EBRU APALAK
“Kurtlar” isimli kısa filmiyle 7. Esaretten Cesarete Kısa Film Yarışması’nda Kurmaca Kategorisi’nde En İyi Film Ödülü’nü alan 24 yaşındaki Ecre Begüm Bayrak, konuşmasında tutuklu öğrencileri anması ve Grup Yorum’a yönelik sansürü eleştirmesinin ardından yaşananlarla gündeme geldi. Yönetmen Emin Alper, oyuncu Şenay Gürler gibi birçok sinemacı ve toplumun farklı kesimlerinden birçok insan Bayrak’a destek mesajı verdi. Törende TRT Haber Spikeri Oya Eren’le eşi Alparslan Özkan’ın linç girişimine maruz kalan Bayrak, yaşadıklarını, ilk kısa filmini ve politik sinemaya bakışını SONSÖZ’e anlattı.
- Ödül töreninde tutuklu öğrencileri anmanız ve Grup Yorum’a yönelik sansürü eleştirmeniz üzerine yaşananlar çok konuşuldu. Sahnede ve sahneden indikten sonra ne hissettiniz?
- Ecre Begüm Bayrak: İsmi “Esaretten Cesarete” olan bir kısa film yarışmasında, bağımsız sinemanın bu kadar özgür ve demokratik bir alan olması hasebiyle hiç böyle bir tepki beklemiyordum. Orada sadece bir sanatçı olarak sanata sansür uygulanmasına tepki göstermek istedim. Çünkü hiçbir somut sebep yokken bazen filmlerimiz sansürleniyor, gösterilmiyor ya da yasaklanıyor. Bir şeye takılıyorlar ve oradan sansür çıkıyor. Sansüre uğrayan, şarkıları platformlardan kaldırılan, dinlediğim de bir müzik grubu olan Grup Yorum’a bir dinleyici ve sanatçı olarak destek olmak istedim. Ben, ekibim, arkadaşlarım ve festival ekibi çok şaşırdı. Tutuklu öğrencileri anmaktan daha meşru bir şey olamaz, o gün serbest bırakılan öğrenciler de vardı. Bir suçları olsa serbest bırakılmazlardı. Bu kimi, neden rahatsız eder? Bir müzik grubunun isminin anılması kimi, neden rahatsız eder anlam verebilmiş değilim. Oya Hanım'ın “Siyasi mesajlara yer vermeyelim” demesinin ardından sahneden inecektim, efendice salonu terk edecektim. Sahneden inerken kendisinin bize ettiği hakaret, küfür ve iftiralarla birlikte karşı tepki göstermemiz gerekiyordu. Şok olduk, uzun bir süre cevap veremedik. Bize mi söyleniyor yoksa orada başka bir şey mi oluyor emin olamadık. Çok üzgünüz. Daha demokratik ve barışçıl bir yaşam ve bir ülke, özgürce düşüncelerimizi ifade edilebilmek için sanat yapıyoruz. Kısa film ve bağımsız sinema böyle bir alan. Sözümüzü söyleyebileceğimiz bir alanda böyle bir sansüre ve hakarete uğramak çok büyük bir saygısızlık. Çok üzüldük, çok şaşırdık. Hiç beklediğimiz bir tepki değildi. Üzgün ve öfkeliyiz.
- Toplumun farklı kesimleri sosyal medya aracılığıyla size destek oldu. Bu tepkiler size nasıl hissettirdi?
