İki ablasından sonra sıcak bir temmuz günü Ankara’nın şirin ilçesi Beypazarı’nda Dünya’ya geldi.
Babası iyi bir helva ustasıydı. Beypazarı’na davet edilmiş orada yerleşmiş ve işe başlamıştı. Kısa bir müddet sonra kendi işini kurmaya karar verdi. Kardeşini de Beypazarı’na getirterek işe koyuldu. Helva ve şeker imalatı başarıyla sürerken çevre illere de sevkiyata başlamıştı. Düzenli seferlerle başarılı bir pazarlama organizasyonu gerçekleştiriyordu. Abidin, iki kız çocuktan sonra Dünya’ya geldiği için hem seviliyor hem de şımartılıyordu. Ne de olsa evin tek erkek evladıydı. Her dediğini yapan bir babası vardı. Babasının işinden dolayı harçlık sıkıntısı çekmiyordu.


Abidin güzel sanatlara ilgi duyuyordu. Ortaokulda öğretmeni yaptığı tabloyu çok beğenmiş sergi için onun yaptığı resmi seçmişti. Herkes manzara resmi yaparken o soyut bir resim yapmıştı. Çok sevdiği bir bölünde üniversite tahsilini yapmış Ankara Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünü bitirmişti. Ama hedefleri bambaşka olduğundan okuduğu bölümü meslek olarak seçmeyi düşünmedi.
İlkokuldan itibaren babasının işyerine gittiğinden kendisine büyük hedefler seçmişti.


Babasının imalathanesini büyütecek, fabrikalar kuracaktı. Marketlerin raflarında kendi helvalarını lokumlarını görmenin hayaliyle yaşıyordu. 19 yaşına geldiğinde babası Eskişehir’de bir helva tahin fabrikası aldı, başına’ da 19 yaşındaki Abidin’i getirdi. Askerliğini kısa dönem olarak yaptı. İşinin başına döndü.


Müteşebbislik babasından geçmişti. Ürünlerini pazarlamak üzere Ankara’da bir mağaza açtı. Koreli eşiyle bu dönem tanıştı. İngiltere’ye helva ihraç etti. Karşılıklı alışveriş sürerken iş yaptığı adam tarafından dolandırıldı. Mercedes araca binerken otobüse binmeye başladı ama yılmadı. Maddi manevi çöküntüye uğramış çok ağladığı günler olmuştu. Maaşlı işe girdi. Eşi de mağaza açmış gelir getirmeye başlamıştı. Büyük firmalarda yöneticilik yapıyordu. Birinden ayrılıyor 15 dakika geçmeden yeni teklif alıyordu. Ayrıldığı bir firma Toyota araba vermiş işten ayrıldığında jest yaparak arabayı geri almamış Abidin’e vermişti. 1999 depremi zamanı piyasalar çökmüş yine işsiz kalmış yine eve gitmiş hüngür hüngür ağlamıştı. Teklif geliyordu. Birinci ligde oynayan adama sanki amatör kümeden iş teklifleri geliyordu. Bu durum moralini bozuyordu.


Ne iş yapabilirim diye araştırmaya başladı. Bir fuara katıldı. Uluslararası bir emlak firmasının tanıtımını gördü. Gitti görüştü, Tam aradıkları çılgın tipti. Parası yoktu ama kendine inancı çoktu. Ablasının muhalefetine rağmen satarsam kazanırım, satamazsam bir şey kaybetmem diye düşündü. Ofisi borçla açtı. 4 ay hiç iş yapamadı. İlk işi bir kurumda çalışan spor spikerine daire satışı oldu. Parayı da alamadı. Bir Pazar günü ofise uğrayan tanımadığı bir kişi tarafından Zirve Kenti satması için kendisine önce 10 daire verildi. 15 gün içerisinde hepsini satınca projenin tamamını aldı. Şeytanın bacağı kırılmaya başlamıştı. Reklama ağırlık verdi. Billboardları afişleriyle donattı.


O tarihte en büyük işi bir sendikaya 12 milyon dolara sattığı arsadan aldığı 400 bin dolar hizmet bedeliydi. Parayı koyacak yer bulamadı.
İki çocuk babası Abidin Çağıran yıllardır kendi adıyla kurduğu markasıyla hizmet ediyor.
“Hayal et ve gerçekleştir. Ağaçların güzelliği içlerindedir. İnsanların güzelliği hayallerindedir” sözünü benimsedi. Hayallerinin peşinden gitti.