Sonsöz gazetemizin yazarlarından; dostum, abim, hemşerim güzel insan Davut Köksoy’un KÖŞEDE KALMASIN kitabını ilk elime aldığımda, Ece Temelkuran’ın “KAYDA GEÇSİN” kitabının ismini çağrıştırdı. Nedeni, ikisinin de metaforik bir yanı olmasındandı sanırım. KÖŞEDE KALMASIN, söylenenin ötesinde çok şey anlatıyor. Çok beğendiğimi peşinen söylemeliyim.
Kitabın basım aşamasında haberim vardı ama elime aldığımda sanki tüm kelimelere, cümlelere parmaklarımla dokunuyor, boynu bükük sözcüklerin yanağını okşuyor, kederlilerle kederleniyor, mutlularla keyifleniyordum. Bunun nedeni Köksoy Hocamın, ilk tanıştığımız günden bu yana bende bıraktığı, “mahzun” duruşunun etkisi/derin izi olsa gerek.
Arkadaşlarımızla, dostlarımızla ne kadar yakın olursak olalım, iç dünyalarımızda neler yaşadığımızın tamamını bilemeyiz.
Köksoy Hocamın, kısa biyografisinde de okuyacağınız gibi herkesin yaşayabileceği hatta binlerce çocuğumuzun yaşadığı, yaşam hikâyesini başarılarıyla gölgelemiş olsa da düne dair yaşadıkları benim hep hafızamda diri kalıyor. Bu asla bir acıma duygusu değil sadece her şeye rağmen azim ve mücadele ile insanların her şeyi başarabileceğinin altını çizmek istedim.
Şunun altını da çizmem gerekir: Bazı insanlar doğuştan şanslıdır, bazılarının ise şanssızlık doğuştan yakasına yapışır bırakmaz. Bu şanssızlığı alt etmek bilinçle, azimle ve kocaman sevgi dolu bir yürekle olur, Köksoy hocamda olduğu gibi.
Kitabın kapağında: Geçmişte öğrencilerine bir şeyler anlatan Köksoy Hocamın, bu sefer de gazete köşesindeki okuyucularına/müdavimlerine klavyesi aracılığıyla bir şeyler fısıldayan düşünceli halini gördüğümde, KÖŞEDE KALMASIN adını ne kadar çok hak ettiğini bir kez daha kendi kendime onadım.
Köksoy Hocamın yüzüne her baktığımda, Ruhi Su’nun yanık bir türküsünü mırıldanacak hissine kapıldığım doğrudur. Kitabın kapağında masa başındaki fotoğrafını gördüğümde de o sakin duruşun altında, içinden, Su’nun içli bir türküsünü mırıldanıyor gibi hissettim, hadi sesini biraz yükselt, adın gibi, davudi sesinden duyalım abim demek geldi içimden.
İnsanların, doğdukları yer kimliklerini, yaşadıkları şeyler/yerler de kişiliklerini oluşturuyor. Kuşkusuz, Köksoy’un da yazdığı gibi, eğitim aşamasında karşılaştığı babam dediği öğretmeni, sanat çevresinden karşılaştığı, Ruhi Su, Hasan Hüseyin Korkmaz ve pek çok kişi değer katmış kişiliğine. Dış etkenlerden/kişilerden ziyade Köksoy’un, duruşu, hayattan edindiği tecrübe, çalışkanlığı, azmi asıl kişilik, kimlik iskeletini oluşturuyor dersek, “Yiğidin hakkını yiğide” vermiş oluruz.
Kitabı okumaya başladığınızda, Davut Köksoy Hocamı, tanımayanlar için, Şair A. Kadir Paksoy’un ve emekli öğretmen, şair, yazar Zeynal Gül’ün ön söz yazılarıyla biraz tanıyorsunuz. İlk üç başlıktaki; Ölmeseydin n’olurdu Mahir, Trenci Hasan ve Öğretmene son mektup anılarıyla, yüzünüze bir zemheri ayazı, yüreğinize bir temmuz alazı çarpıyor. Sonrası…
Her başlığın altında kendinizden bir şeyler buluyorsunuz. Bazen tesadüfler, Bağlaç Dergisi okuru öğrenci genç bir kız çocuğu gibi, bazen yaşanmışlıklar, Hasan Hüseyin’in dilinden Nâzım’ı tanımak gibi ve daha pek çok şey…
Bazı insanlar dil ustasıdır, bazıları da gönül ustası. Biz yazarlar da okurlar da kimin dil ustası olduğunu, kimin gönül ustası olduğunu, ne kadar yazan konuşan sezdirmediğini düşünse de yazılanların ve konuşulanların satır aralarında sezeriz. Davut Hocamın, dilinin yanında aynı zamanda gönül ustası olduğunu dostları göğsünü kabarta, kabarta söyleyebilir.
