“Barış barış” hezeyanları ile birlikte dolaşıma sokulan terör örgütü PKK bildirisinde Türkiye Cumhuriyeti üstüne basıla basıla soykırım yapmakla suçlanıyor...

Barış gibi tertemiz ve kutsal bir kavram sos olarak kullanılınca ne yazık ki kimse ağzını açıp olan biteni ve atılan iftiraları eleştirilemiyor.

Önce şunu açıkça söyleyeyim: Barış devletler ve halklar arasında yapılır!

Terör ya da suç örgütleri ile barış yapılmaz, yapılamaz bir terör örgütü barışta muhatap dahi alınamaz. Terör örgütleri yenilir, imha olmak istemeyen teröristler ise teslim olup cezasını çeker terör ile mücadele ancak böyle kazanılabilir.

Bakınız bahse konu bu bildiri ile Türkiye Cumhuriyetine alenen çok büyük bir iftira atılıyor, terör örgütü suçu ile utanıp susmaktansa zeytinyağı gibi üste çıkıp utanmazca suçlamalarda bulunuyor.

Sakın iftira atarlarsa atsınlar ne olacak falan deyip geçmeyin!

Bakın Ermeniler de böyler bir iftira attılar, benzer suçlamalarda bulundular, tazminat ve toprak talep ettiler Türkiye’nin yaklaşık yüzyıldır başını ağrıtıyorlar.

Üstelik Ermeni iftiralarının asli muhatabı Türkiye Cumhuriyeti bile değildir!

Olan biten her ne varsa Osmanlı İmparatorluğu yani farklı bir tüzel kişilik zamanında gerçekleşmiştir. Ortada bir suç yok ama olduğunu varsaysak bile suçlamanın muhatabının farklı bir tüzel kişilik olan Türkiye Cumhuriyeti olamayacağı açıktır.

Üstelik Malta Mahkemelerinde bahse konu suçlamalar görüşülmüş, suçlananlar yakalanıp tutuklanmış, İstanbul işgal altında, tüm arşivler mahkemenin elinde ve tanıklar hayattayken bile suçlamaları destekleyecek somut bir delil bulunamadığı için davalar delilsizlikten düşmüştür.

Dava kapandığı halde Ermeni soykırımı tantanası neredeyse yüz yıldır başımızı ağrıtmaya devam ediyor, her yerde karşımıza çıkarılıyor değil mi?

İşte tam da bu yüzden sakın konuşurlarsa konuşsunlar ne olur deyip tehlikeyi görmezden gelmeye kalkmayın!

Bakın sakın görmezden gelmeye kalkmayın, çünkü; “bir deli kuyuya bir taş atar kırk akıllı çıkarmaya uğraşır” sözünde olduğu gibi atılacak böyle bir taşı kuyudan çıkarmamız bir sürü akıllı insanı, çok uzun yıllar boyunca meşgul edebilir...

Üstelik bu sefer soykırım suçlamasına muhatap olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve soykırım suçunu işlediği iddia eden kişiler de hala hayatta ve malum soykırım suçunda zaman aşımı falan da yok.

Yani PKK terör örgütünün bu iftiralar ile dolu paçavrası derhal ve resmen red edilmezse, buradaki suçlamalara susup “süküt ikrardan gelir” atasözümüzde de dillendirildiği gibi susmak kabul etmek anlamına gelir de böyle bir karine oluşursa yarın öbürkü gün:

1- PKK Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde muazzam büyüklükte tazminat davaları açabilir.

2- Kırk yıldır PKK terör örgütü ile fedakarca savaşan kahraman asker, polis ve korucularımız hakkında soykırım suçlaması ile davalar açılabilir.

Bu noktada terör ile mücadele kapsamında görev yapan tüm mülki amirler, karar mercinde bulunan politikacılar, asker, polis ve korucular soykırım suçlusu olarak itham edilebilir ve bu görevliler hakkında kişisel cezai risk doğabilir.

Sevgili okurlarım; barış tantanaları arasında terör ile mücadele kapsamında görev yapan kahramanlarımıza yönelik bu tehditler nedense hiç mi hiç konuşulmuyor, devletimize yönelebilecek tazminat tehdidi ise gündemde bile yok.

Bu makaleyi lütfen bir uyarı fişeği olarak düşünün...

Peki, ne yapılması gerekiyor?

Yapılması gereken şey son derecede basit:

· Öncelikle suskun kalınmayacak, devlet bu soykırım iddialarını kesin bir dil ile yalanlayacak, kesinlikle kabul etmediğini belirtecek.

· Türkiye Cumhuriyetini soykırım iftirası ile suçlayan bu belge asla ve kat’a kaale alınmayacak, böyle bir belge üzerine çözüm mözüm gibi bir süreç inşa edilmeyecek, böyle bir paçavra üzerinden müzakere falan yapılmayacak.

Bunlar yapılmaz da bu paçavra üzerine bir süreç inşa edilir ve hatta sessiz kalınırsa dahi bölücü Kürt siyasetinin unsurları tarafında soykırım iddialarına yönelik bir karine oluşturulabilir işte o zaman başımız çok ama çok ağrır...