Malumu aliniz küçük Amerika olma hevesi hüsran ile sonuçlanınca iktidar cenahından yayılan yeni heves küçük Çin olmayı öngörüyor…

Malumu aliniz küçük Amerika olma hevesi hüsran ile sonuçlanınca iktidar cenahından yayılan yeni heves küçük Çin olmayı öngörüyor…

Çin demek insan hakları ve demokrasiye zerrece saygısı olmayan, üç otuz paraya insan emeğinin sömürüldüğü bir diktatörlük demektir.

Doğru son elli yılda Çin ekonomisi büyüdü ve bir kısım Çinliler de çok zenginleşti, lakin ne pahasına? Geniş kitlelerin yoksulluğu, kanı, canı, alın teri pahasına değil mi?

Çin ucuz emek cenneti olunca, kapitalizmin dev firmaları bu yüzden bu topraklara akın etti, fabrikalar kurdu, gariban yok yoksul Çinli emekçileri sömürdü; semirdikçe semirdi, büyüdükçe büyüdü, zenginleştikçe zenginleşti değil mi?

Şimdi iktidar Amerika, Avrupa olamadık, bir refah devleti yaratamadık bari Çin olalım da yerli yabancı şirketlerimiz kendi halkını sömürmeye semirmeye, büyümeye devam edebilsin derdine düştü.

Ucuz emeğin en utanç verici hali köleliktir, insan uygarlığı köleliği ortadan kaldırabilmek için egemen güçler ile binlerce yıl mücadele etmiştir.

Fakat bu iktidarın zaten kölelik ile bir derdi olamaz, onların nasında faizle ilgili bir sorun var ama kölelikle ilgili herhangi bir sorun yoktur!

Eee adamların zaten demokrasi ve insan haklarına yönelik herhangi bir arzu ve talepleri de yok, o zaman köle pazarı kurup Türk işçisinin emeğini köle pazarında mezata çıkarmasına, emperyalist güçlere “ gel vatandaş gel, emeğin ucuzu, neredeyse beleşe iş gücü burada” diye gel gel yapmasında da bir beis görmeyecektir.

Çin modeli söylemini böyle anlayın, kur yükselecek Türk Lirası değersizleşecek, emekçiye ödenen ücretler sudan ucuza gelecek, yerli yabancı bu emek sömürüsü sayesinde üretip ihracat yapacak, dolarcıkları kazanıp kasalarında istifleyecek hesap bu.

Bu hesap tutar mı?

Bence tutmaz, tutmayacaktır çünkü siz demokrasi ile tanışmış, insan hakları falan diye kulağına kar suyu kaçmış bir halkı Çin’in yaptığı gibi köle iş gücü olarak sömürmeye kalkarsanız kıyamet kopar, yer yerinden oynar, halk sizi götürür sandığa gömer.

Peki, bu yol yanlışsa ne yapacağız nasıl döviz kazanıp çarkı çevireceğiz, döviz kazanıp da döviz borçlarını nasıl ödeyeceğiz diye sorarsanız, bunun yanıtı belli yüksek katma değerli tasarım ve teknolojik değeri olan ürünler üretmeye odaklanacak bu ürünleri üretip, satıp para kazanacaksınız.

Bakın ucuzculuğun sonu yoktur, ucuza mal üretmeye bunu da ucuz iş gücü ile yapmaya odaklanıp başarmak asla mümkün değildir.

Bu politikayı ciddi ciddi uygulamaya kalkarsanız zaten çok ama çok az bulunan nitelikli işgücünü de göçe zorlar, yabancı ülkelere kaptırırsınız. Bundan büyük bir vatana ihanet de olmaz.

Nitelikli işgücü, nitelikli işveren ve nitelikli yüksek katma değerli üretim hedefi odağa konmadan ekonomik başarı elde etmek, güçlü bir refah toplumu yaratmak hiçbir şekilde mümkün değildir.

İktidarın ucuzcu Çin modelini bir an önce unutup ben ne yaparım da yüksek katma değerli ürünler üretir de bu kısır döngüyü kırarım diye düşünmesi gerekir.

Elbette her şeyi ben bilirim diyen, kerameti kendinden menkul ekonomistlerin bu şekilde düşünmesi pek mümkün değil, bu yüzden de iktidar değişip liyakat ehli, nitelikli yöneticiler ülke yönetimine gelmeden ucuzcu Çin olma rotasından çıkılıp teklif ettiğim bu rotaya girilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Seçimlere şunun şurasında 18 ay kadar kaldı, bütün anketlerde görünen sonuç iktidarın gidici olduğu yönündedir.

Türk milleti gerçeklerin farkına varmıştır, ham hayal projelerin, safsataların, absürt ekonomi ve yönetim modellerinin peşinden koşmanın kendisine yokluk ve yoksulluktan başka bir şey getirmeyeceğini anlamış bulunmaktadır.

Sonuçta 18 ay daha sabır…