Kuşaklar arası çatışmanın bizlerin yaşamındaki yerini en çok hissettiğimiz dönemlerdeyiz.
Aile ilişkileri (Anne-Baba) Çevresel Faktörler (Teknolojik gelişmeler, İş hayatı ve Değişen Dünya) iletişim kurma yöntemlerimizi ve yaşam tarzımızı yeniden şekillendirmiştir. Bu yeniliğin kuşaklar arası çatışmaya etkisi gün geçtikçe artmaktadır. Aile ilişkilerinde genç bireyler teknolojik aletlerle vakit geçirirken, ailenin ileri yaşlı bireyleri yalnızlıkla başa çıkmaya çalışmaktadır. Bu süreç aile de iletişim sorunlarına yol açarken, aile bağlarının olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır.
Teknolojik gelişmelerin etkisiyle sosyal ilişkiler de artık sosyal platformlar da sürdürülmeye başlanırken birey bu süreç de sosyalleşmeyi fiziki anlamda sürdüremediği için psikolojik sağlığı da olumsuz etkilenmektedir. Arkadaşlık kavramı geçmişten günümüze güven temelli ilişkiler zeminine oturtulan bir kavramdır. Birey güven ihtiyacını bu doğrultu da sosyal bir ortam da arkadaşlarıyla karşılarken artık sadece sosyal platformlardan gelen bildirimlere yöneltmiş durumdadır. Aile ilişkilerinin de iletişimsizlikten dolayı olumsuz etkilenmesiyle birey ebeveynlerini ya da daha ileri yaştaki akrabalarını yalnızlığa iterken asıl yalnızlığı kendisi yaşamaktadır. Yaşam tarzının değişmesiyle kuşaklar arası uyum sorunları da ortaya çıkmıştır.
Sosyal ilişkiler, giyim tarzları, romantik ilişkiler ve aktivitelerinde farklılaşma bu uyum sorunlarını yoğunlaştırmıştır. Geçmiş deneyimleri ile tüm bu değişime uyum sağlamaya çalışan, “Baby Boomers Kuşağı”(1946-1964), “X Kuşağı”(1965-1976) ve “Y Kuşağı”(1977-1995), “Z Kuşağı”(1996-2015) ve “Alfa Kuşaklarıyla”(2012-) yaşam tarzına uyum sağlamakta kendi dönemlerindeki kuşaklar arası çatışmalardan daha yoğun bir çatışma ortamında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Bu yoğunluğun sebebi “Z Kuşağı” ile başlayan, dijitalleşme faktörü ile birlikte yaşam tarzının, sosyal ilişkilerinin ve aile içi iletişimin olumsuz etkilenmesidir. Bireylerin aile üyelerinden beklentileri karşılanmadıkça aile üyeleri arasındaki sevgi ve güven bağının da zedelenmesine yol açmıştır.
“Y Kuşağının” “Z Kuşağına” yönelik, giyim tarzları eleştirileri, sosyal ilişkilerine yönelik eleştirileri ve romantik ilişkilere yönelik eleştirileri de yine iletişim bağını gittikçe güvensiz ve kopuk bir temele doğru sürüklemektedir. “Y Kuşağının” nostalji bağlılığı, “X Kuşağının” diğer kuşaklara uyum sağlama çabasıyla birlikte asıl özelliklerini görmezden gelmesiyle de kuşaklar arası çatışmanın, sadece kronolojik sıraya göre değil çapraz bir çatışmaya yönelmesini de sağlamıştır.
Bu süreçleri doğrudan gözlemleme şansına sahip olduğumuz, “Pandemi Dönemi” bütün insanlara iletişim konusunda büyük bir ders vermiştir. Evde kaldığımız o günlerde aile ilişkilerinin tekrar güvenli ve sevgi bağıyla ilerlemesinin yanında sarsıcı ilişkilere dönüşmesine de tanık olduk. Kimi bireyler, evde oturup günün bitmesini bekleyen ebeveynleriyle yeniden tanışırken kimi bireylerde ailenin diğer üyelerinin kişilikleriyle doğrudan tanışmış oldular. Bu tanışma bireyleri olumlu ya da olumsuz etkilerken aslında günümüz dünyasında bireyi ve toplumu nasıl etkilediğini de bizlere göstermiş oldu. İnsanoğlu için adaptasyon olgusu her dönem de devam eden uyum başarısıdır.
Ancak “ O eskidendi” diye başlayıp ve devam eden sohbetlerde, şimdiki zamanı değersizleştirmek hiçbir zaman olumlu bir katkı sağlamayacaktır. Geçmiş takılıp kalacağımız bir yer değil deneyimlerimiz ile şimdiki zamanı yöneteceğimiz bir süreçtir. Hızlı değişen dünya düzenine uyum sağlamak zorundayız aksi halde bundan 10 ya da 20 yıl sonra uyum sağlama konusunda geç kalmış olabiliriz. Bu bağlamda empati yeteneğimizi geliştirmek daha anlayışlı bir iletişim tarzı benimsemek, sosyal ilişkilerde daha fiziki şartların sağlanmasına yönelik adımlar atmak, değişimin kaçınılmaz olduğunu anlamak ve aile içi ilişkilere daha çok zaman harcamak, bizlere uyum sağlama konusunda yardımcı olacaktır.