Havada, suda ve toprakta, şiddetin çeşitlerini, boyutlarını artıran insan soyunun örnek alması gereken iki genci dakikalarca...

Havada, suda ve toprakta, şiddetin çeşitlerini, boyutlarını artıran insan soyunun örnek alması gereken iki genci dakikalarca şaşkınlıkla, mutlulukla ve umutla izledim. Ankara’da, 13 Ekim 2023 Perşembe, Metro’da, akşamın karanlığında, Koru’dan Kızılay’a gidiyorum. Sanki ay ışığı vardı trende. Biz hep tek biliriz Ay’ı. Doğru, uzayda tek Ay var. O akşam, trende iki tane ay vardı, sanmam ki benden başkası farkına varsın.

İki genç. Üniversite öğrencisi olduklarını sanıyorum. Bazılarımız iki kız, bazılarımız iki kadın diyebilir.

Birisi, kot pantolonlu, kısa saçlı, kolları, omuzları ve sırtı görülebilecek şekilde giyinik. Diğerinden biraz uzun boylu. Diğeri, pantolonlu, dizlerine kadar uzanan bir elbise, başında örtü var. Ayaktalar ve sohbet ediyorlar. Yüzleri ay ışığı gibi parlak, gözleri ışıl ışıl. Birbirleriyle yaptıkları sohbet Kızılay’a değin sürdü. İkisini de kucaklamak geldi içimden. Farklı giyim şekillerine baktığımda, aralarında başka farklılıkların da olabileceğini düşündüm. Elimde kanıt yok, farklılıkları ile ilgili, ancak giyim farklılığı bende böyle bir algı yarattı.

Ön yargı kanımca, olayı veya kişiyi öğrenene dek olumlu olmalı. Olumsuza ön yargı demiyorum. Olumsuz ön yargı insana çok değerli dostlukları, sevgileri, mutlulukları kaybettirebilir. Ön yargı olumlu olursa insanlar da, toplumlar da dünya için gerekli olan değerleri kazanabilirler. Ön yargı, ön algı kaybettiriyor mu, kazandırıyor mu, emek, yürek, akıl, hoşgörü, umut ve zaman gösterir.

Dönelim tekrar Metro’ya. İki gencin sohbeti inanılmaz derecede içten. Oturduğum yerden kalkıp kutlamak istedim. Ancak yapamadım. Tren Kızılay’a gelince iki gencin birbirlerine sarılarak, kucaklaşarak ayrılmalarını görmeliydiniz. Kızılay’da metrodan indim, Ankara’ya geçtim. Bekliyorum. Kot pantolon giymiş genci gördüm aynı yerde. Yanına gittim. Farklılıkların bu kadar içten arkadaş ve dost olabilecekleri konusunda sergiledikleri doğal örnekten dolayı teşekkür ettim ve bugün yayınlanan yazımda bu konuya değineceğimi belirttim. Çok kısa bilgi verdim kendimle ilgili. Adı dahil hiçbir soru sormadım. O bana teşekkür etti böyle yaklaşımımdan dolayı, ben ona teşekkür ettim, tasarlamadan, doğallıkla, bana böyle bir örneği gösterdikleri, yaşattıkları için.

Eğer, insan soyu, Dünya’ya geldiğinden itibaren herkes bu iki genç gibi olsaydı, toprağa ve sulara, savaşan, öldüren, öldürülen insan kanı karışmazdı. Annelerin gözyaşları dökülmezdi. Bunca silah ve zararlı maddeler üretilmezdi. Silah ve uyuşturucu ağırlıklı zararlı maddeler üretilmeyince silah ve madde kaçakçılığı yaşanmazdı. Bu işe isteyerek veya istemeyerek bulaşanlar öldürülmezdi, öldürmezdi.

Fetihler, işgaller, özgürlük, bağımsızlık veya din savaşları da yaşanmazdı. Zaman, emek ve insan aklı, silah üretmek ve öldürmek için değil, her yerde iyi eğitim almak, iyi barınmak, iyi yaşamak, iyi iletişim kurmak, iyi dayanışmada bulunmak, hayvanlar ve çevre ile barışık olmak için kullanılırdı. İnanıyorum ki, bu iki genç gibi milyonlarca insan Dünya’nın her yerinde doğmuş, yerin üstündeki cenneti kurmak, yalanların, baskıların, adaletsizliklerin etkisini ortadan kaldırmak için uğraş vermişlerdir.

Kesin vermişlerdir. İnsan soyu, sadece savaş meydanlarında kahraman aramaktan vazgeçmelidir. Kahramanlar, canlının, insanların bulunduğu her yerde vardı, bugün de var.

Dünya’yı bu iki genç gibiler yönetseydi, inançlarından, görüşlerinden dolayı belki de yüzbinlerce, milyonlarca kadın-erkek aydın, yakılmayacak, kılıçla, zehirli gazlarla, elektrikle, yağlı iplerle, kurşunlarla, bombalarla öldürülmeyecekti. Onların soyları tükenmeyecek, Dünya çok güzel olacaktı. Savaşlarla dolu tarih kitapları, yerin üstündeki melekleri ve cenneti yazacaktı. Engizisyon ve şeriat mahkemeleri olmayacaktı.

