Döngüdür her sabah mı aydınlanır yoksa biz dilersek mi aydınlanır? Bugün o kadar pandemik ki lafa anılar anlatarak başlamaktan başka çare yok. Maarif Kolejindeki Türkçe öğretmenimiz Nedime (Ersan) hanım başlıkta ki gibi bir cümle verir kitap açık bir derslik kompozisyon yazdırırdı. 60’lı yıllara değilse de 82_83 Amerika anılarından hoş bir serpiştirme ile girelim bakalım …
Döngüdür her sabah mı aydınlanır yoksa biz dilersek mi aydınlanır? Bugün o kadar pandemik ki lafa anılar anlatarak başlamaktan başka çare yok. Maarif Kolejindeki Türkçe öğretmenimiz Nedime (Ersan) hanım başlıkta ki gibi bir cümle verir kitap açık bir derslik kompozisyon yazdırırdı. 60’lı yıllara değilse de 82_83 Amerika anılarından hoş bir serpiştirme ile girelim bakalım …
Kollektif pasaportuma çok güldüler… Rahmetli efsane Federasyon Başkanımız Osman abi (Solakoğlu) takıma ait her şeyi kendisi yapmayı sever bizlerin tüm pasaportunda kendi evrak çantasında taşırdı. Balkan ülkelerine giderken de saman kağıdına yan yana yapıştırdığı resimlerin kenarına damga vurdurmak suretiyle kollektif pasaport diye dokuzuncu dünya harikası bir şekil geliştirmişti. İlk Amerika turunda benim Amerikan vizeli pasaportuma zımbalanmış 12 kişilik saman kâğıdı kollektif pasaportu ibraz ettiğim zaman ki zenci Chicago pasaport polisinin yüz ifadesini hiç unutmam. Gözleri faltaşı “What’s this man/ mealen baba bu ne?” dedi. Arkama sıralanmış 12 dev adamı göstererek, büyük bir pişkinlikle “Collective passport” dedim.. Zencinin davetiyle bütün havaalanı bizim pasaport girişine toplandı. Aman Allahım ne gülmek kahkahalar havalarda uçuşuyor.
Bana tekrar tekrar söyletip (You made our day bro..) diyerek kahkaha attılar.. Amerikan deyişiyle onların günlerini mutlandırmışım. Osman abi beni böyle ele güne rezil ettikten sonra, Amerikan seviye sefaretinin Sefaretinde çalışan eşinin çantasından herkesin bir özeli pasaportunu çıkartıp ibraz etti de turumuz başlayabildi. Amerika’ya iki kez yaptığımız milli takım bilgi ve görgü arttırma turlarında 21 günde dokuz eyalet dolaşarak oraların Üniversitelerinin açılış maçlarını oynuyorduk. Her gittiğimiz eyalette gece otele giriş yapıyor, ertesi gün maçı oynuyor, gece de orada kaldıktan sonra öteki durağa geçiyorduk. Birini benim diğerini Efe’nin üçüncüsünü de tur operatörü hakemin kullandığı üç VAN’la seyahat ediyorduk.
Toplamda tam 4 saat dilimini geçtiğimiz yorucu seyahatlerdi sizin anlayacağınız. Akşamları otele vardığımızda haşat olmuş bir şekilde odalara dağılıyorduk. O akşamlardan birinde geç vakit Best Western Oteline yerleştik. Kapının çalmasıyla kan uykumdan uyandım. Karşımda rahmetli masör Osman Bektaş. Hayırdır birine bir şey mi oldu? Osman dedim. “Yok hocam ya yatağı yakalayıp yatamıyorum…”. Herkesin masajının yapıldığı oda olan Osman’ın odasına meğerse otelin tek su yatağını vermişler. Osman da akıntı çağanozu gibi yatağa bir türlü yakalayamıyor
Amerikalıların basketbol geleneklerini tekniklerini örf ve adetlerine öğrenmenin yanı sıra hayata dair çokta şey gördük. En çok dikkatimi çeken ise,nerede dolaşırsanız dolaşın, kiminle karşılaşırsanız karşılaşın, mutlaka suratlarda gülümsemeyle “hi” diyerek insanların birbirlerini selamlamalarıydı. Çok dolaşıp görmüş geçirmiş olmama rağmen pek çok Avrupa başkentinde dahi good morning/günaydın diyerek birbirine yaklaşan insanlar görmediğimden hayretle karşılamıştım ve benim yaşamımın kapsamına giren bütün zamanlarda (bugün dahil) mesela bir genç kız yüzündeki tebessüm ile beraber karşılaştığı herkese “Merhaba” diyerek sabah evden çıksa nereye kadar gidebilir? diye düşünerek uygarlık karşısında ilk mahcubiyetimi yaşamıştım…