Anayasa Mahkemesi’ne düşen görevler arasından biri de AYM’ sinin kararlarını tanımayanlar ve uygulamayanlar hakkında kimi yaptırımları devreye sokması gerekirdi. Karar tanımazlara karşı kararlı ve özgüven dolu, çok farklı bir hukuki tavır alabilirdi.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından 25 Ocak 2019 ve 2 Şubat 2023 tarihlerinde yeniden Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak seçilen Zühtü Arslan, RTE ve ekibinin desteklediği Anayasa Mahkemesi adayını seçimde mağlup etmişti.

Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayanların başından AKP’nin Genel Başkanı RTE ile küçük ortağı MHP’de geliyordu.
MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, cezaevinde yatan TİP Milletvekili Can Atalay hakkında “hak ihlali kararı” vermesiyle AYM’sine yayılım ateşi başladı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan’a, Bahçeli 14 Kasım 2023 tarihinde Meclis de grup toplantısında bağırıyordu: “…

AYM kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalı… Türk Devleti ile uğraşma! Cesaretin varsa Kandile git!”

İşte faşist düşünceli birinin hukuk ve demokrasi anlayışı…

Yargıtay kararının Anayasa tanımazlığının ardından, AYM’nin derhal Anayasa’nın gerekli maddelerini hatırlatarak bu kararların “kadük olduğunun” altını çizmesi ve kararlı bir şekilde kendileri hakkında “suç duyurusu” yapan Yargıtay üyelerinin üyeliklerinin doğal olarak tartışmaya açılması istemini kamuoyuna açıklamalarıydı. Anayasa Mahkemesi, bu ülkenin işleyiş çarkının tartışılmaz zirvesi olma özelliğinin altını kalın çizgilerle çizerek belirtmeliydi.  Daha açık bir deyişle kendisine yasadışı şekilde saldıran başka bir yargı kurumuna karşı bu denli sessiz ve pasif kalmamalıydı.  Anayasa Mahkemesi tepkili bir tavır almayınca, oluşan otorite boşluğunda, itişip kakışın iki yargı imajı doğdu.


Bu sefer RTE kendini Yargıtay’dan yana taraf gösterdi. Sonra da kendini hakem olarak ortaya attı. Ama taraflı bir hakem olduğunu da açıkça ortaya koydu! Anayasa mahkemesi bir “süper” temyiz mahkemesi değildir. Anayasa Mahkemesi’nin iki temel görevi bulunmaktadır: İlki, somut norm denetimi ile yasaların Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi.  İkincisi, mahkemelerin verdiği kararların bireysel başvuru yöntemi ile Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlük ihlali yapıp yapmadığının denetlenmesi.   İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin olaydan el çektiği bir davayı AYM kararından sonra yenileyip düşme kararı vermesi gerekirken, dosyayı yetkisiz ve usulsüzce Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermesi, darbenin ve krizin başlıca nedeni niteliğiydi.  Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin de kendisine normal ve hukuki süreç içinde gelmeyen konuda karar vermesi, krizin tırmanmasına neden olmuştur.


Olayı iki kurum arasında yetki tartışması olarak görmek, sorunu aslında hiç görmemek demektir.  Öte yandan CHP Genel Özgür Özel ise bu kavgada Anayasa Mahkemesi’nden yana olduğunu söyledi.Bir çözümleme de getirdi.  Özel, Erdoğan’a diyor ki:’Seni darbecisin, bu bir darbe girişimidir. Yok, hükmünde kabul edilmek istemiyorsan bu Anayasa’ya sahip çık. Sahip çıkmazsan sen de yok hükmündesin. Sen Anayasa’nın o hükmünü değiştirecek güçte değilsin, millet bu yetkiyi vermedi. Sen bu yüzden darbecisin, bu bir darbe girişimidir Bu Anayasa’yı askıya alma girişimidir.


Türkiye’yi anayasasızlaştırma girişimine Anayasa’dan en çok yetki, güç ve sorumluluk alan kişi yol veriyorsa, göz yumuyorsa, destek veriyorsa kendi meşruiyetini ortadan kaldırıyor demektir. AYM kararlarının bağlayıcılığına yönelik maddesini yok sayan Cumhurbaşkanı kendisinin görev yetki ve sorumluluklarıyla ilgili var saymaktadır. Bir başkası da gelir senin varlığını yok sayar. Bu Anayasa’yı yok saymaya başlamak, esas Anayasa’dan en çok gücü ve yetkiyi alanın sorunudur, esas tehdit onadır. Ama o burada Anayasa’nın arkasında duracağına, o burada Anayasa’daki hükümleri koruyacağına Yargıtay ile birlikte Anayasa’nın bir hükmünü yok saymaya çalışmaktadır.” Diyen Özgür Özel’in çıkışı yerli yerindeydi.