Atatürk’e göre, “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne denmemelidir. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla alakadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır.”
1923-1938 döneminde Türk Dış Politikası bu temel ilkeler etrafında şekilleniyordu. Atatürk: “Hiç kimsenin hakkına el uzatmak istemediğimiz gibi başkalarının da yaşama ve bağımsızlık hakkımıza saygı gösterilmesinden başka bir isteğimiz yoktur. Ulusal sınırlarımız içinde yabancıların işlerimize el sokmalarından uzak olarak her uygar ulus gibi özgür yaşamaktan başka bir amacı olmayan Türk ulusunun bu yasal hakkı sonunda insanlık ve uygarlık dünyasınca kabul edilecektir. Meclisimiz ve meclisimizin hükûmeti savaş ve serüven düşkünü olmaktan uzaktır. Tersine, barışı ve esenliği yeğler. Özellikle insancıl ve uygar ülkelerinin gerçekleşmesinden yanadırlar. İşte bu ilkeler doğrultusunda gerek Doğu gerek Batı dünyasıyla iyi ilişkiler ve dostluk bağları ararlar” diyordu.
Rusya, Çin, Amerika, Türkiye ve Suriye’ye kadar uluslararası gelişmelerin, gerilimlerin hat safhaya ulaştığı bir kırılma noktasındayız. Yeni bir dünya düzeni kurulmaya çalışılırken tüm bu olupbittiler içerisinde kim nerede yer alıyor ve biz neredeyiz?
Trump, yeniden iş başına gelmesiyle ipe sapa gelmez acayip şeyler söylemeye başladı. Sanki ağzından çıkanları kulakları duymuyor. Gazze katliamını ve yapılan soykırımı bütün dünya konuşuyor. Trump’ın gelmesi ile birlikte Gazze meselesi farklı bir boyuta ulaştı. “Gazze cehenneme dönecek, kıyamet kopacak” diyor. Taş taş üstünde kalmamış, daha neyin kıyameti kopacak? Netenyahu ve hükümeti de bu durumdan memnun görünüyor. ABD ve İsrail’in bu insanlık dışı planları söylemleri hedefine ulaşır mı? Gazze ile Önümüzdeki dönemde bizi ne bekliyor? Volternet yayınında Thierry Meyssan’ın yaptığı açıklamaya göre “Amerikan Ekspresyonizm” deniliyor. Diyor ki: “Amerika Birleşik Devletleri Tanrı tarafından dünyayı aydınlatmak üzere seçilmiş bir tepe üzerindeki bir ışıkmış” buna inanıyorlar ve Amerika’nın ilk 47 Başkanının tamamı da bu mitolojiye inanıyor.
Bütün Dünya bunların emrinde... “Mesih’im” diyor adam. “Tanrı Beni yolladı işte bakın öldürmedi. Kulağımdan Yaralandım” İşte size Dünyayı orman kanununu ile yönetirim diyen bir adam. Şaşıracak bir şey yok diğerleri de öyleydi. Adamların işi gücü orman kanunu... Siyonist teolojiye göre belli bir zamana kadar da İsrail’i kollayacaklar ama en sonunda onlara da kazığı atacaklar. Emlakçı Trump’ın iş başına geldikten sonra yaklaşımı her şeyi para olarak değerlendirmek. “Kudüs başkent” olacak diyen bir adam. Başa getirdiği Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Üyesi Elise Stefanik’e göre İsrail’in batı Şeria’daki işgalleri kutsal kitaba uygundu. Trump’ın İsrail’e atadığı büyükelçi Mike Huckabee:” buranın adı Batışeria filan değil Samiriye Cudeadır” diyordu.
Anlaşılıyor ki Batışeria’yı ve gazzeyi yok edecekler, oranın halkını da bilinmez yerlere sürecekler. Onlara göre bütün Filistinliler başka ülkelere gitmeli bir daha da geri dönmemeliler. Golan tepelerindeki İsrail işgali hukuka uygundur. Grönland benim, Panama da benim, yani Meksika Körfezi’de Amerikan Körfezi oluyor. Bu azgınlık Dünya’nın hızlı değişiminden kaynaklanıyor. Tek kutuplu devlet anlayışı yerine Dünya çok kutupluluğa doğru gidiyor. Ufukta olaylara göre bunun belirtileri var dolayısıyla adamlar çıldırdı. Birdenbire savaşa ve orman kanununa başvurma sebeplerinden birisi de BRIC, BRIC için ilk olarak 2001 yılında Goldman Sachs ekonomisti Jim O’Neill çok yakın bir gelecekte Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin 20 yıl içinde Büyük ağırlık kazanacağını ve Geleceğin en büyük ekonomileri bu dört ülkenin potansiyel gücü ve ekonomik büyüme hızı, dünya ekonomisine yön verecek yeni bir güç bloğu olarak kendine yaygın bir kullanım alanı bulmasına neden oldu.
2010 yılında Güney Afrika’nın da katılmasıyla blok BRICS adını aldı. BRICS grubu, en son Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde gerçekleştirdiği 15. BRICS Zirvesi’nde 2024 itibariyle toplam beş yeni ülkeyi (Mısır, İran, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan) bünyesine kattı.
Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı gibi kritik suyolları BRICS’in kontrolünde olunca o zaman Trump’da, İngiltere de, İsrail de çareyi savaşta gördü. İran’a yönelik maksimum baskıdan bahsedildi. Sanki bundan önceki süreçte İran üzerinde şimdiye kadar hiç baskı kurmamışlar gibi baskıyı daha da artıracağını söyledi. Hatta Tesisleri vurmalıyız gibi açıklamalar yaptılar.
Mezopotamya projesini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Mezopotamya projesi dediğimiz şey aynı zamanda toplum tarafından ülkemizde büyük İsrail projesi olarak bilinir. Netice de İran ve Türkiye’nin Hedefte olduğunu bilelim.