Pazartesi günü sizlerle paylaştığımız yazımızda, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ülkemizdeki yoksulluk ile ilgili rakamlarına yer vermiştik. TÜİK’in tüm çabalarına karşın, ülkemizde yoksulluğun azalacağı yere arttığına ilişkin verileri yayınlarken, Dünya Bankası’nın Dünya Bankası’nın (DB), “ 2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu” ndan bahsetmiş ve bugünkü yazımızda oradan derlediğimiz bilgilere yer vereceğimiz açıklamıştık.

Dünya Bankası’nın raporu, küresel yoksulluk, gelir eşitsizliği ve ikilim değişikliği arasındaki karmaşık ilişkileri değerlendirerek, gelecek için bir projeksiyon sunuyor. Raporda ülkemiz ve ülkemizde yaşanan derin yoksulluğun sebep ve sonuçları geniş bir açıdan değerlendiriliyor.

Raporda; küresel ekonominin, pandeminin yarattığı ekonomik şoklar, artan borç yükü ve büyüyen gelir uçurumlarıyla mücadele ettiğine dikkat çekilerek, küresel çapta yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin arttığına, yoksullukla mücadele çabalarının ise yavaşladığı belirtiliyor.

Dünya nüfusunun yüzde 8,5’i, yani 692 milyon insanın, aşırı yoksulluk içinde yaşadığı belirtilerek, bunun günde 2,15 doların altında bir gelirle yaşam mücadelesi anlamına geldiği ifade ediliyor. Bu durumun, aşırı yoksulluk, 2030 hedeflerine ulaşmayı zorlaştırdığı belirtilerek, “2024 ile 2030 yılları arasında yalnızca 69 milyon insanın aşırı yoksulluktan kurtulabileceği” görüşüne yer veriliyor.
DB’nin “2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu” ndan ülkemiz ile ilgili olarak da geniş bir değerlendirme yer alıyor.

TÜİK’in 2023 yılı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri’ ne göre, ülkemizde göreli yoksulluk oranının yüzde 13’lerin üzerinde. Gelirin yüzde 60’ı dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranı ise yüzde 21’i geçiyor. Özellikle eğitim düzeyi düşük kişiler arasında yoksulluk oranı daha da yükseliyor. Okur- yazar olmayanların yüzde 25,4’ü, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,6’sı yoksul olarak nitelendirilirken, yükseköğrenim mezunları arasında yoksulluk oranı yüzde 2,7 ile oldukça düşük düzeyde kalıyor.

Dünya Bankası’nın bahse konu raporu, küresel gelir eşitsizliğine dair çarpıcı sonuçlar ortaya koyarken, Türkiye de bu tartışmanın merkezinde yer alıyor. Gelir eşitsizliği açısından Türkiye, Avrupa’da ilk sırada ve dünya genelinde ise 130 ülke arasında 28. sırada bulunuyor. Nitekim, TÜİK’in son açıkladığı verilerine göre, Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği 2023 yılında önceki yıllara göre daha da bozuldu.

Türkiye’de gelir eşitsizliğinin derinleşmesi, sadece zengin ve yoksul arasındaki uçurumu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda orta sınıfın da hızla erimesine neden oluyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de orta gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 14,3 ile tarihsel olarak en düşük seviyesine gerilemiş durumda.

Gelir adaletsizliği sadece en yoksul kesimlerin değil, en zenginlerin de sorunu. Toplumsal düzenin bozulduğu, işsizliğin yüksek olduğu, suç oranlarının ve sosyal huzursuzlukların arttığı ve çevresel sorunların arttığı bir ülkede, ne kadar zengin olursanız olun, ne kadar korunaklı sitelerde oturursanız oturun, güvenlik öncelikli sorun olarak önünüze çıkıyor. Ülkemizde sorunların pek çoğunun nedeninin ekonomi kaynaklı olduğunu ve ekonomi kaynaklı problemlerin de temelinde gelir eşitsizliğinin yattığı bir gerçek.

Özetle;
Dünya Bankası, küresel bir sorun haline gelen derin yoksulluk ve gelir dağılımında eşitliğin sağlanması konusunda, ülkemiz için önerileri şöyle:

“ Türkiye’de gelir eşitsizliğini azaltmak için daha kapsayıcı ekonomik politikalara ihtiyaç var. Zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun kapatılması, işçilerin milli gelirden aldığı payın artırılması ve düşük gelirli kesimlere yönelik sosyal yardımların genişletilmesi büyük önem taşıyor. Orta sınıfın gelir pastasındaki payının artırılması, toplumsal refahın artmasına katkı sağlanabilir. Eğitim, sağlık ve altyapı yatırımları ile orta sınıfın ekonomik olarak daha güçlü hale getirilmesi, toplumsal dengeyi sağlamada kritik rol oynuyor.

Artan yoksulluk; zengin kesimin kaçamadığı toplumsal huzursuzluklar, altyapı sorunları ve çevre krizlerine yol açarken, refahın dar bir zümreye yoğunlaşmasının sonuçları ise toplumun bütününü etkiliyor. Gelir adaletsizliği, yalnızca yoksulların değil, en zenginlerin de yaşam kalitesini tehdit eden bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Toplumun daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için kapsayıcı politikalarla yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltmak artık bir mecburiyet. Aksi durumda, sosyal ve ekonomik dengelerin bozulmaya devam etmesini halinde, toplumsal huzursuzluklar derinleşecek”