Son seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)ve millet ittifakının tüm çabalarına rağmen çıkan sonuçların  ağır bir yenilgi...

Son seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)ve millet ittifakının tüm çabalarına rağmen çıkan sonuçların ağır bir yenilgi gibi algılanmasıyla, bunu da malum trollerin körükleme çabaları nedeniyle hem CHP’de hem millet ittifakı partileri içinde çeşitli toksik yorum ve değerlendirmeler yapılabiliyor. Öncelikle şu saptamayı yapmamız gerekiyor. Aslında bu seçimler iki siyasi parti veya ittifaklar arasında geçmedi. Bir tarafta bütün devlet gücü ve olanakları kullanılarak tarafsızlık, eşitlik ve meşruluk ilkesine uyulmadan , seçimlerin son haftası içinde ‘sahte montaj video ve basılı broşürler ile iftiralar yapılarak’ ve de aynı anda tarafsızlık yemini etmiş devlet görevlilerinin devlet gücünü ve olanaklarını kullanarak propaganda yapmasının çok etkili olduğu ve sonucu belirlediği düşüncesindeyim. Çünkü, cumhur ittifakının tüm söylemleri 2-3 gün içinde Türkiye’nin ve dünyanın her yerine 30 kanal ve TRT ve ayrıca büyükelçiler devlet kuruluşları camiler tarikatlar ile seçmenlere ulaşırken, millet ittifakının söylemleri sınırlı kanallar ve sosyal medya olanakları ile kısıtlı kaldı. Bu nedenle millet ittifakının söylem ve vaadleri seçmenlere hem coğrafi olarak hem de süre olarak zamanında ulaşamadı veya geç ulaştı. Ancak cumhur ittifakının etik ve meşru olmayan bu yöntemleri ile seçim kazanmasına rağmen ilk turda kazanamaması aslında bir güven Erezyonun da başladığını gösteriyor. Kanaatimce iktidardaki AKP için gelecek günlerdeki ekonomik koşullar ve sıkışmışlıkta da dikkate alındığında , tüm algı ve erteleme operasyonlarına rağmen Zirve’den aşağı kayış başlamıştır.

Öte yandan CHPnin de yeni bir sürece girdiği kesindir . CHP’nin bu süreçten güçlenerek çıkabilmesi için kendi içinde doğru mecralarda bir tartışma be muhasebe yaparak çıkması, ülkemizin geleceği açısından da çok önemlidir. Bu bakış açısıyla 18 Ocak 2022 tarihinde yerel gazetede yayınlanmış olan yazımı bugün gene geçerliliğini koruduğu düşüncesiyle bir hatırlatma olarak aşağıda aynen yayınlamak gereği duydum.

“CHP’NİN KURULTAY SÜREÇLERİ NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?

CHP’nin kökeni Dünya’nın en büyük sivil toplum örgütlenmesi olan Kuva-i Milliye’ye dayanmaktadır. Bu nedenle kurtuluş savaşı sırasında eğer, işbirlikçi hainlerden değilse, vatandaşımızın büyük çoğunluğunun dedeleri ve akrabalarından veya yakınlarından biri büyük olasılıkla ‘Halk Fırkalı’dır (HF), (Sonradan Cumhuriyet Halk Fırkası-CHF).

Cumhuriyet tarihinde kurulan bütün partilerin atası (AKP hariç) CHF/P’dir.

CHP’nin en üst karar organı olan Parti Meclisi (PM) kararıyla, bu yıl içinde yapılması gereken ili ve ilçe kongreleri ile büyük kurultayını basına yansıdığı şekliyle “muhtemel seçimler ve salgın (pandemi)’ nedeniyle ertelendi. Bu karar parti tabanında büyük bir tartışmayı da başlatacağa benziyor.

CHP İLK KONGRESİ SİVAS’TA YAPILMIŞTIR

CHP (HF) her ne kadar, bizzat Atatürk tarafından, kurtuluştan sonra 9 Eylül 1923 tarihinde kuruluş dilekçesi verilerek kurulmuş ise de, Mustafa Kemal ATATÜRK, CHP’nin ilk kongresinin olarak, (tam bağımsızlık yolunda), ‘Manda ve Himayenin Reddedildiği’ 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi olduğunu bizzat söylemiştir.

12 EYLÜL’E KADAR CHP KONGRELERİ ÇOĞULCUYDU

NATO’cu 12 Eylül 1981 darbesinden sonra yapılan Anayasa ile düzenlenen Siyasal Partiler yasası ile parti yönetimlerini ve politikalarını belirleyici olan üye ve delegelerinden oluşan Parti tabanı idi. 12 Eylül darbesinden sonra Anayasada yapılan değişiklikler sonrası partiler ‘Lider ve Tüzük’ partisi oldu. Parti il ve ilçe kongreleri bir günlük kongreler ile salt başkan seçimi ve Tüzük değişikliğine’ indirgendi. Uzun süren Program ve siyasal tartışmalar unutuldu, sanılma kurulları yapılmadı.

