İnsan da tüm diğer canlılar gibi en az zaman ve enerji harcayarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bir varlıktır, bu manada insan da enerjisini ve zamanını en ekonomik bir şekilde kullanmaya programlanmış demek gerekir.

İnsan da tüm diğer canlılar gibi en az zaman ve enerji harcayarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bir varlıktır, bu manada insan da enerjisini ve zamanını en ekonomik bir şekilde kullanmaya programlanmış demek gerekir.

Hiçbir canlı istediği ya da ihtiyacı olan herhangi bir şeyi kolay yoldan elde etme olanağı varken zor yolu seçip daha fazla zaman, enerji harcamak daha fazla riske girmek istemez.

İnsan uygarlığının başından beri üretim için bir araya gelen toplulukların en önemli sorunu kim neyi, ne kadar üretecek ve kim neyi ne kadar tüketecek sorusu olmuştur. Toplulukta bulunan tüm bireyler en az zaman ve enerji harcayarak, en az riske girerek üretim fonksiyonuna katkıda bulunmak fakat bölüşümden en etlice payı almak ister. İnsan doğasından gelen, canlılığın önemli bir davranış kalıbı olan bu sorunu çözmek asla kolay olmamıştır. İnsanlar bir taraftan tembelliği yeren, çalışkanlık ve fedakârlığı öven sosyo kültürel propagandalar vasıtası ile çalışmaya, üretmeye teşvik edilirken diğer taraftan da kölelik ve angarya gibi şiddet uygulayarak zorla çalıştırma yöntemleri ile çalıştırılmıştır.

Hümanist düşüncenin yerleştiği, insan hak ve özgürlüklerinin geliştiği günümüzde kölelik ve angarya gibi organize şiddete uygulamaları tarihin tozlu raflarında utanç duyulacak eylemler olarak yerini almış bulunmaktadır.

Bu gün insanları üretmeye teşvik etmenin tek yolu onları parasal kazançlar ile ödüllendirmekten geçmektedir. Modern çağların tüketim dünyası insanları tüketebilmek için çalışmaya ve üretmeye teşvik edecek şekilde yapılanmıştır. Daha iyi tüketebilmek ve daha iyi yaşayabilmek için insanlar daha çok çalışmaya üretim faaliyetine daha çok katkı sağlamaya razı olmak zorunda kalmaktadırlar.

Burada sihirli sözcük parasal kazançtır. Eğer bir ülkede kazançlar insanların ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecek kadar düşük kalırsa insanlar çalışmaktan, üretmekten imtina eder. Sonuçta hem çalışıp, emek ve zaman harcayıp hem de tüketemeyecekse insan çalışmaz evde oturur ve öyle tüketmez değil mi? Hatta daha da vahimi insanlar çalışmadan tüketebilecek kestirme yollar aramaya başlar ve ortaya bambaşka sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar çıkar. Örneğin sosyal yardımlar ile üretmeden geçinmek bir yöntem haline gelir. Sosyal yardımlar ile geçinmeye alışkanlık haline getiren insanlar kayıtlı olarak çalışmayı reddeder kayıt dışı istihdam ortaya çıkar. Bu tip ortamlarda fuhuş ve benzeri ahlak dışı para kazanma yolları ile rüşvet, yolsuzluk, gasp, hırsızlık, soygun, dolandırıcılık olayları salgın şeklinde patlar.

İşte bu yüzden sağlıklı bir ekonomik ortam oluşturup hakça üretmek ve adaletli bir şekilde bölüşmek tüm aklı başı yerinde iktidarların ortak hedefi olmalıdır.

Modern devletler ücretlerdeki olası bir adaletsizliğe meydan vermemek, güçlü ve seçici taraf olan işverenlerin adaletsizlik yapmalarını engelleyebilmek adına asgari ücret tanımlarlar ve bu ücretin altında insan çalıştırmayı cezalandırırlar.

Gelişmiş refah toplumlarında asgari ücret çok da önemli değildir, çünkü buralarda asgari ücretten istihdam yaygın olarak uygulanmaz, asgari ücret hem tatmin edicidir ve hem de işe yeni başlayan vasıfsız elemanlara verilir, bu durum da uzun sürmez kısa sürede ücret yükselir.

Türkiye’nin sorunu ise asgari ücret hem çok düşüktür ve hem de çalışanların yarıya yakını kıdem ve vasfına bakılmaksızın asgari ücretten çalıştırılmaktadır. Daha da kötüsü Kayıt dışı olarak asgari ücretin bile altında çalışan, çalıştırılan milyonlar vardır. Özellikle kaçak olarak çalıştırılan milyonlarca kayıt dışı mülteci milli işgücünün ortalama gelir seviyesini de aşağı çekmektedir. Öyle tuhaf bir ülkede yaşıyoruz ki devlet bile asgari ücretin altında ücretle adam çalıştırıyor ders saati başına ücret verdiği sözleşmeli öğretmenlerin eline asgari ücretin altında bir para geçiyor.

Baktığımız zaman çalışabilir nüfus olarak öngörülebilen 15 ila 65 yaş arasındaki nüfusun yarısına yakını iş gücüne katılmıyor bile. Neden? Elbette büyük ölçüde kazancı beğenmiyor, attığım taş ürküttüğüm kurbağaya değmeyecek diye düşünüyorlar.

Sonuç olarak asgari ücreti belirlerken insan onuruna yakışacak, geçime yetecek bir ücret seviyesi belirlenmelidir. Ayrıca ister yerli, ister yabancı olsun asgari ücretin altında ve kayıt dışı çalışmaya ise asla izin verilmemelidir.