- Ecre Begüm Bayrak: Hiçbir kötü mesaj almadım. Kötü mesaj aldığım insanlar onlar gibi hakaret ve küfür etmeden sadece düşüncelerini belirttiler. Hakaret, tehdit almadım. Genel olarak mesajlar çok olumlu. İnsanlar beni çok destekledi. İnsanın bir tutarlılığı olmalı. Bu tutarlılığı göstermediğiniz noktada sizin karşı tarafa “terörist”, “vatansız” gibi bir ithamda bulunmanızın hiçbir anlamı yok. İnsan önce “Ben tutarlı mı hareket diyorum?”, “Onurlu mu yaşıyorum?” diye kendine bakmalı. Seyircilerimiz, halkımız, milletimiz bunu bildiği için bizden yana tavır aldılar. Bize yazan ülkücüler, sosyalist muhalifler ve sanat camiasından insanlar var. Liselilerden ortaokul çocuklarına, sendikacılardan eski MHP’lilere kadar halkın birçok kesiminden insan destek oldu. Sağduyu sahibi ve diyalektik düşünebilen herkes nedensellikleri ve sonucunu idrak edebilir.
“SİNEMA POLİTİK OLMALI”
- Sanatın siyasetten ayrı tutulamayacağını düşünüyorsunuz. Bir sanatçının politik sorumluluğu nerede başlar?
- Ecre Begüm Bayrak: Biz bu topraklarda yaşıyoruz. Bir şaire ya da bir ressama göre çok daha fazla geniş kitlelere ulaşabilme, filmlerimizi dünyanın dört bir yanındaki salonlarda gösterebilme, yapısı itibarıyla görsel ve işitsel bir sanat olduğu için sosyal medya dahil dünyanın her yerine ulaşabilme olasılığı olan bir sanat icra ediyoruz. Her yönetmen ve sanatçının bu topraklarda yaşanan meseleleri anlatması, bireysel bir hikâye anlatacaksa bile bunun politik bir yanının olması gerektiğini düşünüyorum. 24 yaşındayım. Ta Osmanlı'dan beri bu toprakların yaşadığı birçok şey var. Hikâyelerle, acılarla dolu bir memlekette yaşıyoruz. Bu toprakların insanlarının acısını da sevincini de kahramanlıklarını da yenilgilerini de anlatmak gerek. Bu yüzden sinema politik olmalı ve politik sinema yapıyorum.
“TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİYSEM ORADA NE İŞİM VAR?”
- Aldığınız tepkiler arasında sizi şaşırtan bir şey oldu mu? Eren’in avukatı Ece Begüm Pazarcı, sosyal medyadaki yorumlara dair hukuki yollara başvuracaklarını X hesabından duyurdu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ecre Begüm Bayrak: Kendileri benim terör örgütü üyesi olduğumu, bizim onlara hakaret ettiğimizi söylemiş. Bir hukukçu olarak böyle bir şeyi gerçekten inanarak mı söylüyor? Annem yaşında bir insan olarak 24 yaşında genç bir kadını böyle bir şeyle itham etmekten acaba hiç gocunmuyor mu? Eğer hukuki bilgileri bu konuda yeterli değilse kendilerine akıl veren bir hukukçu dostları yok mu? Çünkü onlarca şahit var, Oya Hanım’ın bize saldırdığına ve hakaret ettiğine dair birçok video var. Herkesin görüşüne saygı duyan bir insanım. Oya Hanım’ın “Askerime, polisime kimse laf edemez” söylemleriyle ilgili bir problemim olmadığı için bunları söylemesine bir şey söylemezdim. Bizim için problemin başladığı yer; eşiyle birlikte bize hakaret ve küfür etmesi, iftira atması. Kendi düşüncelerini tabii ki söyleyebilir. Bunlarla bir derdimiz yok. “Siz terör örgütü üyesisiniz ve müvekkilime hakaret ettiniz. Dolayısıyla sizi dava edeceğiz.” demesi bana çok mesnetsiz ve zavallıca geliyor. Bu çok komik ve acınası. Gerçekten üzülüyorum. 24 yaşında, üniversiteden yeni mezun olmuş genç bir kadınım. Terör örgütü üyesiysem orada ne işim var? Ekibime de aynı terbiyesizliği yaptı. Kendilerinin bir yerden rant sağlamak için, bulundukları mevki ve makamlarda yükselmek, birilerine yaranabilmek için kullanacakları bir basamak değilim. Bu suçlamaları hiçbir şekilde kabul etmiyorum. Grup Yorum’a yöneltilen “terörist” suçlamasını da kabul etmiyorum. Bizi en çok şaşırtan, anlam veremediğimiz tepki sevgili Oya Hanım’ın tepkisiydi. Bize “dağ fareleri”, “sarı torba”, “PKK'lı terörist” diye bağırdı. Sarf ettiği sözlerin muhatabı ben değilim. Çok şaşkın ve üzgünüz.
