Toplum olarak en çok zorlandığımız kabullerden biri şudur: Her insan, anne babasının bile ötesinde, başlı başına bir bireydir.
Özellikle ebeveynlik söz konusu olduğunda bu gerçek sıkça göz ardı edilir. Çocuklar çoğu zaman “bizim uzantımız”, “bizden bir parça” olarak görülür. Oysa çocuğunu birey olarak kabul etmeyen her anne baba, iyi niyetle de olsa baskıcı bir tutum sergiler. Bu baskı, çocuğun kişisel gelişimini sınırlar; hatta fark edilmeden geleceğini şekillendirme hakkını elinden alır.
Elbette herkes ailesinden birtakım özellikler taşır. Ancak insanı insan yapan şey, yaşadıklarıdır. İçinde bulunduğu çevre, aldığı sorumluluklar, karşılaştığı zorluklar ve sosyoekonomik koşullar kişiliği biçimlendirir. Bu yüzden hiçbir çocuk, ailesinin “sahip olduğu bir eşya” değildir. Kimsenin yaşanmışlıklarını, özünü ve kimliğini yok sayma hakkımız yoktur.
Anne baba olmak, yönetmek değil; eşlik etmektir.
Bazen susmayı, bazen dinlemeyi, bazen de eleştirilmeyi göze alabilmektir. Çünkü öğrenme tek yönlü değildir. Çocuk da anne babasına öğretir. Bu karşılıklı alışverişin bir yaşı, bir sınırı yoktur.
Büyüklerin hayat tecrübesi elbette kıymetlidir. Ancak bu tecrübe, “tek doğru benimkidir” noktasına geldiğinde yol gösterici olmaktan çıkar, baskıya dönüşür. Sağlıklı aile ilişkileri; karşılıklı anlayış, bilgi ve duygu alışverişiyle mümkündür. Saygı ve sevgi ancak bu zeminde korunur.
Hayatın kendisi bize şunu öğretir:
Öğrenmenin yaşı yoktur.
Hepimiz aynı anda hem öğrenciyiz hem öğretmen.
Sorunlar, çoğu zaman denge bozulduğunda başlar. Evrende her şey bir denge üzerine kuruludur. İnsan ilişkileri de öyle. Bu dengeyi bozan ise genellikle egomuzdur; kendi doğrularımızın dışındaki gerçekleri kabul etmeyen dar bakış açımızdır.
Oysa dünya sürekli değişiyor. Dönüyor, yenileniyor, akıyor. Duran su nasıl zamanla kirlenirse, insan da kendini yenilemediğinde körelir. Yaşın büyük olması her şeyi bildiğimiz, genç olmak ise az bildiğimiz anlamına gelmez.
Hayat bir alışveriştir.
Ama bu alışveriş yalnızca maddi değildir.
Asıl olan; sevginin, saygının ve anlayışın akışıdır.
Her varlık özeldir. Her insan tektir. Benzerliklerimiz olabilir ama kimse kimsenin aynısı değildir. Bu yüzden farklılıklarımız bir tehdit değil, bir zenginliktir. Doğaya baktığımızda bunu açıkça görürüz: çeşit çeşit bitki, renk renk çiçek… Hepsi farklı ama bir arada uyum içindedir.
Belki de sormamız gereken soru şudur:
Farklılıkları kabul etmeden, dengeyi koruyabilir miyiz?
Unutmayalım; dengeyi bozmak da, yeniden kurmak da bizim elimizde.
Dengede kalın.
Sağlıklı günler diliyorum.