Geçtiğimiz günlerde internette dolaşan ilginç bir haber dikkatimi çekti. “Türkiye’nin en tehlikeli mahallesi hangisi?” sorusu yapay zekâya sorulmuş.
Seçenekler arasında Ankara’nın bir dönem kötü şöhretiyle nam salmış Çinçin ve Yenidoğan bölgeleri de varmış.
Sonuç ne mi? Yapay zekâ, Adana Yüreğir’deki 19 Mayıs Mahallesi’ni birinci sıraya koymuş.
Bu sonuç bana şunu düşündürdü: Aslında ne Çinçin eski Çinçin, ne Yenidoğan eski Yenidoğan. Çoğu insanın hâlâ kulaktan dolma bilgilerle konuştuğu bu mahalleler, bugün bambaşka bir şehre dönüştü.
Yeni gelişmeleri bilmeden yapay zekaya sorular yüklenmiş.
Benim için ise Yenidoğan, bir bilgisayar ekranındaki seçenekten ibaret değil; çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği yer.

Ankara Kalesi'nin eteklerindeki Necatibey İlkokulu’na giderken Bentderesi’ni yürüyerek aşardık. Yıldırım Beyazıt Ortaokulu ve Lisesi’ne giderken yine yaya iner, Atıfbey üzerinden geçip Çinçin’in kıyısından okula ulaşırdık.
Otobüs yok, dolmuş yok…Her yere yaya giderdik. Şimdiki çocuklara anlatsak inanmayacakları bir dönem.
Mahallede elbette kavgalar olurdu. Özellikle düğünlerde tansiyon yükselir, sonra mahallenin büyükleri devreye girer, herkesin hızını keserdi.
Çinçin’de Roman vatandaşlarımız çoğunluktaydı; zaman zaman narkotik operasyonlarının yapıldığını duyardık. Bölge, bir dönem “Türkiye’nin San Andreas’ı” ve “Polisin bile zor girdiği mahalle” gibi ifadelerle anılır hale gelmişti.
Peki şimdi? Ne Çinçin kaldı ne Yenidoğan…
Çinçin, kentsel dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki döneminde başlatılan çalışmalar sadece binaları değil, sosyokültürel yapıyı da değiştirdi. Mahallenin adı Gültepe olarak değiştirildi. Kentsel dönüşüm bir yerde “Kültürel Dönüşüme” evrildi.
Roman ailelerin bir bölümü Sincan Saraycık’a, bir bölümü Mamak Hüseyingazi’ye taşındı. Boşalan alanlar ise lüks sosyal konutlar, kültür merkezleri, parklar, yüzme havuzları, kadın kültür merkezleri ve üniversite öğrencileri için yapılan yurtlarla yeni bir kimlik kazandı.
Bugün Çinçin’in yerinde yükselen binalar, Ankara’nın yeni cazibe merkezlerinin bir parçası haline gelmiş durumda.
Eğer biri size bugün “Çinçin’e gidiyoruz” dese, zihninizdeki o eski tabloyla karşılaşmazsınız.
Yenidoğan ve Atıfbey ve Mermer Çeşme ise sessiz bir şekilde veda etti.
Yenidoğan, Atıfbey ve Mermer Çeşme ise artık haritada birer isim olarak var. Gecekonduların tamamı yıkıldı, bölgede yeni bir şehir kuruluyor.
Özellikle Hıdırlıktepe’de yürütülen projeler Ankara’nın merkezine bambaşka bir soluk getiriyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet’in 100. yılı için inşa ettiği Şükran Anıtı, yalnızca bir anıt değil; arkasında devasa bir rekreasyon projesi var.
Endemik bitki alanları, kültür teras bahçeleri, kent arşivi ve taş müzesi, el sanatları merkezleri, gençlik kampı, amfi alanı… Kısacası, bir zamanların metruk tepesi yakında Başkent’in yeni cazibe noktası olacak.
Anıtın mimarisi de ilginç: 65,5 metre yüksekliğindeki iki kule arasında yer alan kırmızı yüzey, uzaktan bakıldığında dinamik bir ışık şeridi gibi görünecek. Bu kırmızı çizginin yönü ise Anıtkabir’e doğru… Gece olduğunda Ankara siluetinde kendini hissettirecek bir sembol.
Elbette kentsel dönüşüm, modern yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği. Ama bir yandan şunu da söylemeden geçemem: Dönüşüm, sadece binaları değil, hafızaları da yıkıyor. Bir zamanlar çocukların top koşturduğu, komşuların kapı önünde sohbet ettiği sokakların yerinde şimdi yüksek binalar var.
Bugün Çinçin’e giden yeni kuşaklar o eski ruhu bilmeyecek.
Yenidoğan’ın, Atıfbey’in, Mermer Çeşme’nin hikâyesi ise ancak bizim gibi yaşayanların anlattığı kadarıyla varlığını sürdürecek.
Her dönüşüm, bir yandan güvenlik, modernlik ve konfor getirirken; diğer yandan geçmişe dair izleri silip götürüyor. Bugün yüksek binaların gölgesinde yaşayan yeni kuşaklar belki de bu mahallelerin eski adlarını yalnızca birer hikâye olarak duyacak.
Ancak hatırlayanlar için Çinçin de Yenidoğan da Ankara’nın toplumsal belleğinde hep özel bir yer tutacak.
Kimi zaman şehir büyüyor, ama hatıralar küçülüyor.