Yazımın başlığını Çetin Altan’dan ödünç aldım. Çetin Altan’ın 8 Haziran 1984 tarihli Güney dergisinde yayımlanan yazısının başlığı “Kitap, az yaşamayı önler.” idi. Kitap okuma konusunun açıldığı zaman insanların okumama konusunda bir yığın gerekçe gösterdiğini belirten Altan, yazısının bir yerinde şöyle diyor; “Bu konu ne vakit açılsa kişiler neden kitap okuyamadıklarına bir yığın gerekçe göstermeye başlarlar. En başta : ‘Zaman mı var kardeşim’ derler. ‘Tanrının kör karanlığında kalkıp akşamleyin suyun çıkmış olarak dönüyorsun eve… Yok çocuğun zırıltısı, yok elektrik faturası, yok hanımın yakınması, bir oh demeye bile fırsat bulamıyorsun ki, bir de oturup kitap okuyasın…” “İkinci gerekçe kitapların pahalılığıdır. ‘Yaşam zaten ateş pahası, bir de kitap almaya para yetmiyor ki’derler.” “Bütün bunlar kitaba karşı olan sevgisizliği kapatmaya dönük bahanelerdir. İçkiye, tavlaya, misafir çağırıp misafirliğe gitmeye, yemeğe, uyumaya, banyo yapmaya zaman bulabilen kişi haftada kitap karıştırmaya da üç dört saat ayırabilir.”
Kitap hakkında yazılanları derleyerek, kitabın önemini vurgulayacağım bugün sizlere. Victor Hügo bir yazısında, “Kitaplık kurmak, tapınak yapmak kadar kutsaldır.” diyor.
Salah Birsel, “Fırıldak Sarısı” yazısında, “ Her şeyden, herkesten vefasızlık gelir, kitaplardan gelmez. Dahası insanoğlu dost bellediği bir kitaptan uzaklaşmak istese, onunla arkadaşlığını yavan bulmaya başlasa bile, bilir ki o kitap canciğer oluşlarından önce neyse, sonra da odur. Kendisine hiçbir kötülük yapmayı düşünmez.” diye kitabın ne kadar vefalı bir dost olduğunu belirtir.
Bir Çin Atasözü kitabı bahçeye benzeterek kitabın önemini belirtir. “Kitap cepte taşınan bahçe gibidir.”
Samuel Johnson ise kitap okur ilişkisini şöyle yazıya döker, “”Yazar kitabını yalnızca başlatır, onu bitiren okurdur.”
Ünlü Fransız şairi Paul Valery, kitaplara düşmanlığın insana düşmanlıkla aynı olduğunu dile getirir. “Kitaplarla insanların düşmanları aynıdır.”
Arthur Schopenhauer, “İnsanın kırk yaşına kadar geçen yılları başlı başına bir kitaptır. Geri kalan yılları ise o kitabın eleştirisidir.” diyerek yaşamın kitapla ilişkisini kurar.
Demirlibahçe Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenim olan ve bizlere okumayı sevdiren kişilerden biri olan ( İlk okumayı bana sevdiren Kızılcahamam Orhangazi İlkokulu’ndaki öğretmenim olan Behzat Ay idi.) Dursun Akçam, “Kitap okumak dünyanın en namuslu insanlarıyla dostluk kurmaktır.” sözüyle kitapların bizim en iyi dostumuz olduğunu vurguluyor.
Her yazısını severek okuduğum, zaman zaman notlar aldığım Doğan Hızlan, “Kitabın peşinden gidilen yol, yolların en kutsalıdır.” demişti bir yazısında.
Ray Bradbury, insanların kitap okumayarak kaybını dile getirirken; “Bir kültürü yok etmek için kitap yakmanıza gerek yok. İnsanların onları okumayı bırakmasını sağlayın.” der. Bir başka yazar, Barbara Tuchman “Kitaplar olmasaydı, medeniyetin gelişimi imkansız olurdu.” diyerek, Bradbury’i destekliyor.
Alıntılarla devam edeceğim yazıma. Maksim Gorki, “Kitaplar, kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, aklı, dünya ve insanlık sevgisi ile dolduracaktır.”
Aziz Nesin “Seçilmiş Satırlar” kitabının 110. sayfasında kitap okumanın insanı güzelleştirdiğini belirtir. “Kitap okumak en çirkin insanı bile güzelleştirir.”
Nobel ödüllü fizikçimiz Aziz Sancar ise Tv izlemek yerine kitap okumanın insanı değiştirdiğini belirterek şöyle diyor. “Televizyonu aç – kanalları gez – yeni gelin – İstanbul’lu gelin – gelinim mutfakta – düğünümüz var – misafirim var – televizyonu kapat…. Bir kitap alın, yediye bölün. Her akşam dizi seyretmek yerine bir bölümünü okuyun. Haftada bir, yılda elli iki kitap. Değişim böyle başlar.”
Roma’lı ünlü düşünür ve senatör Çiçero “Kitapsız ev, ruhsuz bir gövdedir.” diyor.
Nâzım Hikmet, “Sanat, Edebiyat, Kültür Dil Yazıları” kitabının 102.sayfasında kitaplar için “…bir kitap, bütün ışıkları, gölgeleri, kımıldanışı, akışı ve tezatlarıyla tabiatı, sosyeteyi, insanı sayfalarının aynasında, bir tabiat parçası, bir senfoni, bir tablo gibi aksettiren hakiki bir kitap, üstünden baş kaldırmaksızın saatlerce okunabilir. Okumak, görmeyi, işitmeyi, duymayı ve düşünmeyi birleştiren bir nesnedir. Eğer bu en büyük tadı bugün yığınlarla insanlar duymuyor ve çok defa duyamıyorlarsa, bunu o insanların özlerinde değil, onların içinde yaşadıkları sosyal şartlarda aramak gerekir.” der.
Başa yazısını aldığım Çetin Altan’la devam edeceğim alıntılara. Yine aynı yazısında Çetin Altan, “… evinde kitap köşesi bulunmayan bir kişi, az yaşayan ve çevresine ışık vermeyen kişidir.” diye yazısını sürdürür.
Ben öğretmenlik yaptığım dönemde İngilizce kelime bulma yarışmalarında birinci olan öğrencilere kitap hediye ederek onları okumaya teşvik ederdim. Doğum günlerinde onlara mutlaka bir kitap alırdım. Karşılaştığım öğrencilerim benim sayemde okumayı sevdiklerini söylerler.
Sizler de az yaşamak istemiyorsanız bol bol kitap okuyun.