Geçmişteki tüzük değişikliklerin büyük bir kısmı, HF’den beri geleneksel olan ‘tabandaki her bir üyenin talep ve itirazlarını önceleyen “çoğulculuk’ ilkesiyle gerçekleştirilirdi.( 1930 larda bayramlarda ve önemli günlerde meydana konan bir halk kürsüsü vardı)

Bunun yerine kongre ve kurultaylarda sadece Tüzük değişiklikleri ile gücü elinde tutacak ‘salt çoğunlukçuluk’ öne çıkarıldı.

Bu nedenle, özellikle 12 Eylül’den sonra, hiç değiştirilmeyen anayasa maddeleri ve siyasi partiler yasası ile partiler tabandan giderek kopma sürecine ve lider hegemonyasına girdi.

12 Eylül Anayasası’nda, 2010’da ve 2017’de yapılan FETÖ’cü değişiklik ve referandumlarlara AKP nin ‘parti devleti’ oluşturuldu. CHP’nin toplumsal desteği almadan cılız kalan karşı söylem /girişimlerine rağmen, ‘siyasi partiler yasası’ bir türlü değişmedi. Ancak bütün partilerin üst yönetimleri, parti içi konumlarını korumak için daha fazla güç devşirebilmek için mevcut siyasi partiler yasasını sonuna kadar kullandılar.

GEÇMİŞTE HER BİR CHP KONGRESİNDE ÇAĞDAŞ DEVLETİN TEMELLERİ ATILMIŞTIR

1919 -1938 arası, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ‘Devrimci Cumhuriyet’ sürecidir. Bu süreçte yapılan her devrim önce ‘ocak- bucak örgütlerine’ kadar tartışılarak tabanın katıldığı ‘Parti kongrelerinde’ ve büyük kurultayda karara bağlanmış, daha sonra TBMM ye getirilerek yasalaşmıştır. Bu süreçte her zaman çoğulculuk ve meşruluk’ ilkesi ile hayata geçirilmiştir. 1938’den 12 Eylül’e kadar ‘çoğulculuk ilkesi’ büyük ölçüde korunmuş ise de, 12 Eylül sonrası adım adım tüzük değişiklikleri ile bu ilkeden uzaklaşılarak ‘çoğunlukçuluk ve sandıktan çıkma’ yoluyla salt parti içi rakiplere karşı güç tahkimatı anlayışı hakim olmuştur.

KONGRELER SOL PARTİLERDE NEDEN ÖNEMLİ?

Bu konuda Dünya’dan iki örnek verecek olursak, ilki 1917 devriminden önce, Çarlık Döneminde yer altında faaliyet göstermek zorunda kalan, ‘Kominist parti’ lideri Lenin, çok önemli konuları tartışmak için Rusya’da yeraltında ‘gizli kongre’yi toplamak isteyince parti bazı yöneticileri itiraz ederek, kongrenin toplanmasının Çarlık dönemde ‘çok riskli‘ olduğunu öne sürerek ertelemek istemişlerdir.

Lenin buna rağmen, ‘hayır mutlaka toplanması gerekli, tartışmamız gereken çok önemli meseleler var’ diyerek çoğulculuk ilkesini hayata geçirerek kongreyi toplamış ve ‘1917 devrimine giden süreçte’ çok önemli kararların alınmasını sağlamıştır.

Nitekim, Lenin’in ölmesinden sonra, Rus komünist partisinde çoğulculuk/katılımcılık ilkesinin giderek askıya alınmasıyla Rus Komünist Partisi, Stalin’in başını çektiği Komünist Partisi ve SSCB Oligarşik bir diktatörlüğüne’ evrilmiştir.

İkinci olarak, Alman Sosyal Demokrat partilerinin ‘Tüm program ve tüzük tartışmalarını’ tabandan başlayarak 6-36 ay arasında çoğulcu/katılımcı süreçte tartışıp, büyük kongrede karara bağlayarak hayata geçirme geleneğidir. Bu gelenek Merkel döneminde Almanya’daki koalisyon hükümetleriyle yapılan ittifak süreçlerine de taşınmış, bu sayede koalisyonlar, son 20 yıldır Almanya’nın menfaatine pürüzsüz sürdürülmektedir.

