Burjuva demokrasine bile inanmayan ülkelerde çeşit çeşit darbe yapılır. Kimi zaman silahlı güçler darbe yapar, kimi zaman da seçimle gelenler darbe yapar. Örneğin Alman faşisti Adolf Hitler de Almanya’nın başına RTE gibi seçimle gelmişti.
Ben bu yazımda öncelikle 12 Eylül 1980 Kenan Evren askeri darbesinden söz etmek istiyorum. Bu Amerikancı askeri darbesi, kan gövdeyi götüren ülkeye sözde barış ve huzur getirecekti. 650 bin kişi gözaltına alındı.

On binlercesine işkence yapıldı. Cezaevlerinde 171 tutuklu işkenceyle öldürüldü. İçlerinde 14 yaşında çocukların da olduğu 47 hükümlü idamla infaz edildi.Peki, darbe amacına ulaştı mı? Türkiye’ye barış ve huzur geldi mi? Şunu diye biliriz. Her darbe kendi amacına ulaşma amacını güder. 12 Eylül darbesi Türkiye’yi ulusal ve sol düşünceden ayrıştırıp Amerikancı, İslamcı, ülkücü ve türkücü ittifakın kucağına hazırlayan askeri darbeydi. Halkın hem dinsel hem de etnik bölünmesine yaradı. AKP’nin iktidara gelmesinin temelini attı.

1980’den 2000’e kadar Türkiye 83 sivil katliama sahne oldu. Çorum ve Sivas’taki katliamlar doğrudan Alevileri hedef aldı. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde (ADD) birlikte çalıştığım Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı gibi akademisyenler katledildi. Çetin Emeç ve Uğur Mumcu gibi gazeteci 22 aydın, suikastta öldürüldüler. Bu katliamların örgütü derin devlet tanımının içindeydi. 12 Eylül darbesinde gördüğü mezalim sayesinde güçlenen “ateist” PKK, ilk katliamını 1984’te Karageçit’te yaptı. PKK’ye Sünni İslamcı rakip olarak “kurdurulan” Hizbullah PKK’li ve Alevi Kürtlerden sonra “dinden çıkan” Sünnilere de yönelttiği sivil katliamlarına 1990’da başladı. Eğer “derin devletin” PKK’nin kuruluşunda parmağı varsa, Hizbullah’ın kuruluşuna kolu girmişti dersek doğru olur! 

1992 yılında Hizbullah, 2000’e Doğru dergisi “Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor” manşetiyle çıktıktan iki gün sonra, derginin Diyarbakır temsilcisi Halit Güngen’i öldürdü. PKK ve Hizbullah’ın katliamlar ve suikastlarda aldığı can sayısı, daha 2000 yılında 100 bini aşmıştı. Şimdi AKP Türkiye’sinde Hizbullah’ın kurucusu HÜDA PAR Cumhur İttifakı ile Meclise girdi. 1999 yılından geriye bakarsak katliamların duraksadığını görürsünüz. Can çekişen PKK; 2001 yılında AKP iktidara geldikten sonra, AKP’nn başlattığı “açılım süreci” ile can çekişen PKK’nin 2007’de dirilip 2014’teki barış çubuğunu güzelce tüttürdükten sonra PKK/KCK olarak palazlanıp PYD/YPG ile büyümesi, Ortadoğu’yu allak bullak eden ve ABD’nin başını çektiği NATO ile İsrail desteğinden elbette bağımsız değildi.

Öte yandan binlerce insan öldüren Hizbullah’tan ömür boyu hapis cezası alan tüm katillerin 2011’den öteye serbest bırakıldığını ve siyasal temsilcisi HÜDA PAR’ın RTE desteği ile bugün Meclis’e sokulduğunu bilmeyen var mı?
2001 yılında ABD, NATO ve İsrail’in de desteğini alan AKP iktidara gelmişti. Fethullah Gülen “Fethullah hazretleri” kısa adı FETÖ ise “hizmet ve cemaat olmuş, devletin tam kalbine“ yerleştirilmişti. AKP iktidarının sadık bendesiydi. Katliamlar durmuş ama suikastlar durmamıştı.  2000’li yıllar, Hizbullah’ın 2001’de öldürdüğü Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastıyla başladı. O günden bugüne yapılan 10 suikastta, aralarında benim samimi arkadaşım Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu, gazeteci Hrant Dink, iş insanı Üzeyir Garih, Danıştay yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin ve Rus büyükelçi Andrey Karlov’un da bulunduğu 13 kişi öldürüldü

AKP iktidarı ve uyduları; halkın düzensiz, ilkesiz, yargısız bırakılan, adaletsiz ve cahil, ahlaksız ellerde tutulamayacağını halen anlamadı!  Çünkü muhalefet partileri laik eğitimi, orduyu, yargıyı, hatta ekonomiyi çökerten sivil darbelere direnmedi! İşte bugün gelinen nokta budur. Buna darbe gerekçesi denir.