Yaşayan bilir. En zor duvar, yaşadığımız feodal çevrenin duvarlarını yıkmaktır. Bu duvar aileden başlar, köy, kasaba,...
Yaşayan bilir. En zor duvar, yaşadığımız feodal çevrenin duvarlarını yıkmaktır. Bu duvar aileden başlar, köy, kasaba, şehir ve dünya ölçeğine kadar gider. Ekonomik olarak az gelişmiş, dışa bağımlı, Emperyalist güçler tarafından bilinçli olarak geri bıraktırılmış, düşünce ve yaşam tarzının; dogmatik düşünceler, futbol vb. uğraşlarla beslendiği ülkelerin somut gerçeğidir kitapta sözü edilenler.
Mehmet Arayıcı da ilk önce duvarları yıkmaya buradan başlamış. Ne kadar başarmış AYDINLANMA YOLUNDA BİR GEZGİN isimli kitabını okuduğunuzda karar vereceksiniz.
Hayatı boyunca bugüne kadar yaşadıklarının her dönemini gerek içinde bulunduğu zaman diliminde gerekse daha sonra sorgulayarak ve metafizik bilim/düşünce ile diyalektik bilim/düşüncenin tahlili için yetersiz birikimine rağmen hep araştırıp kafa yorarak bugünlere gelmiş. Okuma ve öğrenme açlığının yavaş yavaş doymaya başladığındaysa doğal olarak, birikimlerini insanlara aktarma isteği doğmuş.
Arayıcı’nın AYDINLANMA YOLUNDA BİR GEZGİN isimli kitabında; bir taraftan kendi feodal çevresindeki çelik çekirdeği kırma mücadelesini verirken diğer taraftan da cesurca, bilerek ve isteyerek kendi kafasındaki duvarları yıkmanın mücadelesini verdiğini görecek ve okuyacaksınız.
Anadolu’da ceviz ağacının gölgesinde ot bitmez derler. Israrla bütün yolları deneyerek, bütün labirentleri aşarak, kafasındaki soruların cevabını bularak, bırakın ceviz ağacının dibinde ot bitirmeyi bir gülistan yaratıyor ve elimizde okuduğumuz kitabı yazma aşamasına ulaşıyor.
Mehmet Arayıcı; AYDINLANMA YOLUNDA BİR GEZGİN kitabında, kendi birikimlerinin yanında dünyanın her yerinden pek çok bilim insanının da bilgilerine, kaynaklarına başvurmuş. Çok değerli bilim insanlarından, yazarlardan alıntılarla da kitabını hem bilimsel bir temele dayandırıyor hem de değerli bilgileri okuyanlarına aktarıyor.
108 başlıkta topladığı kitabın konularında hem özel yaşamından kesitler hem de çok değerli bilgiler bulacaksınız.
Mehmet Arayıcı; 1950 Çorum, Boğazkale ilçesi Emirler köyünde doğdu. İlkokulu 3. Sınıfa kadar köyünde, dördüncü ve beşinci sınıfları Alaca’da tamamladı. Ortaokul ve Liseyi dışarıdan bitiren Arayıcı, uzun yıllar terzilik yaptı, daha sonra oto yedek parçacılığı üzerine işyeri işletmeye başladı. Bir süre de araçla şehirleri dolaşarak oto parçaları pazarlama yöntemiyle çalıştı ve emekli oldu. Daha sonra 2015 yılında AÖF İşletme Bölümü ön lisans diploması alarak mezun oldu.
Evli olan Arayıcı’nın, ikisi de evli ve Eczacı, bir kızı ve bir oğlu var ve onlardan olma dört torunu var. Halen Ankara’da ikamet etmekte.
AYDINLANMA YOLUNDA BİR GEZGİN’den birbiriyle ilintili iki alıntıyı sizinle paylaşmak istedim. AYDINLANMA YOLUNDA BİR GEZGİN’in yolu açık okuyanı çok olsun.
