gibi insanların burun buruna doluştuğu, kalabalık ve tıklım tıkış ortamları kullanırken, bazı insanların ter ya da ağız kokusu ile diğer insanları nasıl rahatsız ettiğini görmüş, bu kişilere yönelik rahatsızlık ifade eden, tepki ve hatta iğrenme dolu bakışları deneyimlemişizdir, değil mi?

Sonuç olarak bir kentli için; tarak, deodorant, parfüm, diş macunu, duş jeli, şampuan ve makyaj malzemesi en temel ihtiyaç kalemleri arasındadır.

İç işleri bakanlığında oturan zevatın hangi akla, bilgiye ve görgüye dayanarak bu kalemleri temel ihtiyaç kalemleri arasında görmeyip, kapanma döneminde marketlerde bunların satışına yasak getirdiğini anlamak ise asla ve kat’a mümkün değildir.

Keyfi ve mantıksız yasaklar arasında elbette sadece bu yok misal ampul satmak da yasak. Aslında ampul satışına getirilen bu yasak “ampul” simgesi ile bilinen iktidara yönelik yapılmış en büyük satıştır!

Böyle saçma sapan kararlar, iktidarı trajik komik bir hale düşürüp, iş bilmez, çaresiz ve beceriksiz göstermektedir. Nedeni bilinmez ama, pandemi döneminde bu tip kararlar her nedense hemen hemen daima içişleri bakanlığı kaynaklı olmuştur.

Bakın tarihin görüp gördüğü en büyük diktatörlük olan SSCB balistik füze, nükleer denizaltı yahut da süpersonik savaş uçağı yapamadığı için çöküp yıkılmamıştır. SSCB sahip olduğu onca büyük doğal zenginlik, yüksek teknoloji ve yetişmiş insan gücüne rağmen halkının temel ihtiyaçlarını belirlemeye ve planlamaya kalkan bürokratik oligarşinin başarısızlığı ve beceriksizliği yüzünden yıkılmıştır.

Kaynakları nükleer denizaltı ya da balistik füze yapımına ayıran yönetim, halkına batı standartlarında, kaliteli ve güzel naylon çorap, ruj ya da oje temin edemediği için önce ekonomik olarak, sonra da sosyal ve siyasi olarak çözülüp dağılmıştır!

Bürokrasi koltuğunda oturan birilerinin halk adına neyin temel ihtiyaç olup olmadığına karar vermeye kalkması bu yüzden çok ama çok tehlikelidir, SSCB ise bu konudaki en güzel örnektir.

Bakın doğrudur, gerekten de olağanüstü günler yaşıyor ve son derecede zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’yi kayalıklar ve sığlıklar ile dolu, son derecede tehlikeli bir denizde seyrederken müthiş bir tayfuna yakalanmış, güveni limana ulaşmaya çalışan bir gemiye benzetmek yanlış olmaz. Böyle bir anda Türkiye iyi bir kaptan ve becerikli tayfalara ihtiyaç duyuyor, lakin ne yazık ki, bu fırtınaya Cumhuriyet tarihinin gördüğü en kötü yönetim kadroları ile yakalanmış bulunuyoruz.

Açıkça söylemek gerekirse gemi su alıyor, direkler kırıldı kırılacak ve yelkenler yırtıldı yırtılacak, lakin kaptan ciddi önlemler almakla uğraşacağına; yolculara aslında fırtına falan olmadığını, gemiye dolan suyun bolluk bereket işareti olduğunu falan anlatıyor, algı operasyonları çekmekle ile uğraşıyor.

Bu arada gerçeğin farkında olan bazı tayfa ve yolcular ise paçayı kurtarma, cankurtaran sandallarında yer kapma telaşı ile koşuşturuyor…

İktidar her ne kadar hepimiz aynı gemideyiz masalını okusa dahi, açıkça söylemek gerekirse doğru hepimiz aynı gemideyiz amma ve lakin gemi batıyor ve kimimizin cankurtaran sandalında yeri ayrılmış, kimimiz geminin ambarlarında sıkışmış, dolan soğuk suyun içinde debeleniyor vaziyetteyiz. Güvertede müzik çalmaya devam eden medya orkestrası ise suyla dolan gemide insanlara merak edecek bir şey yok mesajı vermeye çalışmaktadır.

Son söz olarak, gerçeği söylemek gerekirse; trajikomik bir durum ama giderayak AKP dünya siyaset tarihine tarak, çakı, çakmak satışını yasaklayan bir iktidar olarak geçmeyi başarmış bulunmaktadır…