“İMKÂN OLDUKÇA ÜRETMEYE DEVAM EDECEĞİM”
- Bu yaşadıklarınız sinema yolculuğunuzu nasıl etkileyecek?
- Ecre Begüm Bayrak: Daha önce başka bir yere verdiğim röportajda “Eğer yapabilirsem politik film yapmaya devam etmek istiyorum.” demiştim. “Kurtlar”, ilk filmim. Yolculuğa çıkarken bu kadar uçlaştırılmış bir şeyi tahmin etmesem de aşağı yukarı böyle bir yolculuğu olabileceğini tahmin ettiğim bir film. Sonraki filmlerim de bu şekilde olacak. Devlet olarak 24 yaşında başarı kazanabilme, ülkesini yurt dışında temsil edebilme şansına sahip bir yönetmeni destekleyip desteklememek kendilerine kalmış. Ya yurt dışında ülkesini layığıyla temsil edebilecek gençlerin yanında duracak ya da onlara saldıran, çeşitli siyasi semboller yapan, küfreden ve kendisiyle birlikte TRT kurumuna saldırılmasına da sebep olan, bu söylemlerle halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden kişilerin yanlarında duracak. İmkân oldukça üretmeye devam edeceğim.
AYDINLARA 6 ŞUBAT DEPREMİ ELEŞTİRİSİ
- Filminizde güç, sorumluluk ve vicdan temaları dikkat çekiyor. Kaymakam Behçet'in inkârı ve Ilgın’ın duyarsızlığı üzerinden nasıl bir sistem eleştirisi yapmak istediniz? Bu karakterleri yaratırken nereden beslendiniz?
- Ecre Begüm Bayrak: Ilgın’ı yaratırken yola çıktığım yer, o yaşadığımız büyük felaket, 6 Şubat 2023’teki depremde oraya desteğe giden “sanatçı” ve “fotoğrafçıların” orada üretilmesi ve fotoğraflanması gereken bir sanat yapıtı varmış gibi oradaki insanların acılarını, sefaletlerini, enkazı çekip bunu estetize etmesiydi. Ilgın’ı yaratırken arkaya koydukları acıklı müziklerle, yazdıkları acıklı şiirlerle hiçbir pozitif dayanağı olmayan tamamen estetize etmeye yönelik tavırlarından yola çıktım. Orada halk acı çekiyor. Kurtlar’da da aynı şekilde. Çocuklarının öldüğünü söylüyorlar. Oraya gelen sanatçının tek yapması gereken şey eşiyle konuşmak, “Acaba kanalı kapatsak mı?” gibi bir şey söyleyebilmek. Bürokratik olarak böyle bir sorumluluk alamaz ama Türkiye'de yaşadığımız için böyle bir sorumluluğu alabilir gibi bir ütopya yarattım. Bunu yapabilecekken olanları sadece bir senaryo malzemesi ve sanat yapıtına dönüştürmeye çalışıyor. Kadını dinlemesine, mezarlığa birlikte gitmelerine rağmen “Ben bir şeyler yapmalıyım”ı çağrıştırmaktan ziyade “Bunu bir yazayım”a dönüşüyor. Ilgın’ın tavrı aydınlara bir eleştiriydi. Behçet’e ise bugün sık karşılaştığımız -işini hakkıyla yapan devlet görevlilerini tenzih ediyorum- halkın sorunlarına kulak kapatan, sorumluluğu üzerinden atan bir yerden yaklaştım.
