İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Yetişkin olduklarında topumda çeşitli roller alırlar.  Anne, baba sosyal roller olduğu gibi, maddi üretim sürecinde işçi, patron ya da bir meslek sahibi olarak yaptığı işe göre taksici, tamirci, mali müşavir, öğretmen, doktor, öğrenci vb. gibi.

İnsanlar üreterek hayatlarını sürdürürler. Yaşamlarının büyük bir kısmını çalışarak geçirirler. Gelişmiş toplumlarda genç yaşlarda çalışarak geçirilen hayatlarının önemli bir bölümünde yaşlandıklarında da rahat bir hayat sürmesi için ücretlerinden( maaşlarından) kesintiler yapılarak devlet tarafından biriktirilir.  

Bu herkes tarafından bilinen, Sosyal Sigortalar Kurumuna ücretlerimizden (maaşlardan) kesilen tutarlardır. Bu kesintinin bir miktarı sağlık harcamalarını oluşturur. Çalışanların çalışırken ya da emekli olduğunda karşılaşacağı hastalıkların tedavisini karşılamak için olur. Önemli bir kısmı da emekli olduklarında, rahat bir hayat sürmelerini sağlamak üzere emekli maaşı almalarını sağlamak için olur.

Her sosyal devlet, sosyal sigortalar kurumuna çalışanlardan yaptığı kesintilerin yanı sıra, milli bütçeden bir miktar katkıda bulunur. Bu sosyal devlet olmanın gereğidir. Hiçbir sosyal devlet bu harcamaları devlete bir yük olarak görmez.

Genç yaşında çalışmaya başlayan bir çalışan, uzunca bir dönem, alın terinden kesilen bu tutarların devlet tarafından doğru bir şekilde kullanılarak, sağlık harcamaları için ve emekli olduğunda yaşamını sürdürecek tutarda bir emekli maaşı almasını bekler.

Üretimden çekilen emekliler, toplumsal başka bir kategoriye girerler. Tüketici olurlar, Tüketici olmaları mal ve hizmet üretenlerin, ürettikleri ürünleri tüketerek aynı zaman da bir fon sağlayıcısı olurlar. Milli gelire katkı sunmaya devam ederler.

Üretimle başlayan çalışanların hayatları tüketimle sürer. Devlet gençken ülkenin kalkınmasına, büyümesine ve geleceğe güvenle bakması için alın terini dökenlerin, emekli olduklarında insanca yaşamalarını,  bir minnet duygusu ile ve ödemiş oldukları sosyal güvenlik ödentileri ile insanca yaşamalarını sağlayıcı önlemler almalıdır.

Tüketim sadece ihtiyaçların karşılanması değildir. Aynı zamanda insanların kimliklerini ve toplumsal değerlerini oluşturma biçimidir de. 

Emekliler, üretirken nihai amaç olarak emekli olduklarında hasta olduklarında hastane ve ilaç ihtiyaçlarının karşılanmasını isterler. Ne yazık ki emeklilerin aldığı ilaçların birçoğuna artık bir katılım bedeli ödemektedirler.

Emekli maaşlarına gelince bunu söylemeye bile gerek yok. Tam bir yoksulluk içerisinde iki yakaları bir araya gelmeden yaşamak orunda kalmaktadırlar. Ev kiraları, yeme –içme, giyinme ve sosyal etkinlikleri, maaşlarıyla karşılanamayacak düzeydedir.

AKP iktidarının enflasyona emeklilerimizi ezdirmeyeceğiz lafı hep havada kalmaktadır. Bir söz var ya çeken bilir diye, gel bir de emekliye sor bakalım eziliyor mu enflasyona, ezilmiyor mu?

Oransal olarak yüzde 49,25 artırdık denilmesi emeklilerde bir hayal kırıklığı, kendi varlıklarını yeniden sorgulamaya neden oldu. Önce on bin TL oldu denilen emekli en alt maaşları, sürekli yüzde oranlarla artırıldığı halde yaklaşık altı milyon emeklinin maaşında hiçbir değişme olmadı. Aldığı yine on bin TL oldu.

Yüzdelerle emekli maaşını şu kadar artırdık demenin emekliye hiçbir faydası olmadı. Asıl sorun emeklilerin yaşamlarını insanca sürdürebilecekleri bir (yüzde olarak artırdık deyip, hiç artırma yapamamış olmak yerine) yaşamını sürdürebilecek insanca bir emekli maaşının ödenmesi zorunlu hale gelmektedir. 

Her ay açıklanan açlık ve yoksulluk rakamlarına bakıldığında emeklilerin maaşları mutlak yoksulluğun da altında kalmaktadır. Yaşamlarını sürdüremez hale gelmektedirler.

İktidar emeklilere ödedikleri maaşlarla, emeklilere verdiği toplumsal değeri göstermektedir. Emeklilerin toplumsal kimliklerini, toplumun yaşlılara gösterdiği değeri yerle bir etmektedir. Hükümetin, emeklilerin toplumsal statülerini, saygınlığını ve sosyal ilişkilerde görünürlüğünü yok edecek derecede bir emekli maaşlıyla verdiği değeri göstermektedir.

Emekliye verilen toplumsal kimlik ve statü, AKP iktidarının verdiği değerle ancak bu kadar olabilmektedir. Varlığı bile, beli olmayan. Bir var bir yok.