“Genç Yazarlar Paf Takımı” ile; 2018 yılında Ankara’da, Ankara Kitap Fuarı’nda, kitabın yazarlarından, arkadaşım Filiz Yıldız’ın...

“Genç Yazarlar Paf Takımı” ile; 2018 yılında Ankara’da, Ankara Kitap Fuarı’nda, kitabın yazarlarından, arkadaşım Filiz Yıldız’ın oğlu, Taylan Ali Yılmaz aracılığıyla tanıştım.

Kitabın içeriğine baktığımda, kolektif anlayışın her alanda geçerli olabileceği düşüncesi bilincimde bir kez daha tazelendi. Hele ki gençlerin böyle bir projede yer alması beni daha da heyecanlandırdı. O heyecanla baştan sona bir çırpıda okudum kitabın içinde, birbirinden değerli genç yazarların öyküleri vardı.

“Genç Yazarlar Paf Takımı’nı” okuyalı beş yıl olmuş. Köşemde yer vermek için elime aldığımda tekrar okuma gereği hissettim.

Genç Yazarlar/Paf Takımı’nın yazarları; umarım ve dilerim ki dünya üzerinde okunan yazarlar olacaklar. “PAF Takımı” düşüncesini ortaya atarak, böylesi bir projeye imza atmaları, ufuklarının ne kadar geniş olduğunun ve dünyaya açılacaklarının kanıtı da değil mi?

Kitabı bana imzalayan, Arkadaşımın oğlu, Taylan Ali Yılmaz ve arkadaşı Didem Altındaş’ın dışında, Elif Önal, Denizay Akbıyık, Ceren Demir, İrem Kabaz, İbrahim Ulu, Sude Turgut, Çetin Berçin Memiş, Ümit Dağcı, Ezgi Su Avdan yer almakta.

Paf takımı’nın kaptanı olduğunu tahmin ettiğim, Ümit Dağcı, kitabın ön sözünde şöyle diyor; “Dünya üzerinde söylenmemiş söz, yazılmamış hikâye yoktur! Bizler sadece söylenen sözleri, yazılan hikâyeleri daha güzel söylemeye, yazmaya çalışıyoruz.

Büyük yüreklerin, ufak umutlarla yazdığı öyküleri toparladığım; “Genç yazarlar PAF takımı” kitabımızda sizlerin hayatını değiştirecek kelimelerin olduğuna inanıyoruz.”

Bana imzalı verilen “Genç Yazarlar Paf Takımı’ndaki” imza sahibi arkadaşların; Didem Altındaş ve Taylan Ali Yılmaz’ın öykülerinden bazı kesitler paylaşacağım.

“En iyi iki dostumla beraber şehrin en yüksek tepesindeyiz. Bağdaş kurmuş bir vaziyette oturuyoruz. Elimizde yığınla kâğıt, rüzgârı iliklerimize kadar hissediyoruz. Rüzgâr kimi zaman saçlarımızı okşuyor, kimi zaman sarılıyor bize bir anne edasıyla. Bugün burada olup biten her şeyi kanatlandırıp uçuracağız. Bu yolda bana eşlik eden dostuma baktım. Kalemime. Yine yanımdaydı. Her zaman yanında olacaktı. Şimdi de sağ tarafımda oturan diğer dostuma baktım. Onunla bugün mürekkepleri gökyüzüne uçuracaktık.

Şimdi de Taylan Ali Yılmaz’ın öyküsünden bir bölüm paylaşacağım.

“Geceye dışarıdan gelen çığlıkla uyanan Sera, gözlerini açtığında odasına giren babasını gördü. “Ha! Sera uyandın mı? Hemen kalk beni takip et.” odadan çıkan babasını takip eden Sera, annesinin ufak bir çantaya bir şeyler doldurduğunu gördü. “Anne, baba neler oluyor söyler misiniz?” Babasının titreyen sesini duyan Sera, sadece sesinin titremediğini, ellerinin de sabit durmadığını gördü. Toplayıcılar… Toplayıcılar gelmiş. Andrea, gerekli şeyleri aldın mı? hemen çıkıyoruz, takip edin beni.” Evin kapısından çıktıkları anda karanlığa rağmen neredeyse ay kadar parlak, havada süzülen bir geminin olduğunu gören Sera, korkudan donup kaldı. Babasının çekiştirmesiyle kendine gelen Sera, babasına baktığında tekrardan şok olmuştu. Babasının karnının ortasında bir kanca duruyordu. Kancanın üstünden ise hiç durmadan kan akıyordu. Kancanın diğer tarafından çekilmeden önce ağzından tek bir sözcük çıkmıştı. “Kaç!” Olduğu yerde donakalan Sera, babasını çeken siyah zırhlara bürünmüş adama bakıyordu. Çektiği bedeni kaldıran adam arkasındaki kişilere fırlatarak “Henüz ölüp ruhu çıkmadan önce, bedeninin mühürleyin şunun!” dedi. Gördükleri karşısında dehşete düşen Sera, annesinin çekiştirmelerine tepki vererek koşmaya başlamıştı.

Yazarlarımız, emeklerinin karşılığını ancak okunarak alabilirler. Bu nedenle özellikle genç, yazmaya yeni başlayan yazarlarımızın kitaplarını almanızı okumanızı öneririm. Yazarlarımıza güç katacaktır.