İnsan ilişkileri ve sosyal medya olumlu yanlarıyla kullanıldığında ne kadar iyi bir iletişim aracı olduğunu fark ediyoruz. Dünyanın bir ucunda internet ağı ile eş, dost, akraba, arkadaş velhasıl tanıdıkları karşı karşıya gelebiliyoruz, her türlü evrak iletişiminde faydalanabiliyoruz.
İnsan ilişkileri ve sosyal medya olumlu yanlarıyla kullanıldığında ne kadar iyi bir iletişim aracı olduğunu fark ediyoruz. Dünyanın bir ucunda internet ağı ile eş, dost, akraba, arkadaş velhasıl tanıdıkları karşı karşıya gelebiliyoruz, her türlü evrak iletişiminde faydalanabiliyoruz.
Bu ağlar yokken, mektup, telgraf, telefon daha sonra faks vb. iletişim araçlarıyla yapılıyordu ileti ve iletişimler.
Hayatımıza kazandırdığı kolaylıkların yanında, olumsuzlukları da beraberinde getirdi.
Tabii ki bilim getirmedi. İnsanoğlu atom bombasını kötüye kullandığı gibi, sosyal medyanın da kendi çıkarı ve anlayışı doğrultusunda kullanmayı başardı.
Kadın erkek fark etmiyor, sosyal medya üzerinde sahte hesaplar ve fotoğraflar ile insan avına çıkanlar türedi. Gerçek yaşamlarında hayata geçiremedikleri “heveslerini” sanal ortamda geçireceklerini düşünerek bu tür girişimde bulunanlar bir anlamda akıl hastası hatta sapık diyebileceğimiz insanlar türedi.
Bilmiyorlar ki örneğin Facebook, Instagram vb. yerlerdeki bu kişinin dünyanın neresinde olduğu, Hesapları, fotoğrafları gerçek mi? Yaşlı mı? Genç mi? Hırlı mı? Hırsız mı? Dili tatlı bir psikopat mı? Dolandırıcı mı? Tüccar mı? Olduğunu bilmeden inananlar, evlilik vadiyle parasını dolandırtanlar ya da aynı nedenlerle hayatını mahveden genç kızlarımız, erkek delikanlılarımız az değil.
Bir de eğlencelik olarak adlandıracağımız, bir şey yapabilir miyim düşüncesi ile abi, abla, hanımefendi, beyefendi, aynı mezhep, aynı siyasi görüş logoları ile başlayan sohbetin nereye varacağı belli olan, messengerden el sallamalar, nasılsınız ile başlayan iyi niyetli!… Hanımlar beyler var.
Tabii ki herkesi olumsuzlar kefesine koymak doğru değil ama tanımadığınız, ortak yanınız olmayan bir karşı cinse neden yakınlaşma isteği duyarsınız…
Çözüm mü? “Gereken cevabın verilerek” engellenmesi.
Bu hafta konuğum, öğretmen, şiar dostum; Ahmet Göçer. Göçerin kısa biyografisini kendi kaleminden okuyalım.
1964 Şarkışla doğumluyum… Erken yaşta kaybettiğim anne babamdan sonra bu güzel ülkenin birçok şehrinde yaşama fırsatım oldu… Bu yüzden yolları ve yolculukları seviyor ve bolca kullanıyorum şiirlerde…
İlkokulu Şarkışla, Bolu ve İstanbul da ortaokulu Kars, Kayseri ve Sivas’ta Liseyi İstanbul Tuzlada okudum… Üniversite için geldiğim Ankara da Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Fakültesinden mezun oldum. Bu kentte şiire ve eşime tutkun oldum. Bir oğlum var…
Meslek yaşantıma ulusal basında spor muhabiri olarak başladım… Basın sektöründe yaşanan krizlerin ardından “Öğretmen” oldum. Bu arada dört hükümette Başbakanlık Basın Müşavirliği görevinde bulundum. Halen öğretmen olarak çalışıyorum.
İlk kitabım Düş Avcısı ve dokuz on kadar antolojide, dergilerde şiirlerim yayınlandı. İkinci kitabım azbahar Mayıs 2021 de raflarda yerini aldı… Öyle Şairlik iddiam yok… Yürek dökümü benimki…
Şiir yazmak bir yaşam biçimi, yalnızlığın üretkenliğe dönüştüğü zaman yani… Yazmasam kendimi suçlu hissediyorum… Ve yazdıkça olgunlaşacağına inanıyorum. İşte bu yüzden diyorum ki “Yolu şiirden geçen herkese Merhaba…”
AZBAHAR
Bin yıldır yaralı yüreğim,
Ah oğullarım ve kızlarım
Ağıtlara ne kadar alışkın!
Kara kuşlar dolanır başımda
Ve yokluğuna sancılar bulanır.
Oyy Anadolu’m!
Yar koynunda gün görmediğim toprak!
Söktüm tarlalardan buğdayı…
Sevda ektim avuç avuç,
Ay kızardı, durmadım…
Kanadı parmaklarım yılmadım…
Arklar açtım…
Suladım bereketli sularla,
Fırat’la, Sakarya’yla, Aras’la
Kızılırmak ve Ceyhan’la…
Ölmesin yirmisinde oğlanlar,
Ve çocuklar,
Sussun çocuk çığlıkları!
Sapkınları, tecavüzcüleri ve politikayı
Söktüm toprağımdan…
Söktüm arsız otları…
Ve çiçekler diktim. Çiçekler!
Tarla kenarına…
Mavi, sarı, beyaz gelintülü,
Ve kırmızı isyan isyan açan…
Oturup bir selvinin gölgesinde
Şiirler yazdım yepyeni türkülere…
Sözleri umut,
Sözleri yarın,
Sözleri özgürlük.
Dizeleri el ele biten…
Unutulmuş ve bilinen
Kadim dinler ve dillerden…
Mısralar ekledim.
Astım salınan bulutlara, yağsın Anadolu’ya!
Öyküler yazdım sonra;
Herkese bir elma düşen,
Bir varmış dedim,
Yokmuş demedim!
Çocuk gülüşleri kattım sözlere…
Gülmekli gözyaşları…
Sevda seslenişleri,
Verdim rüzgarlara;
Savursun Anadolu’ya…
Uzak köylerin,
Kuytu evlerin camlarını boyadım ışıkla,
Silmeden fırçamı;
Batırıp Akdeniz’in sularına,
Boyadım Edirne’den, Ağrı’ya
Solmuş tüm şehirleri!
Ve kuş kanatlarına yapıştırıp aşkı,
Saldım gökyüzüne
Uçsun dört bir yana!
Sildim acıyı hatırlatan ne varsa…
Sildim mevsimlerin adını,
Böyle yazdım şiire;
Bahar, Yazbahar, Azbahar, İlkbahar!
AHMET GÖÇER