Paris Olimpiyatlarının hem açılış hem de kapanış törenleri ilginç ve doyurucu idi. İkisinin içinde pek çok mesaj vardı. Veya, dilendiği şekilde yorumlanabilecek pek çok unsur vardı demek belki daha doğru olur. Açılış ilk defa stadyum içinde değil nehir üzerinde yapıldı. Şehrin tarihi binaları ve yapıtları tanıtıldı. İzleyiciler sanki tarih ve turizm turuna katıldılar. Acaba kaç kişi açılışta insanoğlu için suyun önemini fark etti? Bu açıkça vurgulanmadı ama saatlerce nehir üzerinde onlarca tekneyi milyarlar takip etti. Paris Olimpiyatlarını düzenleyenler Fransız ihtilalini en ön plana çıkardılar. Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik sloganı akıllara ayrı ayrı sanal dantel gibi işlendi. Bu arada eşitlik denince de cinsel eşitlik ön sırada idi. Sanatçılara göz attığımızda onların Fransa'nın azınlıklarından olduğu da gözlerin önüne serildi. Açılışta Fransa'nın kendisiyle barışık çok kültürlü liberal demokratik bir Cumhuriyet olduğu resmi çizildi. Resim elbette güzeldi, her ne kadar tüm gerçekleri yansıtmasa bile.

Açılışta yine bir ilke imza atıldı. Olimpik meşale Fransa'nın teknoloji önderi olduğunun altını çizdi. Mongolfier kardeşlerinin icadı balona atıfta bulunarak ünlü Tuileries bahçesinin üzerinde yükselen balonun altında alev yandı. Atletizm ilk defa meşaleden yoksun bir stadyumda yarışmalarını yürüttü.

Kapanışta gayet muntazam ışık gösterisi ile birlikte hayali olimpiyatların doğuşunu izledik. Sanki başka gezegenden gelen bir varlık herkese rehberlik ederken Fransızların antik Yunan aşkını görmeyen de kalmadı. Her kıtadan bir halka doğarken akrobatik hareketlerle onları birleştiren sporcular Olimpik ruha uygun davrandılar. Meşalenin sönmesi de ilginçti. O kocaman alev bir lambanın içinde saklanıp stadyuma geldi. 

Pek çok spor branşının şehire yakın yerlerde yapılması çok faydalı oldu. Tarihi binaların arka planda panoramayı yüceltmesi kayda değerdi, örneğin binicilikte pek çoğumuzun gözleri Versay’ın bahçesine kaymıştır diyebiliriz.

Fransa'nın madalya başarılarından kaynaklanan coşku hem Uluslararası Olimpiyat Komitesi başkanı Thomas Bach ve de Paris Olimpiyat Düzenleme Komitesi başkanı Tony Estanguet’yi sarmış olmalı ki her ikisi de seyircilere methiye üstüne methiye dinlettirdiler: Fransa için büyük bir başarı, spor alemi için de keza muhteşem bir gelişme. Elbette demeçlerin içinde doğruluk payları vardı ve bu gibi törenlerde abartma caiz olarak kabul görür ama objektif olarak Paris görülmemiş emsali olmayan bir oyunlardı demek öyle kolay değil.

Sıra devir teslim anına geldiğinde de pek bir sürpriz olmadı. Tom Cruise zaten oyunları çıplak gözle izlemekteydi. Akrobatik hareketle stadyumun çatısından sporcuların içine inmesi bir film fragmanını andırdı. Zaten hemen sonra da film fragmanına geçildi, ondan sonra da Amerikalı ses sanatçılarının Los Angeles'a Pasifik Okyanusunun kıyısında kısa konserlerini dinledik. Fransa, ihtilalini ve siyasi vurguları tercih ederken, Amerika kendi ihtilalini öne sürmedi. Onun yerine eğlence, özellikle film ve teknoloji ağırlıklı mesajlar verildi. Açıkçası eski dünya ile yeni dünya ortaya serildi. Şimdi olimpik bayrak başka bir şehire devredildi, aynen bayrak yarısındaki baton gibi. O zaman da bize sadece şunu söylemek kalıyor: güle güle Paris, hoş geldin Los Angeles.