UP, programı gereği ekonominin üç parçalı bir yapısını taahhüt ediyordu: baskın bir kamu sektörü, çoğunlukla teknik ilerlemenin ve ekipman ve bilgi alışverişini yoğun yatırımların olduğu alanlarda karma bir kamu-özel sektör esas ve dinamik bir küçük ve orta ölçekli işletmenin özel sektörü olması umulmakta idi. Bakır, nitrat, kömür, demir, bankacılık, çimento, tekstilin büyük bir kısmı ve diğer birçok firma ele geçirilmişti ve kuşkusuz en ünlüsü de ITT’di. 1961-65 yılları arasında CIA başkanı olan McCone’nu da yönetim kuruluna alan bu çokuluslu şirket Kissinger vasıtası ile CIA’ye Şili’de demokrasiyi devirmek için bir milyon dolar verebileceğini teklif etmişti. Sonunda malum askeri darbe 11 Eylül’de gerçekleşti ve saçtığı vahşet tüm dünyayı şaşırttı. Devam eden Soğuk Savaş’ta Allende ideolojik olarak yakın hissettiği Sovyetler Birliği’ne darbeden dokuz ay evvel mali yardım almak için ziyaret etti. Moskova’nın Allende’nin iktidarda kalacağına dair şüpheleri vardı ve kıt imkanlarını Şili’ye yatırmayı reddetti. İstikamet Santiago yerine Havana’ya devamdı. Hâlbuki yardım uçurumun kenarında mütemadiyen itilen Şili’yi sosyalizme kazandırabilirdi. Demokratik metotları benimsemeyen Moskova adeta sosyalizmin boğulmasına seyirci kaldı.
Kalbinde kılıç yarası bulunan Allende anayasal kurumlara ve barışçıl çözümlere daha da sıkı bağlandı. Kırk sene evvelki İspanyol Cumhuriyeti gibi koruyuculara silah dağıtmadı çünkü en nefret ettiği şey iç harpti. Amerika’nın arka bahçesinde sosyalizme yer yoktu ve olamazdı, Başkan Nixon ve Kissinger'ın Latin Amerika’da ikinci bir Küba vakasına hiç tahammülleri yoktu.

Nixon ekonominin adeta pestilinin çıkmasına emir verirken demokrasi havarisi Kissinger Şili halkının hata yapmasına izin verilemeyeceğini vurgulamaktaydı. Faşist cunta her zaman demokrasi ile seçilmiş sosyalizm vaat eden sosyal demokrata tercih edilirdi. Çünkü cunta Amerikan şirketlerinin çıkarlarına hiçbir zaman karşı çıkmazdı.


Allende ve Şili sosyalizminin katledişinin üzerinden yarım asır geçti. Bu serüveni nasıl hatırlıyoruz? Nazım’ın Kuvayı Milliye’si ile mukayese edersek Şili mücadeleyi kazanamadı, kaybetti: Yıllarca sonra Allende’ye baktığımızda üzüntü çekmemek için, ya insanlarda yürek dediğin taştan olacak, yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin, Allende'ninki taştan değildi çok şükür, fakat namuslu. Albert Camus da Nazım gibi Allende’yi görmedi, yaşamadı ama İspanyol iç harbi için yazdığı Şili cinayeti için de geçerlidir: Orada, kişinin haklı olabileceğini ama yine de yenilebileceğini, gücün ruhu yenebileceğini ve cesaretin ödüllendirilmediği zamanların olduğunu öğrendik. Dolayısıyla, her sosyal demokratın kalbi, ne zaman Allende ve Şili Yolu’nu düşünse, burkulur. Bugünlerde büyük demokrat Kissinger yüz yaşında ve çırpınıyor bu dünyada kalmak için, zira öbür taraf bir hayli sıcak ve Allende de yukarısında  olacak…