Mübarek ramazanın son günlerini yaşıyoruz. Birkaç gün sonra Ramazan Bayramını İdrak edeceğiz. Bayramlar, milletçe biraya geldiğimiz, küskünlerin barıştığı önemli günlerdir. İslam alemi, Ramazan Bayramından iki ay on gün sonra da Kurban Bayramını idrak ediyor.
İslam aleminin içinde bulunduğu durumum hepimiz malumu. Peki ülkemizde Ramazan Bayramını dilediğimiz gibi, ağız tadıyla kutlayabilecek miyiz?
Üzgünüm ama, ne yazık ki bu kutsal günleri ve hemen peşinden idrak edeceğimiz Ramazan Bayramını dilediğimiz gibi kutlayamıyoruz. Başta ekonomik zorluklar olmak üzeri, son günlerde yaşamakta olduğumuz siyasi gelişmeler de bu güzel günlere gölge düşürüyor.

Ramazana türlü ekonomik zorluklarla giren çok sayıdaki dar gelirli vatandaşımız, asgari ücretlilerimiz ve emeklilerimiz Ramazanı diledikleri gibi yaşamalarına mani oldu. Oruçlarını iftar çadırlarında açan, sahuru kıt kanaat şartlarla yapanlar bu şartlar altında mübarek Ramazan Bayramını da yaşayacaklar.

Ülke olarak gerçekten çok ağır şartlar altında bir yaşam mücadelesi veriyoruz. Yıllardır süren gıda enflasyonu, sonunda mutfakta tencerelerin kaynamasına engel oluyor. Bir ülke düşünün ki, neredeyse beş yıla varan süre içinde, fiyatları sürekli artan, gıda ürünlerine ulaşmaya çalışıyor. Dile kolay, ülkemiz ocak ayı verilerine göre; Avrupa ülkeleri içinde yüzde 41.76 ile ilk sırada yer alıyor. Türkiye’yi yüzde 14.10 ile yıllardır savaşta olan Ukrayna izliyor. Savaşın diğer bir tarafı olan Rusya’da ise gıda enflasyonu sadece yüzde 11.13. Diğer sıraları, yüzde 7.43 ile Moldova, yüzde 5.7 ile Belarus, yüzde 6.5 ile Mekadonya, yüzde 5.7 Macaristan, yüzde 5.1 ile Hırvatistan, yüzde 5 ile Norveç ve yüzde 4.60 ile Çekya izliyor. Diğerlerini yazmıyoruz bile. Rusya ve Ukrayna’yı listeden çıkartın tümünü toplasanız bizdeki yüksek orana ulaşmıyor.

Dar gelirli vatandaşlarımız, emeklilerimiz ve asgari ücretlilerimiz işte bu şartlar altında bir Ramazan yaşadılar. Kimi kent lokantalarında, kimileri iftar çadırlarında oruçları açtılar. Oysa tarım ve hayvancılığıyla yıllar boyunca övünmüş bir ülke, bu durumlara nasıl düştü durup bir sorgulamamız gerekmez mi?

İşin ekonomik boyutu, yaşadığımız son siyasi gelişmelerle birlikte çok daha ağır bir görünüm çizmeye başladı. Gazete haberlerine yansıya haberlere göre, iki yılda dişimizden, tırnağımızdan artırdığımız döviz rezervlerimizin önemli bir kısmı bozulan piyasa dengelerini sabit tutabilmek için heba ettik. Ekonominin önemli uzmanları son birkaç hafta içinde yaklaşık olarak 26 milyar dolarlık bir kaynağın bu yolda sarf edildiğini belirtiyorlar.

Yıllardır bıçak sırtın dengelerle sürdürülmeye çalışılan ekonomi politikalarının yaşadığımız bu gelişmeler karşısında adeta alt-üst olması toplum olarak çektiğimiz sıkıntıların boşa gittiğini gösteriyor. Nitekim, merkez Bankası’nın, hazine ve Maliye Bakanlığının yabancı finans çevreleriyle peş peşe gerçekleştirdiği toplantıların, ülkemizi hızla terk eden döviz çıkışını durdurmaya çalışması gelinen vahim tablonun net bir görüntüsü olarak dikkat çekiyor.

Bu olumsuz tablo, yakın bir tarihte sönümlenebilir mi, ortam sakinleşme sürecine girebilir mi?
Yakın bir tarihte bu mümkün görülmüyor. Siyasetin köşe başlarını tutanlar, bu sürecin, “erken genel seçimle” sonuçlanacağı konusunda hemfikirler.

Özetle;

Ağız tadıyla bir bayram yazısı yazmak niyetiyle klavyenin başına geçtik, ama iş yine döndü dolaştı, içinden geçmekte olduğumuz sıkıntılı günlere dolaştı. Dileğimiz ağız tadıyla, güzel, mutlu, bolluk ve bereket içinde bayramlar yaşamak. Öyle anlaşılıyor ki, yakın bir tarihte bu mümkün olmayacak, ama hiç olmazsa çocuklarımız, torunlarımız mutlu ve güzel bayramlar yaşayabilsinler.
Cumartesi günü başlayacak olan Ramazan Bayramı’nın öncelikle ülkemize barış, huzur ve mutluk getirmesini diliyorum. Bolluk ve bereket içinde nice bayramlar yaşama özlemiyle, tüm okuyucularımızın bayramını kutluyor, aileleriyle birlikte nice bayramlar diliyorum.