Öncelikle şunu söylemek gerekiyor Mustafa Kemal Atatürk aydınlanma felsefesine bağlı rasyonel aklı ve bilimi rehber almış Türk Milletinin egemenlik haklarını ve tam bağımsız Türkiye idealini savunan önderdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün en bariz özelliği ütopik liberal ya da ütopik sosyalist hevesler peşinde koşmadan, rasyonaliteden ayrılmayarak kalkınmayı başarmak, halkın refah ve gönencini artırmaya çalışmaktır.
Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı tüm politikalar ve gerçekleştirdiği tüm devrimler halkın egemenliğini, ülkenin kalkınmasını gerçekleştirmeyi hedef almıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ideolojiler ya da ütopik fikirler peşinde koşmak yerine değişen çağın gereklerine ve eldeki imkanlara uygun, halkın hak ve menfaatlerini maksimize edecek yol ve yöntemler kullanmış, buna uygun politikalar uygulamıştır.
Malum kapitalist çağda iki temel üstyapı modeli vardır bunlardan birincisi üretim araçlarının mülkiyetinin özel kişilerde olmasını temel alan liberal model diğeri ise üretim araçlarının mülkiyetinin kamusal olmasını savunan sosyalist model.
Kişiler savundukları modele göre kendilerini liberal ya da sosyalist / komünist olarak ifade ederler. Aslında gerçekte var olan düzenler ne saf liberal ve nede saf sosyalist bir düzendir çoğunlukla bu iki model arasında yelpazenin her iki ucundan birine yakın bölgede yer alır.
Atatürk kendini dogmatikleşmiş bir ideolojiyi savunmaya hapsetmeden toplumun ve çağın gerçeklerine uygun rasyonel politikalar uygulamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı düzenini yıkan temel sebebin sanayi çağını yakalayamamak, tarım çağında takılıp kalmak olduğunu çok iyi anlamış bir kişidir.
Bu yüzden asli çabası uyguladığı politikalar ve gerçekleştirdiği devrimler toplumun üretim biçimini ve üretim yapısını değiştirmek yönündedir.
Netice olarak Osmanlının feodal düzenini ve feodal bir tarım toplumu halindeki halkı alıp halk egemenliğine dayalı bir sanayi toplumu yaratmak Mustafa Kemal’in vizyonu ve başarısıdır.
Bu noktada yarattığı kendine özgü model kalkınmaya ve çağdaş uygarlık seviyesini yakalamaya uğraşan geri kalmış bir ülke için son derecede uygun bir reçete ya da model olmuştur.
Karma ekonomi modeli denilen bu modelde Mustafa Kemal Atatürk fiyatı piyasada belirlenemeyecek stratejik sektörlerde kamu sektörü üretimini, fiyatı piyasada belirlenebilecek ve stratejik sayılmayan sektörlerde ise özel sektör üretimini destekleyecek karma bir model geliştirmiştir.
Bu model sayesinde de aslında Türkiye çok kısa bir süre zarfında mucize sayılabilecek bir gelişme göstermiş, dünyaya örnek olacak bir sıçrama kaydetmiştir…
Şöyle düşünün sağlığın, eğitimin, enerjinin ya da iletişimin bir fiyatı olabilir mi?
Çocuğunuz ya da ananız babanız hasta olup ölüm riski ile karşılaştığında sizi müşteri olarak görüp burnunuza fatura dayayan “ya ödersin ya ölürsün” diyen bir işletme ile muhatap olmak zorunda kalmak makul müdür?
Ya da elektrik enerjisi alıp almamak konusunda pazarlık edebileceğiniz, rahat rahat tercihte bulunabileceğiniz bir tüketim konusu mudur?
Paranız yok diye belki de deha seviyesinde bir yeteneği olan çocuğunuza eğitim aldıramamak hem çocuğunuzun, hem sizin ve hem de toplumun menfaatine midir?
Ulaşım, iletişim stratejik işler değil midir ulaşımın ya da iletişimin fiyatı piyasada nasıl belirlenebilir?
Netice itibari ile bu gün ütopik liberal sistemin de ütopik sosyalist sistemin de yaldızları dökülmüş, foyası ortaya çıkmıştır ve lakin Mustafa Kemal Atatürk’ün modeli ise bu gün dünyada en iyi işleyen çözüm modeli olarak Çin mucizesini yaratmayı başarmıştır.
Bu yüzden Mustafa Kemal’i sosyalist ya da liberalist diyerek ideolojilerin donuk kalıpları ile tarif etmek mümkün değildir.
Mustafa Kemal’in çizgisi rasyonel aklı ve bilimsel yöntemi kullanarak çağdaş uygarlığı yakalamaktır bu yüzden de kendisi herhangi bir dogmatik sistemi savunmamış ve miras olarak da herhangi bir dogmatik sistem bırakmamıştır. Türkiye olarak bizim sorunumuz doğruyu bulup eğriye dönmemiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği rotadan ayrılmamızdır.
Onun çizgisinden çıkınca her şey çizgiden çıkmış bulunmaktadır…