Dünya, insan eliyle üretilen şiddetin etkisi ile cehennemleşmeye doğru oldukça hızlı bir şekilde gidiyor. Kan ve gözyaşına basarak hem de.
Oysa Dünya, insanların, diğer canlıların, sevgi ve dostluk içinde yaşadığı yerin üstündeki gerçek cennet olmalıydı, geride kalan milyonlarca yılda.
Vur, kır, parçala, bombala, öldür komutları veren de insan, vuran, vurulan, kıran, kırılan, parçalayan, parçalanan, bombalanan, bombalayan, öldüren ve ölen de insan.
Ölçemeyiz, ancak bunca kan ve gözyaşından Türkiye’nin payına düşen ne kadar. Sonunda soru işareti yok bu cümlenin. Çünkü, yanıtını kesin rakamlarla verebilecek de yok ülkemizde, Dünya’da. Acı ve utanç duygusu üreten bir gerçek var ki, Türkiye; insana, hayvana ve doğaya, çevreye şiddet üretilen ülkelerin kesinlikle ön sıralarında. Bir yerde şiddet üretiliyorsa, orada insanlık kavramı, utanma duygusu, huzur, güven, sağlık ve mutluluk tüketiliyor, tükeniyor demektir.
Ancak, insana, hayvana, doğaya ve çevreye yönelik insan cinayetlerine karşı şiddetsiz yöntemlerle direnen insanların umutları asla tükenmeyecek. Umudumuzun hedefidir yerin üstündeki gerçek cennetin başarılması, cehenneme gidişin durdurulması.
Korkarım ki, cehenneme gidiş durdurulamaz ise alevlerin uzaya da sıçrama olasılığı artar. Çünkü, vahşi insan türü, vahşi ve sözde bilim insanlarının da desteğini alarak Dünya’yı silah ve zehirli gaz deposuna çevirdi, yetmezmiş gibi uzayı da silahlandırmaya başladı.
Türkiye’yi yerin üstündeki cehennem haline getirmek isteyenlerin hedeflerinde ormanlar, tarım alanları, meralar, akarsular, dağlar, denizler, hayvanlar var.
Bu alanları ve üstünde yaşayan canlıları yok ederseniz, sayılarını azaltırsanız, soylarını tüketirseniz, ellerinizle yaratırsınız, alevleri görünmeyen yerin üstündeki gerçek cehennemi. Alevleri görünmeyen dememin nedeni var. Cehennemi, oraya alınan insanları yakacak olan ateşin bulunduğu öteki dünya diye tanıttılar, tanıtıyorlar. Bana öyle tanıtamadılar, yaşadıkça da tanıtamayacaklar.
Şiddetin her türlüsüne karşı haykıranlar, gözyaşı dökenler, varlıkları ile umut verenlerin ön sıralarında kadınlar, anneler yer alıyor.
Bir gün gelecek, yerin üstündeki gerçek melekler dediğim kadınlar, anneler, yine yerin üstündeki gerçek melekler dediğim erkeklerle, babalarla dayanışma içinde, Türkiye’yi ve Dünya’yı insan şiddetinden kurtaracaklar, yerin üstündeki gerçek cenneti başaracaklar.
Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, İç Anadolu’da, doğaya kıyım sürüyor. Ormanların, dağların, altın aramak, maden çıkarmak için yok edilmesi kararını verenlerin, imza atanların, ağaçları kestirenlerin, kesenlerin, toprağı zehirleyenlerin kişiliklerini, duygularını gerçekten merak ediyorum. Eşlerinin, çocuklarının, komşularının, siyasetçilerin, gazetecilerin, onları yetiştiren öğretmenlerinin yüzlerine nasıl bakıyorlar? Gururla mı, utanarak mı?
Önceki Milli Savunma Bakanlarından, Adalet ve Kalkınma Partisi Kayseri Milletvekili Hulusi Akar, Üniversite öncesi eğitimdeki ana amacın, Allah’tan korkan, kuldan utanan insanların yetiştirilmesi olması gerektiği yönünde sözler söylemişti.
Sormak gerekir, bu yazıda dile getirilen kıyımları yapanlar, gerçekten Tanrı’dan korkuyorlar mı, insandan utanıyorlar mı?
Doğaya yapılan kıyımlar nedeniyle hayvanlar göç etmek zorunda kalıyor, barınma ve beslenme sorunlarından dolayı ölüyor, sayıları azalıyor, soyları tükeniyor. Bu aynı zamanda insana yönelik, hepimizi etkileyen bir şiddettir. Neredeyse Şiddet Cehennemi” ile aramızda çok uzun mesafe kalmadı. Doğa ve hayvan yoksa, inanın insan da yoktur.
Sadece çığlık atan köylülere, çiftçilere, üreticilere, kadınlara, erkeklere, çocuklara yönelmiyor şiddet. Ateş, elbette sadece düştüğü yeri etkilemiyor.
Ateş düştüğü yeri yakıyor, kavuruyor, ancak, elinde bu durumları yazan bir gazete varsa, televizyon karşısında ise bir insan, ateşin, ateşlerin, alevin, alevlerin gözlerden yüreğe ulaşmaması olanaksız değil.
Kadına, çocuğa, insana, doğaya, hayvana şiddet uygulayanlar, Allahtan, Tanrıdan korkunuz, kuldan, insandan utanınız. Paralar, gözlerinizi görmez, kulaklarınızı duymaz, bedeninizi hissetmez hale getirmemelidir.
İnanın, öldükten sonra bir hesaplaşma varsa, işiniz zor. Hiçbirinizi, öteki taraftaki avukatlar da aklamanızı sağlayamaz, yargıçlar da indirim yapamaz, tutuksuz yargılama, denetimli serbestlik beklemeyin hiç. Öteki tarafta, takım elbise ve kravat da yok üstelik. İyi hal indirimi alamayacaksınız, işiniz oldukça zor.
Sıkça söylerim ve yazarım, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve illerdeki birimleri, Üniversiteler ve yerel yönetimlerin, şiddetin önlenmesi, sevgi ve dostluk içinde yaşanması konusunda son derece başarısız olduğu Türkiye’de, annelerin, kadınların, gençlerin, işçilerin, emeklilerin, işsizlerin, babaların, büyükbabaların, köylülerin, üreticilerin, tüketicilerin, elbette kıyılan doğanın ve yurtları işgal edilen hayvanların çığlıkları sürecektir.
Milyonlarca, milyarlarca yıl geçse bile, sevgi ve dostluktan oluşan yerin üstündeki gerçek ve insan melekler, yerin üstündeki gerçek cenneti mutlaka ve mutlaka başaracaklardır.
Sizler; insana, hayvana, doğaya ve çevreye kıyımı düşünenler, önerenler, izin verenler ve uygulayanlar, gerçek cennette olamayacaksınız. Daha çok orman, dağ, tarım alanı, ağaç, çiçek, hayvan, su ve temiz hava varken, aklınızı, vicdanınızı, iyi insan yönünüzü-ki her insanda bir parça da olsa mutlaka vardır- kullanın, canlı cansız hiçbir varlığa kıymayın. Torunlarınızın torunlarına cehennemi değil, cennet gibi bir Dünya’yı, Türkiye’yi miras bırakın.
Haydi yerin üstündeki gerçek ve insan melekler, kadın-erkek birlikte, yerin üstündeki gerçek cennet için haydi…