Sevgili okurlarım, Bugünkü Hayata Dair köşemde hepimizin umutla beklediği maaş zammını değil, o zammı beklerken yaşadığımız hayatı konuşmak istiyorum.

Son haftalarda nereye gitsem, kiminle sohbet etsem konu hep aynı yere geliyor.
Sosyal yaşamda, iş ortamlarında, radyonun önünde, takside, markette, kahvede…
Gerek esnaf gerekse çalışan herkes neredeyse aynı cümleyi kuruyor:
“Geçinemiyoruz…”
Sokakta karşılaştığım genç bir çalışan, “Abi maaş daha cüzdana girmeden bitti,” diyor.
Bir taksici akaryakıt fiyatlarını söylerken direksiyonun başında bile içten içe hesap yapıyor.
Bir esnaf dükkânın önünde “Kiraya zam geldi, bu ay nasıl olacak bilmiyorum,” diye içini döküyor.
Ama en çok anne ve babaların yüzündeki yorgunluk dikkatimi çekiyor.
Bugün bu ülkede temel beslenme bile ciddi bir mücadele hâline geldi.
Pazara giden aileler artık “Ne alalım?” değil, “Hangisini alamayalım?” diye düşünüyor.
Sebze ve meyve fiyatları öyle yükseldi ki, insanlar filelerini doldurmayı bırakın, yarısını bile tamamlamakta zorlanıyor.
Bir tencere yemeği iki güne yaymaya çalışanlar, sofrayı sadeleştirmek zorunda kalanlar, çocuğuna meyveyi haftada bir kez verebilen aileler var.
Ve daha acısı…
Artık çocuğunun okul çantasına bir kap yemek koymakta zorlanan aileler var.
Eskiden sıradan bir rutin olan beslenme hazırlamak, bugün birçok anne ve baba için endişenin adı hâline geldi.
Kimisi evdeki giderlerden kısıp küçük bir öğün koyabiliyor, kimisi “Bugün idare et” demek zorunda kalıyor.
Emekliler için de tablo çok farklı değil…
Hayatlarının son dönemlerinde biraz huzur ararken, bugün aldıkları maaşın yarısı daha ayın başında faturalara gidiyor.
Gıda, kira, ulaşım derken elde kalanla bir ayı geçirebilmek neredeyse imkânsız hâle geldi.
Türkiye’de şu anda en düşük emekli maaşı 16 bin liranın biraz üzerinde.
Ülkede yaklaşık 16–17 milyon emekli bulunuyor.
Bu emeklilerin hatırı sayılır bir bölümü, maaşı temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği için yeniden çalışmak zorunda kalıyor.
Kimi markette raf diziyor…
Kimi kasada duruyor…
Kimi taksiye çıkıyor…
Kimi küçük işlerde günlük yevmiye alıyor…
Yıllarca çalışıp ülkeye emek vermiş insanların bu yaşta yeniden iş arar hâle gelmesi kolay bir durum değil.
Bir gün bir emekli amca şöyle dedi bana:
“Evladım, ben bu yaşımda dinlenmeyi değil, geçinmeyi düşünüyorum.”
Bu cümle, içinde büyük bir gerçek taşıyor.
Oysa Avrupa’nın birçok ülkesinde tablo bambaşka.
Ortalama emekli geliri 2000–2500 euro seviyelerinde.
Oradaki insanlar kira, gıda ve ulaşımı düşünmeden karşılayabiliyor…
Sabah kahvelerini sakince içiyor, seyahate çıkıyor, torunlarıyla parklarda geziyor, kurslara gidiyor.
Bizde ise aynı yaş grubu sabahın erken saatlerinde işe gitmek için uyanmak zorunda kalıyor.
Bu fark sadece ekonomik değil; aynı zamanda insanların yaşam kalitesi ve emeklerinin karşılığını ne kadar alabildiğiyle ilgili.
Emeklilik bir insanın yıllarca verdiği emeğin ardından dinlenebilmesi içindir; hayatı yeniden sevebilmesi içindir.
Bizde ise çoğu zaman ikinci bir mesaiye dönüşmüş durumda.
Bu yüzden çalışanlara verilecek zam da, emeklilere yapılacak iyileştirmeler de sadece rakam değildir.
Bir ailenin mutfağına nefes olur, bir babanın omzundaki yükü hafifletir, bir annenin içini biraz rahatlatır, bir emeklinin hayatına huzur katar.
Gerçek değer burada saklıdır.
Ama unutmayalım…
Zam haberi çıkar çıkmaz fiyatların yükselmesi, kiraların artması, etiketlerin değişmesi, temel ihtiyaçların ulaşılmaz hâle gelmesi — verilen zammın daha hesaba yatmadan erimesine sebep olur.
Bir maaş zammının anlamlı olabilmesi için önce hayatın akışının durulması, fırsatçılığın önüne geçilmesi gerekir.
Sevgili okurlarım,
Bu yazıyı kaleme alırken sokakta, pazarda, dolmuşta, iş yerlerinde gördüğüm yüzler aklıma geldi…
Mutfak masrafını düşürmeye çalışan anneler…
Eve eli boş dönen babalar…
Ay sonunu hesaplayan emekliler…
Geleceğini kurmak için çabalayan ama iş bulamayan gençler…
Hiçbir aile geçim sıkıntısı yüzünden hayallerinden vazgeçmek zorunda kalmamalı.
Hiçbir çocuk beslenme çantasına koyacak bir öğün yüzünden anne babasını üzgün görmemeli.
Hiç kimse “Bu ay nasıl çıkacağız?” diye uykusuz kalmamalı.
İnsanca yaşamak bir lütuf değil; herkesin hakkıdır.
Umudum, yapılacak düzenlemelerin insanların gerçek yaşamına dokunması…
Mutfaklarda bir tencere daha kaynasın, çocukların çantalarına bir öğün daha girsin, emekliler biraz huzur bulsun.
Daha adil, daha yaşanabilir, daha umut dolu günlerde buluşmak dileğiyle…