Doğan ağabey son kitabının başlığında “Geleceğin Geçmişini Yemişler” diyerek tüm içeriğini bir cümlede maharetle anlatır da ben hakkında yazarken ondan geri durur muyum; Soyadını koyarlarken Hasol oğlum demişler; O da İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlar Odası, Galatasaray Spor Kulübü, HAS Mimarlık, Yapı-Endüstri Merkezi, İMSAD, UICB gibi önemli kurum ve kuruluşlarda yönetici, mimar, akademisyen, yayıncı, reklamcı, yazar vb. olarak üstlendiği çok sayıda görevde hep işinin en hası oldu… hâlâ has/erbap olmayı sürdürüyor.

Doğan ağabey son kitabının başlığında “Geleceğin Geçmişini Yemişler” diyerek tüm içeriğini bir cümlede maharetle anlatır da ben hakkında yazarken ondan geri durur muyum; Soyadını koyarlarken Hasol oğlum demişler; O da İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlar Odası, Galatasaray Spor Kulübü, HAS Mimarlık, Yapı-Endüstri Merkezi, İMSAD, UICB gibi önemli kurum ve kuruluşlarda yönetici, mimar, akademisyen, yayıncı, reklamcı, yazar vb. olarak üstlendiği çok sayıda görevde hep işinin en hası oldu… hâlâ has/erbap olmayı sürdürüyor.

Çok çeşitli alanlardaki daldan dala çalışmaları nedeniyle yakın çevresindekiler önce “maymun iştahlı” giderek “çok yönlü” olarak nitelendirirlermiş ama her kula nasip olmaz asıl sanını ben söyleyeyim size; Doğan Hasol ahır zamanlarda, elinden her iş gelmesi ötesinde yaptığı her değişik işin efendisi olan Leonardo Da Vinci’si benzeri Rönesans adamıdır…

Bu 70 yıllık yaşanmışlığını süzerek, bütün bu görev zenginliği içinde yurtiçinde ve yurtdışında tanıştığı, çalıştığı, önemli, değerli, sıra dışı kişilerin tanıklığında, yaşadığı ilginç olayları çevresinde olup bitenleri ve gözlemleri bu kitabında okuyucusuyla paylaşıyor. Avrupa ile Asya arasında kolon vuran ülkemizin olağanüstü konumunun da ki şansımızı elimizin tersiyle iterek, Atatürk döneminde tatlı rüya gördükten sonra Türkiye’nin O dönemdeki maddi manevi birikimi 1940’lı yıllardan beri hovardaca tükettiğini, gerçeğin geçmişinin nasıl yendiğini gerçekten yaşanmış örneklerle anlatıyor. İçinde Doğan Hasol geçiyor ama anlattığı kendinin değil Türkiye’nin hayat hikayesi..

Nehir roman kıvamında müthiş akıcı renkli referans kişi ve mekanların resimleriyle bezenmiş hayat hikayesi. Her anını kendi penceresinden bakarak yaşamış Doğan ağabey.. Her olayın orasında burasında kimi zaman mimarca, kimi zaman yayıncı, kimi zaman yönetici olarak dokunuşu var. Okurken sizde kendi anılarınıza gidecek “hakikaten ya öyle olmuştu” diyeceksiniz. Veya belki de katılmayacaksınız anlattıklarına.. Daha doğrusu sizin pencerenizden öyle görünmemiş olabilir mesela 1946’da İkinci Dünya Savaşı’na son veren anlaşmanın güvertesinde imzalamış olduğu dünyanın en büyük zırhlı gemisi Missouri’nin İstanbul’a gelişini Amerikan sultasına girişimiz olarak değil de batı uygarlığıyla kucaklaşışımız olarak algılayanlardan olabilirsiniz. Hangi günlerden bugünlere geldiğimizi anlatıyor romanda.

Bu yolculukta nerelerde yanlış yaptığımızın ayırdına varmayı da size bırakıyor. Mimarlık eğitimine ve mesleğine Mimarlık Cep Sözlüğü, Mimarlar Dik Durur!, Mimarlık ve Yapı Sözlüğü, 20 Yüzyıl Türkiye Mimarlığı,Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Mimarlık Denince…vb. kitaplarıyla ve kurucusu olduğu YEM Kitapevi’yle büyük katkılar vermiş Doğan Hasol’un 17. bu son kitabının mimarlık anılarıyla dolu olmasını yadırgayamayız. Hem de her yapıtın perde arkası öyküsüne girmiş üstat. Taa 50’lerde monumental yapılar efsane mimarı Oscar Niemeyer’i solcu olduğundan dolayı Brezilya dışına çıkmasına rağmen daha sonra “vatan haini” diye suçlamadan ulusal gururları olarak bağırlarına basmalarının öyküsünü bizzat kendisinden Rio’da dinlemiş. Kitabın “Floransa’da Başka, Bosna’da Başka” bölümünde 1993’de Floransa’nın ünlü Signoria meydanında ki büyük patlama sonunda Uffizi müzesinde ki yapıtların hasar görmesi ve 5 kişinin ölmesinin ertesi gecesi meydanı dolduran her yaştan yerli yabancı kalabalığın ellerinde mumlarla bomba patlama saatinde kilise çanı eşliğinde vakur bir biçimde saldırıyı alkışlarla protesto etme duyarlılığını överken, aynı duyarlı topluluğun Avrupa’nın ortasında ki Bosna Hersek’te bir yıldan uzun süren etnik ve dinsel arındırma katliamına kayıtsız kalmasını kınıyor.

Bu süreçte orda ki Müslüman nüfusun on beşte biri öldü, on binlerce kadın işkence gördü. Foca şehrinde ki bütün İslam eserleri, ünlü Bosna evleri, güzelim Aladza camisinin tümüyle yıkılması eski Bosna_Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Alija İzzetbegovic tarihe mal olmuş deyişiyle “İnsanlığın bütün kutsal değerlerinin tecavüze uğraması” mimar olarak da ayrıca canını yakmış Doğan Hasol’un… Yazıyı bitirirken sevgili Doğan ağabeyle hem Cumhuriyet Gazetesi’nin spor yazarı, hem Galatasaraylı, hem de mimar oluşundan dolayı çakışan ortak noktalarımızın bu yazıda kesinlikle etkisi olmadığının altını çizeyim. Çünkü bu anlattıklarım Hasol ve müthiş kitabı hakkında söylenmesi gerekenlerin ancak yüzde kırkıdır..