Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız, elbette ki Türkiye’de törenler düzenlenecek, birçok kişi kutlamalar yapacak ve bazıları da çıkıp hararetli hararetli nutuklar atacak.
Açıkçası kaç kişi egemenlik hak ve özgürlüklerini konuşacak, bu halkın, sadece bu halkın da değil dünya genelinde birçok halkın egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşabilmek için ne büyük acılar çektiğini, ne zorlu savaşlar verdiğini kim anlatacak çok merak ediyorum.
Egemen olmak demek yönetmek, kural koymak ve kanun yapmak demektir.
İnsanlık tarihinde egemenlik hak ve özgürlüklerini ilk olarak kazanan halk Amerikan halkıdır. Amerikan halkı birleşmiş, İngiliz monarşisine karşı savaşmış, kazanmış ve yeni bir monarşi yerine halk egemenliğine dayalı bir cumhuriyet kurmuştur.
Bu tarihte kurulan ilk gerçek halk egemenliğidir, öncesinde tüm dünyada hanedan egemenlikleri vardı ve hanedan egemenlikleri egemenlik haklarını iki büyük yalana dayandırmaktaydı, bu iki yalan:
BEN ASİL KANDAN GELİYORUM
BENİ TANRI SEÇTİ
Amerika’da yaşanan halk devrimi sonrasında ise iktidarın kaynağı bu iki yalan yerine halkın seçimi olmuştur ve milli irade kavramı ortaya çıkmıştır.
Dünyada yaşayan birçok halk vardır, halklar siyasi ve askeri bir mücadele sonucunda egemenlik hak ve özgürlüklerini elde ettikleri zamansa bir millet oluştururlar. Millet en temelde egemenlik hak ve özgülüklerini kazanmayı başarmış halk demektir.
Amerikan devrimini Fransız ve Bolşevik devrimleri izlemiş, batı uygarlığına ait bu iki toplumda halk monarşiye karşı savaşmış ve egemenlik haklarına kavuşarak birer cumhuriyet kurmuşlardır.
Bir doğu toplumunda halk egemenliğinin tesisi ise ilk defa Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimi sayesinde gerçekleşmiştir. Türk halkı hem Osmanlı monarşisine ve hem de işgalci yabancı emperyalist güçlere karşı savaşmış, kazanmış, egemenlik hak ve özgürlüklerini söke söke almıştır. Bu devrim doğu toplumlarındaki ilk ve dünyadaki dördüncü büyük halk devrimidir.
Ayrıca söylemem gerekir ki Türk halkı egemenlik hak ve özgürlüklerini iki cephede; hem içeride Osmanlı Hanedanının güçlerine ve hem de yabancı işgal güçlerine karşı savaşarak kazanmıştır.
Türk halkı egemenlik haklarını iki cephede savaşarak elde eden tek halktır.
23 Nisan işte bu devrimin başlangıç tarihidir ve bu sene yüzüncü yılını kutlayacağımız Cumhuriyet’in kurulduğu 29 Ekim tarihi ise Türk Devriminin başarılı olup resmiyet kazandığı tarihtir.
23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in Meclisi toplarken savunduğu ana ilke “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.” ilkesidir.
20 Ocak 1921 tarihli TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU’nun birinci maddesi şöyledir:
Madde 1.- Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
Bu madde 29.Ekim 1923 tarihinde değiştirilerek aşağıdaki şekli almıştır.
Madde 1.- Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.
Binlerce yıl boyunca bir ailenin hükmü altında, bir hanedanın egemenliğinde yaşamış halkların egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşması elbette ki çok önemli fakat önemli olduğu kadar kıymetinin anlaşılması da bir o kadar zor olan bir olgudur.
Bu gün bile ülkemizde egemenlik hak ve özgürlüklerini tartışmaya açan şeriatçı ya da diktatöryal siyasetlerin toplumda bu kadar ilgi görmesinin altında yatan sebep; halkın egemenlik hak ve özgürlüklerinin kıymetinin farkında olmaması bu hak ve özgürlüklerin ne kadar büyük acılar pahasına ve ne zorluklarla elde edildiğini bilmemesindendir.
Toplumun ciddi bir kesiminde gözlemlenen, saltanat, hilafet ve Osmanlı hayranlığı soğuk savaş yıllarında geniş kesimlerin beyninin Komünizm ile mücadele kapsamında yıkanması yüzündendir.
Oysa sadece Osmanlı’da değil herhangi bir saltanat düzeninde halkın en ufak bir egemenlik hakkı ya da özgürlüğü bulunmamaktadır!
Bu düzenlerde egemen olan hanedandır, halk ise o hanedanın kulu ya da kölesidir. Hanedan düzenlerine övgü düzmek en başta hanedan düzenleri tarafından ezilen, sömürülen, her türlü insani hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan atalarımızın hatırasına büyük bir saygısızlıktır.
Geçmişte hanedanlar güçlerinin önemli bir kısmını dinlerden alır ve haksız iktidarlarını daima tanrı tarafından seçilmiş olmak yalanı üzerine bina ederlerdi.
Bu gün, 21. Yüzyılda hala şeriat savunucularının olması aslında son derecede tuhaftır. Şeriat demek halkın, hatta insanların kanun yapma, kural koyma, yönetme, denetleme ve yargılama yetkisinin olmaması demektir.
Şeri rejimlerde insanlara kanun yapma kural koyma yetkisi asla tanınmaz! Kanunların bir ilah tarafından yapıldığına, kuralların bir ilah tarafından konulduğuna inanılır. Bu rejimlerde tanrı tarafından seçildiği iddia edilen hanedanlar ve din adamlarının bu kanunları ve kuralları uygulamakla sorumlu olduğu ileri sürülür. Bu manada da sıradan insanlara ne yasa yapma, ne kural koyma, ne yönetme, ne yargılama ve ne de denetleme hakkı verilir.
İşte büyük devrimci Mustafa Kemal önderlik ettiği Türk devrimleri sayesinde bu arkaik düzeni yıkmış ve yerine halk egemenliğine dayalı yeni bir cumhuriyet kurmayı başarmıştır. Bunun ne büyük bir devrim olduğunu idrak edemeyenlerin bu toplumda hala var olması gerçekten de üzüntü ve dahası kaygı verici bir durumdur.
Halkımızın büyük kısmının Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgisi ve saygısı onun bu halka kazandırdığı egemenlik hak ve özgürlükleri yüzündendir, işte 23 Nisan bu kazanımın bayramıdır ve hepimiz o büyük devrimciye sonsuz ölçüde minnettar olmalıyız.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun…