Bir toplumda; köy, mahalle, ilçe, kent, ülke düzeyinde, sokak, cadde ve alanlarda “iyi” örnekler, mutlu ve huzurlu insanlar azalırken, hem de tehlikeli bir biçimde, ne çoğalabilir sizce?

İyi olmayan örnekler, mutsuz ve huzursuz insanlar çoğalır. 

Başka ne azalabilir, başka ne çoğalabilir?

Sokakta yaşayan ve insan dostu olan kediler ve köpekler azalabilir, azaltılabilir, katliamcıların elinden kurtulabilenlerin endişeleri ve korkular çoğalabilir.

Önce hayvanlara yaşatılan korkulara ve kıyımlara değinelim biraz. Sokakta yaşayan hayvanlara çok sayıda dost eli uzanır Türkiye’de. Az ancak düşman eli de var hayvanlara yönelik. Mahallelerde, köylerde, belediyelerin bazılarında. Belediyelerdeki düşman yüreği, düşman eli azımsanamayacak düzeyde. Soykırım, yok edici hedefli vicdan dışı insan vahşetleri.

Şu günlerde hayvan katliamlarının dayanılamaz görüntülü haberleri yayınlanıyor, gazetelerde, televizyonlarda, sosyal basında, canlı cansız tüm varlıkları sevenlerce.

Biliyorsunuz, 30 Temmuz 2024 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ve destekçisi Milliyetçi Hareket Partisi’nin oyları ile kabul edilen “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 2 Ağustos 2024 gün ve 32620 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

“Hayvanları Koruma” adını taşıyan Kanun, sanki hayvanların korunmaması, katledilmesi, mahallelerinden hapishanelere, sözde barınaklara götürülmesi için çıkarıldı.

Merak edilen şu. Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinden    “evet” anlamında oy kullanan milletvekilleri sokakta, sosyal basında bir hayvan gördüklerinde nasıl bir duyguya kapılıyorlar?  Hayvanların kusursuz (!) şiddet olan yöntemlerle toplanmaları ve öldürülmelerine yaptıkları katkıların kendilerinde ürettiği duygular nelerdir? Yemek, içmek, uyku, aile ve arkadaş birlikteliklerinde? Çünkü, sokakta yaşayan hayvanlar, bu konularda perişan edildiler, ediliyorlar.

Sokakta yaşayan hayvanlardan, sokaktaki insanlara dönelim biraz da. Sokaklarda, caddelerde, toplu taşıma araçlarında, toplu yaşam alanlarında “iyi örnekler” hızla azalıyor. Toplu taşıma araçlarında, genç diye tanımladıklarımız, yaşlı denen kadın ve erkeklere hemen hemen hiç yer vermiyorlar.  

Çok küçük bir farklı davranış, çok büyük öfkeler üretiyor, insanların bulunduğu açık veya kapalı alanlarda.

Ankara’dan örnekler. Gazeteme gelmek için Ulus’ta, Yenimahalle ve Etimesgut istikametine giden dolmuşların kalktığı durağa  geldim. Yerler, araç sürücülerinin ve yolcuların attığı sigara izmaritleri, içecek kutuları, kağıt ve benzeri çöplerden bir cehennem sanki. Kadın, erkek yolcuların o ve diğer durakları çöplük ve küllük olarak nasıl kullandıklarını da canlı olarak görüyorum her zaman. Yazı ve sözlerimle uyarmama karşı değişen bir şey yok.

Yine, gençlerin (!) oturduğu, yaşlıların (!) ayakta kaldığı kent içi toplu taşıma aracı ile gidiyorum. Dikimevi. Ben de ayaktayım. Aman Tanrım anneye bak. Bir anne, 5-6 yaşlarındaki iki çocuğunun ortasına oturmuş, kaldırımda. Yüzü gergin, ağzında sigara. Çocuklarının zehirlenebileceğini, etkilenebileceğini düşünmeyen bir anne, o çocukların gelecekte, sigara ve diğer maddeleri içebilecekleri ortamlara yatırım (!) yapıyor.

Eve yaklaştım, bu kez bir baba, elinde sigara ve yanında bir erkek çocuğu.

Ankara’nın sokakları, caddeleri, parkları, binaların bahçeleri sigara izmariti için küllük haline getirilmiş. Aslında Türkiye böyle. İnanın çöplükte veya çöplerle yaşıyoruz. Sokaklar, çocuklar için kötü örneklerle dolu.

Çok sayıda ölümcül kazalara karşın, ehliyetsiz ve içkili araç kullananların, buna motosikletler de dahil, çılgınlıkları sürüyor.

Aletli aletsiz şiddet uygulayanları,  döverek insanı ölümün eşiğine getirenleri, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakanları, evlatlarının uğradığı saldırı karşısında “adalet” diye haykıranları, “iyi” veya “kötü” örneklerin hangisi ile yorumlayacaksınız.

Sahipleri veya kullanıcıları ikna edilmeden, bir sabah aniden topraklara girilmesinin, iş makinelerinin toprağa ve içinde yaşayan hayvanlara şiddet uygulamasının,  tarım arazilerine bina dikilmesinin, köylü ve üretici annelerin gözyaşı dökmelerini, haykırmalarını haydi bakalım, niteleyin. İyi mi, yoksa kötü örnekler mi?

Evinizden çıktığınız andan itibaren notlar tutsa gazeteci arkadaşlarımız, her gün, kötü örneklerden özel haber üretirler inanın. Zaten gazete ve televizyonların kötü örnekleri duyurmadığı gün yok. 

Basın ve ifade özgürlüğü açısından Türkiye Dünya sıralamasında çok gerilerde, ancak haber kaynağı ve konular açısından çok zengin. Yok yok. Ne yazık ki “yok yok” dediklerimizin çoğu “iyi” örnekler değil, “iyi” olmayan, hatta birlikte, güven ve huzur içinde yaşamamızı engelleyen, açıkçası kötü örnekler, kötü gidiş, maliyeti çok yüksek yaşam biçimleri. Giderek yabancılaşan, başka ülkelerden düzensiz gelenlerin de etkisi ile güven duygusunu, “iyilik” yanını yitirmeye başlayan yaşantı biçimleri. Çoğu cinayet denilebilecek iş, trafik ve diğer kazalar.

Hepimizi kucaklaması gereken konumlarda olan bazı siyasetçilerin, hakaret edici,  ötekileştirici, daha ilk saniyelerde yalan ve iftira olduğu algılanan şiddet dili, çok yazık.

Akıl ve vicdanların bu kadar farklı, bu kadar çelişkili olduğu bir ülkede, iyi değil kötü örneklerin çoğalmasından korkulmalıdır. Hatta utanılmalıdır.

Gazeteci meslektaşım ve büyük dostum Zehra Şahindokuyucu’nun söylediği gibi, iyiler birbirlerine yakın ve dayanışma içinde olmak zorunda.

Hep diyorum, Türkiye, mutlaka yerin üstündeki gerçek cennet olacak. Bunun için insan melekler, cepheleşmeden, silahsız ve şiddetsiz yöntemlerle birbirlerine yakın olmalı, yeşil, temiz, sevgi ve dostluk içinde yaşanacak Türkiye cennetini başarmalı, “iyi” olmayanları, daha doğrusu “iyi” yetiştirilmeyenleri de “iyi”leştirmelidir.

Haydi, “Evimiz Türkiye” dediğim ülkemdeki insan melekler, haydi.