Cehaletin dayanılmaz hafifliğinin ve maddi/manevi getirisinin çokça rağbet gördüğü günlerden geçiyoruz. Aslında geçiyoruz lafı biraz hafif...
Cehaletin dayanılmaz hafifliğinin ve maddi/manevi getirisinin çokça rağbet gördüğü günlerden geçiyoruz. Aslında geçiyoruz lafı biraz hafif kalıyor çeyrek asrı böyle yaşayarak geçirdik. Bu gerçeklik öylesine rağbet görüyor ki neredeyse bir hayat tarzı oldu. Ne yazık ki sosyal medya platformlarının bunda çok büyük payı var.
Descartes’in düşünüyorum öyleyse varım felsefesi, sosyal medyada takipçim var öyleyse varıma dönüştü. Neyi ne kadar bildiğiniz hiç mi hiç önemli değil sadece sizi takip edenlerin, beğenenlerin miktarı önemli.
Ne yazık ki büyük çoğunluğumuz Okumuyor, çünkü okumak beraberinde muhakeme etmeyi de getiriyor. Bu anlamda ellerimizde çoğumuzdan akıllı olduğu kesin veri işlem cihazları (cep telefonları) var. Duymak istediklerimizi söylemlerine taşıyan birisini bulduktan sonra onu dinliyor, rol model olarak onu örnek alma yönüne gidiyoruz. Bir kartopu misali bu durum yuvarlanarak çoğalıyor.
Eğitim ve öğretiminiz yükseldikçe seçici oluyorsunuz ancak bu sistemde kayıtlı cahil miktarı sizin yaşamsal alanınızı tehdit ediyor. Cahil cesareti her şeyin önüne geçiyor. Bu kapsamda Dunning ve Kruger Etkisi olarak bilinen sosyolojik bir çalışma var.
Prof. David Alan Dunning ve Prof. Justin Kruger tarafından iki denek grubu oluşturulur. Denek gruplarından birincisi soru ile bağlantılı herhangi bir ilave eğitimi olmayan cahil insanlardan, ikinci grup ise soruya ilişkin ilave eğitimi olan ve uzmanlığı bulunan insanlardan oluşur. Çalışmada her iki gruba belirlenen bir konuda seviyesi belirtilmeyen bir grup soru verileceği ve bunlardan kaç tanesini doğru cevaplayabileceklerinin önceden tahmin edilmesi istenir. Sonuçta ilave eğitimi olmayan cahil denebilecek grup ile uzman grup eşit sayıda soruya doğru cevap verebileceklerini ifade ederler. Eğitimsiz grup büyük bir öz güvenle 5-6 soruya doğru cevap veririm derken, uzman grup ta aynı miktarda soruyu cevaplayabileceğini ifade eder. Çalışma sonucunda varılan sonuç; cehalet gerçek bilginin aksine cesareti artırır.
Niteliksizler her zaman, her yerde hızla yükselir. Yapamayacağı işlere talip olur. Yapabileceğini düşünür ve bir süre sonra bulunduğu konumun hakkı olduğuna kanaat getirirler. Bu örüntüden kurtulmanın yegâne yolu liyakat sahibi eğitimli olanların, öncelikli olarak cesaretli olmalarından geçer.
Ne yazık ki toplumuz bu sosyolojik gerçekliğin farkındadır ya da en azından bilinçaltında gizliden gizliye bunu bilir. Avrupa’ya çalışmaya giden ve orada yaşayan ilk jenerasyonun diline pelesenk ettiği ve sonrasında ülke genelinde kullanılan “ Avrupalı pratik değil, işin kolayını bilemiyorlar, biz pratik zekâlıyız” söylemi altında yatan da tam budur. Cahil cesareti.
Cahillerin cesaretli olduğu ve belirli konumları işgal ettiği düzende riyakârlar artar, oluşan gelir paylaşımına aidiyet yüksektir. Kimin bilip bilmediği önemli değildir aidiyet esastır. Liyakat sahibi olmak aidiyet gerektirmez gönül bağı, dava arkadaşlığı gerektirir.
Bu bir yerde inanç meselesi, insanlar açlıklarını böyle tatmin ederler, kendilerini efendi görürler bu nedenle körü körüne inanca karşı zafer kazanmak zordur. Bir fikir bağlamında doğru ve yanlışı göstererek bu cehaletle savaşılmaz veya yok sayarak da. Milletin kalbinde bir his oluşturmak esastır.
Bu sebepledir ki cumhuriyet kurulduğundan bu güne kadar cahil cesaretini yenemedik. Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının başlattığı neredeyse yarım yüzyıl geriden gelen Türk Rönesans’ı ve Reformu’nu en tabana yayamadık. Bunun sebeplerini irdelemek için bu makale yetmez ancak sonuç budur.
Karanlık ne kadar yoğun da olsa bir kıvılcım ortalığı aydınlatacaktır.