“Adı Mehmet Kaya, Vanlıymış aynı zamanda da Kürt’müş dediler. Uzun boylu esmer davudi sesli bir insandı. Okul açıldı. Kendisini tanıttı, sıra bizimle tanışmaya geldi. Soruyor adın ne? “Mıstık Oğretmenim”, “oğretmenim değil, öğretmenim diyeceksin, Mıstık değil, Mustafa. Ne demek Mustafa?”, “Bilmiyorum oğretmenim”, “oğretmenim değil öğretmenim. Mustafa, seçilmiş demektir. Senin adın ne “İrasim öğretmenim”, hay dilini eşek arısı soksun. Oğretmenim değil, öğretmenim diyeceksiniz, İrasim değil, Rasim. Rasim ne demek? “Bilmiyorum oğretmenim”. Bak hele oğretmenim diyor, öğretmenim de bakayım. “Öğretmenim” işte oldu tamam. Rasim demek resim demektir. Sıra bana geldi, senin adın ne? “Memice öğretmenim”. Memice değil, Mehmet de bakıyım. “Mehmet”. Mehmet demek kahraman demektir? Soy isimlerimiz öz Türkçe olurken, nedense isimlerimiz hep Arapçaydı. Tanışma faslı böyle devam etti gitti.
…
Derken oruç ayı geldi çattı, ben de nöbetçiyim. Öğretmenim, “Mehmet oruç musun?” evet öğretmenim dedim. “Sen zaten on bir ay oruçsun, sana oruç falan düşmez.” Dedi. Elindeki su dolu bardağı verdi, “al şu suyu iç” dedi. Ben de içtim. Daha sonra sürahiyi su ile doldurdu, “sıradan başla, oruç olanların hepsine su içir” dedi. Bütün öğrenciler geldi, andımız için sıraya dizildiler. Ben bir elimde su dolu sürahi, bir elimde bardak, öğretmenim söyledi orucum diyen herkes su içecek dedim. Öğrencilerin kimisi ben içmem diyor, kimisi ağlıyor. Öğretmen söyledi içmeyen olursa ceza verecek dedim. Hepsi de içti. Yalnız Sadettin Aklan diye bir öğrenci ağlayarak kaçtı evine gitti. Gider ağlayarak, abisine “öğretmen bana zorla oruç yedirdi” der. Biraz sonra abisi Şahin Aklan elinde baltayla “nerede o dinsiz, ben onu keseceğim” diyerek okula geldi. Öğretmen okulda lojman olarak kullandığı yere kaçtı kapıyı ardından kilitledi. Şahin elindeki baltayla kapıyı kırmaya başladı, biz hemen muhtara haber verdik. Muhtar ve köylüler geldi de Şahin’i güç bela alıp evine götürdüler. Öğretmen oruç tutmuyor, sigara içiyor, içtiği gibi sigaradan oruç bozulmaz diyor. Ailelerimize söyledik, hepsi de koskoca adam oruç mu yemiş, utanmıyor mu diye öğretmene tepki gösterdiler. Öğretmenim köylülerle din konusunda hiç anlaşamazdı. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, cumaya gitmez, tam bir beynamazdı. Bu durum da köylülerin hiç hoşuna gitmezdi. Yalnız şahane bir öğretmendi. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğimizde hem gazete okuyabiliyor hem de mektup yazabiliyorduk. Ben Mehmet öğretmende üçüncü sınıfa kadar okudum, 4 ve 5. Sınıfları Alaca’da okudum. Öğretmenim köydeki öğrencilerin beşinci sınıfta diplomalarını verdi ve tayinini istedi köyden ayrıldı gitti. Zannedersem, 1997 yılı olacak. Amcamın torunu Mehmet’le köyün içinde dolaşıyoruz. Bu arada caminin hoparlöründen ezan okundu. Mehmet’e döndüm sordum, bu ezan okuyan kim? Köyün hocasının sesine benzemiyor! Dedim. “Bu ezanı öğretmen okuyor hoca izinli olduğu zaman”. Öğretmen hocalık yapıyor. Zaten kendisi imam hatip lisesi mezunu” dedi. Peki, öğretmenliği kim yapıyor? “Öğretmenliği kim yapacak, saldım çayıra Mevla’m kayıra, diplomayı verip gönderiyorlar, çocuk ilkokulu bitiriyor, doğru dürüst gazete okuyamıyor” dedi. Öyle şey mi olur dedim. Mehmet yoldan geçen bir çocuk çağırdı. “İşte bu çocuk geçen sene ilkokulu bitirdi”, benim elimde gazete vardı, çocuk çat pat dedi gazeteyi okuyamadı. Sonra Mehmet döndü “köylü diyor ki, bu köye Kürt öğretmen gibi öğretmen gelmedi diyor” dedi…