Bizden bir örnek verirsek, Mustafa Kemal tarafından ‘Kurtuluş ve kuruluş sürecinde’ tüm hayati kararların TBMM’de (sonradan önce Fırka/ Parti içinde de) ‘ çoğulcu /katılımcı demokrasi anlayışıyla tartışılarak ‘meşruluk ilkesi’ hayata geçirilmiştir. Bunun en tipik örneği Büyük Taaruz öncesi TBMM yetkilerini ‘Üç aylık süre için’ kendisine verilmesini isteyen önergeyi, bizzat Mustafa Kemal tarafından, TBMM’ye verilerek sabahlara kadar süren tartıştırmalarla, TBMM kararı ile ‘Yetki almasıdır’. Mustafa Kemal isteseydi, TBMM’ye getirmez bir genelgeyle bu gücü sonuna kadar kullanabilirdi. Ancak ‘çoğulculuk ve meşruluk’ ilkesi Mustafa Kemal’in hayatı boyunca çok önemsediğini ilkeydi.

CHP ÖRGÜTLERİ SEÇİMDE VE SONRASINDA UYGULANACAK STATEJİ VE PROGRAMI TARTIŞMALIDIR

Çünkü, Türkiye Cumhuriyetin 100. yılında çok önemli bir kavşaktadır. Ülkemiz son 20 yıllık süre içinde‘ Planlı Kalkınma ve Sanayileşme ve üretimden’ tamamen vazgeçirilmiştir. Dışa bağımlı Neoliberal Politikalarla Cumhuriyetin tüm sanayi kalelerini (KİT)’leri babalar gibi satarak, mirasyedi durumuna düşmüş, sonunda, ülkenin ‘karagün parası olan’ Merkez Bankası yedek akçelerini de (128 Milyar Dolar) tüketmiştir.

‘Siyaset, Tarikat, Mafya ekonomisi’ ile

Ülkemizin sömürgeleştirilmesi ve kentlerimizin kolonileştirilmesi hızla devam etmekte, ülkemiz giderek daha fazla oranda, batının ‘ucuz emek ve hammadde deposu’ durumuna düşürülmektedir.

20 yıllık AKP’nin yapısallaşan yıkım ekonomisinin yarattığı ‘siyasal ve ekonomik “tarihi buhrandan çıkış programı’ ülkemiz için çok hayatidir.

Ancak bu konuda TBMM’de toplanan ‘altı parti’nin henüz sadece ‘İlkeler anlaşması’ kamuoyuna duyurulmuştur.

AKP sonrası, uygulanacak ilk 10, 100 ve 1000 günlük atılacak adımları içeren siyasi ve ekonomik program henüz açıklanmamıştır.

Bu programın kamuoyuna açıklanmadan önce CHP ilkesel olarak il, ilçe örgüt ve kongrelerinde tartışılması, kanaatimce ülkemizin geleceği için hayati önem taşımaktadır.

Ancak kongreler sürecinde yapılacak çoğulcu tartışmalar da PM kararıyla kongrelerinin ertelenmesiyle , bu olanak ortadan kalkmış olmaktadır.

Bu durumda, CHP parti tüzüğünün amir hükmü uygulanarak sistematik planlama ile ‘il ve ilçe danışma kurullarında’ seçim sonrası programın tartışılması da hayati önem kazanmaktadır.

Çünkü, kongrelerin iptal edilmesi ile Cumhuriyetimizin yaşatılması için ‘hayati önemde olan önümüzdeki seçimler’ öncesi TBMM kadrolarını ve seçim sonrasındaki hükümet gelişmeleri ve 2024 yerel yöneticilerini belirleme gücü ve yetkisi ile sorumluluğu, yalnızca mevcut CHP yönetim ve PM’nin omuzlarında kalan vebali çok ağır olabilecek bir yüktür. Bu sorumluluk CHP örgütleriyle , parti tüzüğüne ve Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı ‘çoğulculuk’ ilkesine uygun şekilde paylaşılmalıdır.”

Yukarıdaki yazımda daha önce ifade ettiğim gibi, seçim sırasında ve sonrasında yaşanan gelişmeler büyük bir vebal ve sorumluk ortaya çıkarmıştır. Kişisel görüşüm, CHP doğru bir siyasal çizgiye oturtulup vatandaşın güvenini yeniden sağlamadan Türkiye’nin esenliğe çıkması mümkün değildir. Bu nedenle yerel seçimlere giderken sorun salt liderlik olarak görülmemelidir. Bu post kavgası görünümü ve tartışmaları parti tabanında ve halkta güven sağlamadığı geçmişte görülmüştür. Öte yandan bu tartışmaları yerel seçimler sonrasına erteleyip makyaj değişikliklerle ilerlemekte CHP’ye ve halkımıza büyük haksızlık olacaktır. Bu nedenle savaş koşullarında bile kongreler düzenleyen ve bu kongrelerde ve TBMM de açık çoğulcu bir tartışma geleneğine sahip olan CHP en kısa zamanda diğer partiler gibi ertelediği ilçe kongrelerini yaparak Siyasal çizgi tartışmasını başlatmalıdır. Bu satırların yazarına göre bu tartışmalar içinden 1970 in başlarında Bülent Ecevit örneğinde olduğu gibi yeni bir heyecan, liderlik ve diyalektik toplumsal dalga sürecini başlayacaktır.