Herkes bu iki genç gibi olsaydı veya Dünya’yı bu iki genç yönetseydi, Hiroşima ve Nagazaki bombalanmayacaktı, Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam ormanlarını kan gölüne çevirmeyecekti. Birinci ve İkinci Dünya savaşları yaşanmayacaktı. Gaz odaları, hapishaneler, hücre bölümler bulunmayacaktı. Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etmeyecekti. Fransa, Cezayir’i ağlatmayacaktı.

Avrupa’dan, çeşitli yerlerden gelen ve sonradan Amerikalı olan beyazlar, siyah, koyu renkli insanlarımıza “… zenci” değil, “kardeşim, arkadaşım, yurttaşım, komşum, ….” diyeceklerdi. Aynı araçta yolculuk edecek, kız-erkek aynı okullarda okuyacak, beyaz-siyah demeden evlenecek, kimi beyaz, kimi siyah çocukları olacaktı. Bugün siyahla beyaz evleniyor, kimi beyaz, kimi siyah çocuklar doğuyor.

Türkiye’min tarihine bakalım, Ulusal Kurtuluş Savaşı yaşanmayacaktı. Avusturalyalı gençler, Çanakkale’de ölmeyecek, öldürmeyecekti. Binlerce çocuk ve genç şehit edilmeyecekti. Kimseye, gazi, kahraman, savaştan kaçan, kolunu, bacağını kaybeden, sakat kalan denmeyecekti.

Bu iki genç yönetseydi Türkiye ve Dünya’yı, kimilerinin silahlı şiddet örgütleri, çeteler, kimilerinin bağımsızlık savaşçıları dedikleri insanlar bulunmayacaktı. Türkiye’nin köy ve kentlerindeki mezarlıklar, şehit gençlerin bedenleri ile dolmayacak, üst geçitlerde, köprülerde, cadde ve sokaklarda şehitlerin isimleri yazılmayacaktı.

Bu iki genç yönetseydi yeryüzünü, avcılık dernekleri ve federasyonları kurulamayacak, hayvanlara kıyan acımasızlar olmayacaktı. Av malzemeleri üreten, satan ve satın alan bulunmayacaktı.

Okyanuslar, büyük göller ve denizler, ticaret, savaş ve turist gemileri tarafından kirletilmeyecek, Türkiye’nin yerleşim yerleri ve kırsal alanları, çöp ve izmarit mezarlıklarına dönüştürülemeyecekti.

Evlatlarının ve eşlerinin nerede ve nasıl öldürüldüklerini değil, nereye gömüldüklerini öğrenmek, köylerini, meralarını, meyveliklerini çevre şiddetinden korumak isteyen kadınlar, annelerin ve eşlerin toplanmaları, haykırışları engellenmeyecek, annelerle annelerin doğurup büyüttükleri polisler, askerler karşı karşıya getirilmeyecekti.

Hapishanelerde, siyasetçi, hukukçu, gazeteci bulunmayacaktı. Yargı başta olmak üzere, Anayasal tüm kuruluşlar, hedef kitlenin temsil edildiği demokratik ve saydam kuruluşlar olurdu, eğer bu iki genç yönetseydi güzel ülkemi.

Son olarak, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri ile ilgili bir birkaç yorumda

bulunmak istiyorum.

Türkiye’yi bu iki genç ve onlar gibiler yönetseydi, seçim süreçlerini yine bu iki genç yürütseydi, yalan, iftira, hakaret yapılamayacak, yapılmayacak, sahte belgeler, sahte afişler, sahte videolar üretilmeyecek ve yayınlanmayacaktı.

Türkiye’de ve Dünya’da, hatta tehlike altına girmeye başlayan uzayda hangi yanlışları görüyorsanız, hangi durumlar sizleri üzüyor ve korkutuyorsa, biliniz ki, bu iki genç, halkların oyları ile yetkili olsalardı, sizleri üzen ve korkutan kişiler bulunmayacak ve olaylar yaşanmayacaktı.

Yazımı, güncel bir konu ile bağlamak isterim.

Bu iki genç yönetseydi Türkiye’yi ve Dünya’yı, Türk Lirası bu kadar hızlı değer kaybetmeyecek, hatta hiç değer yitirmeyecek, çalışanların maaşlarına, işçi, memur, emekli, engelli, dul, yetim, şehit, gazi eşi, kızı demeden, ülkenin gücüne göre eşit oranda zam yapılacaktı.

Hatta, Dünya ve Türkiye, yüksek düzeyde eğitim almış, işi, geliri ve sosyal güvenliği bulunan insanların yaşadığı bir cennet olurdu. Siyasetçiler ve herkes birer melek halinde yaşardı.

Dünya’dan ve Türkiye’den kitaplar dolusu örnekler verilebilir. Buna bilgim ve gücüm yetmez, gurur duyduğum yüreğim asla izin vermez.

Bırakın, bu iki genç yönetsin Türkiye ve Dünya’yı.