- Fatma’yla Ilgın’ın oturup konuştukları sahnede aydınlara yönelik eleştirilerinizi Fatma’nın ağzından duyuyoruz. Vurucu, laf kalabalığı yapmayan, filmin temasına hizmet eden diyalogları ne kadar sürede yazdınız?
- Ecre Begüm Bayrak: Senaryoyu bir günde yazdım. Metrobüste giderken aklıma geldi. İlk aklıma gelen filmdeki “Gidelim buradan Behçet” repliğiydi. Ilgın’ı ve Behçet’i yarattım. Neden “Buradan gidelim Behçet?” diyebileceğini düşündüm. Ofise gittim, senaryonun ilk taslağını yazdım. Jandarmayla Behçet’in, Fatma’yla Ilgın'ın sahnesi düet şeklinde gidecekti. Paralel kurguyla gitmesini istediğim bir sahneydi. Bazı teknik sebeplerden ötürü onları iki ayrı sahne olarak kurguladık, daha vurucu oldu. İyi ki öyle yapmışız. Onları bir şiir gibi yazdığım için diyaloglardan bağımsız olamazdı. Orada o kadar ağır bir dil kullanıp yüzeysel şeyler yazsaydım çok eğreti duracaktı. Hepsini o ilk şiire göre yazdım, sonra onları diyaloga çevirdim. Oyuncularım da epey ağızlarına oturtarak, hiç eğreti durmadan oynadılar.
“ÜNİVERSİTEDE DÖRT KİŞİNİN TOPLU YÜRÜMESİ BİLE ADALET ARAYIŞI GEREKTİRİYOR”
- Filmde köylülerin adalet arayışı ile merkezî otorite arasındaki gerilim ön planda. Bu hikâyeyi bugünün Türkiye’sine ait hangi toplumsal meselelerle ilişkilendiriyorsunuz? İzleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Ecre Begüm Bayrak: Karadeniz'de Cengiz Holding tarafından maden ocağı yapılmaya, doğası yok edilmeye çalışılan İkizdere direnişinde halkın memleketini koruma tepkisinden tutun kadın cinayetlerine kadar her şey bir adalet arayışı. Bulunduğumuz konjonktürde dört kişinin üniversitede toplu yürümesi bile bir adalet arayışı gerektiriyor. Aslında Türkiye'deki bütün toplumsal olaylarla ilişkilendirilebilir. İlla bir kesimin yaşadığı bir şey değil halkın tüm kesimlerinin yaşadığı bir şey olarak nitelendiriyorum.
- Yeni film çalışmanız var mı?
- Ecre Begüm Bayrak: Eylülde çekeceğim kısa film projem var.
“HERKESİ SADECE SAĞDUYUYA DAVET EDİYORUM”
- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Ecre Begüm Bayrak: Bu mesele o kadar saçma bir hâl almaya başladı ki… Yedi yıllık, ufak, ismi bile çok duyulmamış bir kısa film yarışması. 24 yaşında bir genç tarafından çekilmiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenmiş, ödüller almış, prömiyerini Altın Portakal’da yapmış bir kısa film var. Yurt dışında da gidip geleceğimiz yerler var. Sansüre uğrayan herkesin yaptığı gibi bir müzik grubuna yönelik destek açıklaması var. Tutuklu öğrencilerle dayanışma var. Mesele o kadar saçma bir mesele ki herkesi sadece sağduyuya davet ediyorum.
ECRE BEGÜM BAYRAK KİMDİR?
Ecre Begüm Bayrak, 2001 yılında Kocaeli İzmit'te dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nden 2023’te mezun oldu. Öğrenciliği boyunca reji asistanlığı yaptı.
2021’de Fikret Reyhan'ın yönettiği “Cam Perde” filminde “Ebru” karakterini canlandırdı.
İlk kısa filmi “Kurtlar” dünya prömiyerini 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptı. Film, Luma Kısa Film Festivali ile Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali’nin Panorama Seçkisi’nde izleyicilerle buluştu.