İçişleri Bakanı Soylu İstanbul Belediyesinde teröristlerin işe alındığını ve belediyelerde terörist ya da teröristler ile bağlantılı...

İçişleri Bakanı Soylu İstanbul Belediyesinde teröristlerin işe alındığını ve belediyelerde terörist ya da teröristler ile bağlantılı kişilerin yetkililerin bilgisi dâhilinde ve bilinçli olarak çalıştırıldığını iddia ediyor!

Elbette asıl derdi gücü böyle bir iddiaya dayanarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu görevden almak ve İstanbul’a da kayyum atamak. Seçimlere giderken muhalefete böyle bir darbe vurmanın muhalif seçmenin moralini ve birlikteliğini bozacağını düşünüyorlar

Açıkça söylemek gerekirse Soylu açısından böyle bir iddiada bulunmak cidden utanç vericidir!

Sadece utanç verici değil Soylu ve İçişleri bakanlığı açısından bir acizlik ve beceriksizliğin itirafı niteliğindedir de!

Bakın Süleyman Soylu’nun iddiası eğer doğruysa terörist olduğu bilinen kişiler tutuklanarak savcılığa sevk edilmeden ellerini kollarını sallaya sallaya sokaklarda dolaşabiliyor ve bir kamu kuruluşunda işe bile girebiliyorsa bu İçişleri bakanı ve bakanlığı açısından görevde acze düşmek anlamındadır.

Acze düşmek ve beceriksizlik anlamındadır çünkü teröristler dâhil suçu ve suçluyu araştırıp, bulmak, tutup ve yakalamak bir Belediye Başkanının ya da zabıtanın değil İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatının görevidir!

Hukukun işlemesi de şöyle olur:

Polis ya da istihbarat tarafından toplanan kanıtlar ancak ve ancak yetkili merciler tarafından yeterli bulunursa bu kurumlar yasal süreci başlatır, iş savcılığa intikal eder.

Bu kurumlarca suç isnat edilen kişiler hakkındaki kanıtlar savcılık tarafından da yeterli bulunulur da kişiler savcılık tarafından itham edilir ve haklarında bir dava açılırsa bu kişiler ancak ve ancak o zaman birer sanık haline gelir.

Sanık olan kişileri yargılamak, suçsuz bularak beraat ettirmek ya da suçlu bularak mahkûm etmek ise tamamen yargının görevdir.

Sanık hüküm giyerse bu noktadan sonra mahkûm edilen sanığı bulmak ve tutup mahpusa koymak da gene İçişleri Bakanlığının görevidir. Dünyanın hiçbir yerinde zabıtanın hüküm giymiş kişileri kovaladığı görülmemiştir. Dolayısı ile konu Belediye ile ilgili ve de belediyenin görev alanında değildir.

Çağdaş hukukun en temel ilkesidir: bir kişi suçu ispatlanıp hüküm giyene kadar masum olarak kabul edilir.

Herkesin bildiği çağdaş hukukun bir diğer temel ilkesi ise suçun şahsiliğidir! Yani her suç ancak ve ancak o suçu işleyen kişiyi bağlar!

Herhangi bir kişi bizzat karışmadığı halde en yakınları annesi, babası, eşi, çocukları ve kardeşleri dâhil herhangi bir başka kişinin işlediği bir suçtan dolayı sorumlu tutulamaz, sanık ilan edilemez!

Dolayısı ile Belediyede çalışan ya da sokakta yürüyen bir kişiyi bakanın terörist ilan etmesi hiçbir şekilde bir anlam taşımaz.

Soylu’ya söylüyorum varsa bilgin, belgen, kanıtın çıkıp televizyonlarda beyanat vermez götürüp dosyayı savcılığa verirsin, savcı da kanıtlarını ciddi ve ikna edici bulursa dava açar.

Dava açılır ve yargı da savcının iddialarının haklı bulursa sanığı suçlu ilan eder, hüküm giydirir.

Soylu ya da bir başka kişinin yargı kararı olmadan herhangi bir kişiyi suçlu ilan etmesi hukuka aykırı, politik bir popülizmden başka bir şey değildir.

İçişleri bakanlığı koltuğunu işgal eden bir kişinin kendi görevini yapmayıp, elindeki kamu gücünü politik hamleler için istismar etmesi ise elbette kabul edilemez bir hukuksuzluktur.

Sevgili okurlarım bakınız Türkiye Cumhuriyeti hala bir hukuk devletidir!

Kimse kendini hukukun üstünde göremez, kimse kimseyi keyfi olarak suçlayarak mahkûm edemez!

Politik amaçlar doğrultusunda yapılan suçlamalar ile kişilerin işi ve ekmeği ile oynamaksa gerçekten de son derecede ayıplı ve utanılması gereken bir eylemdir.

Bir İçişleri Bakanının elindeki kamu gücünü politik tasfiyeler amaçlı kullanması ise ancak diktatörlüklerde görülebilecek bir hukuksuzluk olacaktır.