Birleşmiş Milletler (BM) bir dünya kurumudur. Yeryüzündeki 197 devlet 1948 yılında kurulan bu kuruma bağlanmıştır. Bu devletler bir yanlış da yaparak Güvenlik Konseyi’ni ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’ye vermişler… Onun için RTE, zaman zaman haklı olarak bağırıyor; “Dünya 5’den büyüktür…”

23 yıl iktidarı sonunda gelinen noktada örgütlü ve örgütsüz “Seküler hilafet” çığlıklarına RTE ve ekibi hep sessiz kalıyor.
Sekülerizmi herkes bilmeyebilir. Bu terimin bilimsel bir yanı vardır. Sekülerizm, toplumda ahretten ve diğer dini, ruhani konulardan ziyade dünya hayatına odaklanması yönündeki harekettir. Buna “dünyacılık” da diyebilirsiniz. AKP iktidarı Türkiye için, adını bir yasa ile kurmadığı “Seküler Hilafet” adı altında, Birleşmiş Milletler benzeri bir kurum siyaseti uyguluyor. Örnek mi istersiniz!

2024 yılının Ocak ayının 4. Günü RTE’nin oğlu Bilal Erdoğan’ın ve 40 civarında tarikat ve tarikat vakıflarının İstanbul Galata Köprüsü’nde Gazze için düzenlediği mitingden sonra “seküler hilafet” çığlıkları taşıdıkları bayraklarıyla gündeme geldi ve oturdu. Bu “seküler Hilafet” kavramı, Atatürk İlke ve Devrimlerini savunan yığınlarca insan tarafından “yaşayan ölü” gibi algılanmaktadır. RTE’nin oğlu Bilal Erdoğan ve hilafeti savunanlar Atatürk’ün hilafeti kaldırdığını bilmiyorlar mı? Pek tabii ki biliyorlar. Ama bir seçim yatırımı olarak bu “seküler hilafeti” savunanlara alkış tutuyorlar.

“Hilafet polemiği adı altında ülkenin gündemini değiştirerek halkımızı kin ve nefret söylemlerine itmek ve ayrıştırıp kışkırtmaya çalışan bu kışkırtıcı gruplar değil mi? Hilafet konusu, halkımız arasında, İslam düşmanlığı körüklenerek provokatif biçimde bir algı operasyonu aparatı olarak gündeme getirilmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki “Hilafet makamı” tüzel kişilik olarak Allah’ı (cc) ya da İslamı temsil eden bir makam değil, Müslümanları temsil eden seküler bir kurum yani sosyolojik bir yapıdır. Bu makam dünyevi işlerle uğraşır ve Müslümanların çıkarları ve haklarını korur.

Halen hilafet çığlıkları atan bu sekülarizm gruplar laiklik, devletin dini görünürlüğü kamusal alanda dışlama konusunda daha aktif rol oynadığı politika ve ilkeleri ifade ettiğini bilmekleri gerekir.  Bunu bilmeyen şeriat devlet düzencilerine yine bu toplum “dur” diyecektir. Çünkü Sekülarizm, toplumsal hayatta uhrevi ve diğer dini ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki fikir ve akımdır.

Ali Erbaş’ın başında bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı gibi RTE hükümetine bağlı kurum halkı aydınlatmıyor.  Yani “hilafet çığlıkları” atanların savunmaları alternatif bir devlet yönetim sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’ne bir alternatif veya saltanat olmadığını ve olamayacağını mutlaka öğrenmeleri gerekiyor. Çünkü dünyada 1,6 milyar Müslüman yaşamaktadır. 1990 yılından bu yana sadece Irak’ta 4 milyondan fazla Müslüman öldürülmüştür. Dünyadaki en kanlı çatışmalar Müslüman coğrafyada geçmektedir. Bu ülkelerin kaderleri sadece BM Güvenlik Konseyi’nde beş ülkenin kontrolüne bırakılmıştır. Bu, kabul edilemez bir durumdur.

Bunlarla beraber, İslam düşmanlığını körüklemek ve Müslümanları baskı altında tutmak için İslamiyet’le bağdaştırılan İŞİD ve benzerleri gibi onlarca terör grupları kurulmaktadır. Oysa İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) sadece ekonomik ve kültürel bir birliktir. İİT’nin etkinliğinin olmadığını, Gazze’de İsrail tarafından “insanlık suçu” işlenirken görüyoruz.

Türkiye gerek tarihsel gerekse jeopolitik konumu açısından, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başarılan Ulusal Kurtuluş Savaşı ile kendisini tüm emperyalist devletlere kabul ettirmiş bir cumhuriyettir. Bu cumhuriyeti içine sindirememiş kimi “seküler hilafetçilerin” attıkları çığlıklar vız gelir, tırıs gider. Manevi değerler üzerinden kin ve nefret söylemleriyle milletimizi ayrıştırmak ve basında ve sosyal medyada dezenformasyona yol açmak vatan hainliğidir.