Köksoy, Akşit Hocası ve Server Tanilli ile bir anısını anlatırken, şöyle diyor: “Akşit hocamın, isteği üzerine Tanilli güzel bir şiir okudu. Şiirin kime ait olduğunu sorduğumda kendisine ait olduğunu belirtti. Çok hoşuma gitmişti. Yazılı olarak almak istedim ama prensibim değil diye vermedi.”
Bazı okuyan dostlarım burada ne var diyebilir, doğrusu da öyle ne var ki… Açıklayım: “İstedim de vermedi” sözünü günümüzde kaç şair, yazar karşı tarafın davranışına saygı duyarak kaleme alır ve reddedildiğini dile getirir!
Sadece bu mu tabii ki değil. Ozan Telli ile Adnan Yücel’in dostluğunu anlatırken de sıcacık buluşmaya imgesel bir bağlaç oluyor Köksoy.
Köksoy hocamın, anılarını paylaştığı pek çok şair, yazar ve başka dalda sanatçılarla gerek kuşak farkından gerekse iş ve eğitim ilişkileri bakımından benim tanıma şansım olmadı ama pek çoğunun neredeyse hepsinin kitaplarını okuma fırsatım oldu. Çünkü sözünü ettiği, tanış olduğu yazarlar, şairler, sanat insanları ve politikacılar hep benim düşüncemle de örtüşen, dünyaya aynı pencereden baktığımız insanlardı.
KÖŞEDE KALMASIN kitabında, birbirinden değerli insanlara, özel günlere, anılarına ve olaylara yer verirken, okuyucularını, bazen gökyüzünde uçuruyor bazen azgın dalgalara karşı yüzdürüyor. Kitabı okumayı bitirip arkanıza yaslandığınızda, tekrar okuma isteği uyanıyor içinizde, belleğinizde kalan bazı şeyleri bir heykeltraş gibi belleğinize kazımak için. Anıları arasında dikkatimi çeken bir kişi, benim de çok sevdiğim şair, öğretmen abim Bayram Atakul’un, yazar ve insan yanını “SEVGİNİN ve DOĞANIN ŞAİRİ” başlığı adı altında, köşe yazısına, aynı zamanda da kitabına taşımış. Bilirim ikisinin çok kıymetli dostlukları vardır.
Yukarıda sözünü etmiştim, Köksoy Hocam, bir imza etkinliğime geldiğinde, kitaplarımı almış, destek olmuş ve çok yorgun bir gününde olmasına rağmen, bana özel çok sevdiğim, dinlemekten zevk aldığım, Ruhi Su’yu aratmayacak davudi sesiyle bir türkü söylemişti. Hem etkinliğime gelmesi hem de bana özel türkü söylemesi… Bundan daha güzel ne olabilirdi ki, ustamdan bana armağan.
Davut Hocama; sağlıkla, güzel eserler üreteceği nice yıllar dilerken, kitabından biyografisini olduğu gibi aktarıyorum.
DAVUT KÖKSOY;
1953 yılında, Kırıkkale’nin Ulaklı köyünde dünyaya geldi. Annesini ve babasını küçük yaşta kaybedince ağabeyi ise Yetiştirme Yurdu’na verildi. İlkokulu Kızılcahamam, Ortaokul, Lise ve Yüksek okulu Ankara’da okudu. Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nü bitirdi. 1974 yılında T. C. Emekli Sandığında işe başladı. 1994 yılında öğretmenliğe geçti. 18 Ocak 2000’de emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra 20 yıl çeşitli dershanelerde ve özel okullarda görev yaptı.
Çeşitli derneklerde üyelik ve yöneticilik yaptı. KİBDER (Kimsesiz Çocuklar Birleşme ve Dayanışma Derneği), Yurt Ay Der (Yetiştirme Yurdundan Ayrılanlar Kültür ve Dayanışma Derneği), Tüm Der, Töb Der, Eğit Der, ADD, BİSED bu derneklerden bazılarıdır.
Gazete ve dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Abece, Öğretmen Dünyası, Berfin Bahar, Bağlaç, Yoğunluk, Özgür Sanat, Edebiyat Nöbeti, Yeni Gelen gibi.
Evli, bir oğlu ve iki torunu vardır. Ankara’da yaşamaktadır.